Otuz yazıdan oluşmasını tasarladığım bu dizide, “Nasıl doğru yazılır” sorusunun yanıtını -çeşitli açılardan bakarak- sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
…
Kuşkusuz edebiyatın amaçlarından biri yalnızca ne söylediğimiz değildir, nasıl söylediğimizdir de. Hatta bazen ne söylediğimizden bağımsız olarak metnin edebi değeri açısından en önemli ölçüt ve anlam katmanıdır, nasıl söylediğimiz.
Yaratıcı yazarlık derslerinde nadiren de olsa, “Edebiyat nedir?” benzeri bir soruyla karşılaşırım. Genelde ilk derslerde sorulur böylesi yaman sorular. Sınıftaki rahatsız edici sessizliğin ve meraklı gözlerin nedeni, hocanın rüşdünü ispat edip edemeyeceğine dair meraktır kuşkusuz. Derince nefes alıp, “Edebiyat, gürültü sözcüğünü kullanmadan gürültüyü anlatabilmektir!” yanıtını veririm. Sonra da, adeta ritüeline bağımlı bir takıntılı gibi susarım. Tahmin edilebileceği gibi yarattığım etkiyi artırıp, cümleyi zihinlere kazıyabilmek adına yaparım bunu. Ardından, kışkırtıcı savımı örnekleyerek desteklemeye çalışırım: “Kafeye girdiğimde gürültüyle karşılaştım.” Esasen edebiyat değildir bu cümle. Edebiyat şöyle bir cümledir: “Kafenin kapısını açtığımda; şıngırtılar, uğultular, fısıltılar, homurtular, kahkahalar masaların arasında dolaşıyor ve müziğin ritmiyle sarmalanıp yüzüme çarpıyordu.” İşte bu, edebiyattır.
…
Şunu not etmekte yarar var: Edebiyat mahfillerinde adı itibarlılar arasında anılmayan kimi -sözüm ona- yazarlar, “iyi” bir hikayenin, öykü ya da roman için yeterli olduğunu öne sürse de, savları hiçbir edebiyatçı tarafından ciddiye alınmaz. Kafe örneğine dönersek; bazı yazarlar için “nasıl anlatıldığı” yeterliyken, diğer bazı yazarlar için bunun yanında belirli bir hikaye de beklenir anlatıda. Örneğin, “Neden kafeye gitti?”, “Yalnız mıydı?”, “Birisiyle mi buluşacaktı?”, “Sonrasında nereye gidecekti?” gibi sorulara doyurucu yanıtlar verebilmeliyiz; yani kafeye gitmesi anlatıdaki diğer ayrıntılar gibi, öylesine olmamalı; işlevsel olmalı ve anlatının ilerlemesi için olay örgüsünün içinde mantıksal ve nedensel bir yere oturmalı. Bu konulara ileride döneceğiz.
Hikayeye önem vermeyen ya da az önem veren yazarlar için konunun nasıl anlatıldığıdır belirleyici olan. Her genellemenin sorunlu olduğu bilinciyle, ayrımın zihinlerde belirginleşmesi için bir örnek vermek isterim: Bilge Karasu ilk grupta yer alırken, Sabahattin Ali hikayeyi de öne çıkarır, nasıl anlatıldığını ıskalamadan… Kuşkusuz iki “grupta” yer alanlar da birbirinin edebiyatçılığını sorgulama hadsizliğine düşmez; yalnızca tercihler ve edebiyat anlayışları arasındaki farklardır söz konusu olan.
…
Bu yazıların temel amacı; yetenekli, ama yalnızca buna yaslanmak istemeyen, aynı zamanda yazma becerisi kazanmayı murat etmiş yazar adayının yürüyeceği yolu mümkün olabildiğince kısaltmaktır, diyebilirim.
Dilerim ne anlattığınızla, nasıl anlattığınız arasında kendinizce bir denge kurar ve edebiyat ormanında ilerlemeye başlarsınız.
Önceki yazılar:
Yazarın başucu kitapları neler olmalı?>>>
edebiyathaber.net (16 Mart 2023)