“Cıs” Hakan Sarıpolat’ın ilk kitabı. İthaki Yayınevi’nden çıkmış ve sekiz öyküden oluşuyor. Kitabın girişinde yazar Marquez’e “Gerçek anılar, belleğin hayaletleri gibi görünüyorlardı bana, sahte olanlar ise gerçekleri bozacak kadar inandırıcıydılar.” epigrafıyla selam vererek onun izinde, büyülü gerçekçi öykülerin uçsuz bucaksız dünyasında adımlayacağının sinyalini veriyor.
Sarıpolat, okurda daha ilk cümleden merak duygusu oluşturup öykünün sonuna kadar bu duyguyu diri tutmayı başarıyor. Sarsıcı olayları, sahici kahramanlara yaşatmakta usta. Öyle ki kahramanlar başlarına gelen olayları, trajediye çevirmeden yer yer mizahi bakışla karşılıyor.
Öykülerinde kullandığı dil temiz, akıcı. Söylemek istediklerini lafı dolandırma yolunu seçmeden doğrudan veriyor. Kimi yerlerde kullanılan eksiltili cümlelerle okumada armoni sağlıyor. Metinlerde fark edilen oturmuş üslubu öykü atmosferleriyle uyum içinde. Kalem, taşra ve büyük şehir insanının diyalektiğini ustalıkla gösterecek kıvraklıkta. Öykülerde Tanrı anlatıcı yazarla gölgelenmiyor, ben anlatıcı kahramandaki değişim ve gelişim sürecini göze sokmuyor. Hikâyeler öyküleştirilirken ince ince düşünülmüş, iskeleti destekleyen ayrıntılar adım adım yerleştirilmiş.
Yazarın atmosfer kurmadaki gerçekçiliğini ses, koku ve zaman bükülmelerini kâğıda yerleştiriş şekli öykülerdeki sinematografik algıyı kuvvetlendiriyor. Tasvirler yerli yerinde. Kurgular çeşitli. Olaylar kimi zaman kenar bir mahallenin izbe sokaklarında, kimi zaman bir köy mezarlığında, kimi zaman da ıssız bir ormanda geçiyor. Simgeler, öykülerin ayrıştırıcı unsurlarını oluşturuyor. Bu simgeler bazen evde unutulmuş bir çift göz, bazen sevgili kokusuyla doldurulmuş mor bir şişe, bazen de bir yansımalı leit motif oluyor.
Kitabın ilk öyküsü Zincir. Güvercin sevdalısı Ali İmran’ın hikâyesini anlatıyor. Büyük şehrin küçük insanlarının sıkışmışlığı kelimeler yoluyla, tuvale aktarılır gibi ince ince resmediliyor kâğıda. Yazar kaybetmeyi, umutsuzluğa düşmeyi, vazgeçmeyi duyguları sömürmeden anlatıyor.
“Siyah güvercin son kez havalandı. Kızıl gökyüzünde kayboluncaya dek yükseldi. (sf.44)”
Kelebekler ve Leyla Kokusu öykülerinde Sarıpolat, SONSUZ AŞK kavramını masalsı anlatımıyla hatırlatıyor okura. Öykülerin sonunda gerçek aşkı sorgulatıyor zihinlere.
“Leyla’yı kıpırtısız görünce her şey karardı birden. Ağaçlar, çayırlar, çiçekler… Bütün dünya. Koyu bir acı büyüdü boğazına tıkandı. Boğulacak gibi oldu. Çöktü karısının cansız bedeninin yanına. (sf.60)”
Evde Unutulan Bir Çift Göz, Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ından bir alıntıyla başlıyor ve girişindeki, “Yirmi iki yıllık kocam evliliğimizi sonlandıran cümlelerin ardından gözlerini evde unutarak gitti. Salonun tam ortasında asılı simsiyah iki kara delikle baş başa kaldım bir anda. (sf.77)” sözleriyle içine alıyor okuru. Öykü simgesel anlatımıyla kadın erkek ilişkilerindeki baskıcı tutuma eleştirel nitelikte.
Kuyruk Acısı’nda simgesel bir anlatım aracılığıyla kendini arayan bir kahramanın kırılma anını hayretler içinde kalarak okuyoruz.
“İnsan bazen görmediği bir şeyi de izlemek istiyor. Boşluğu. Aslında boş olmadığını bildiği. İşte en korkuncu da bu. (sf.66)”
Satılık Melek Tüyü, anneannesi meleğe dönüşmüş bir delikanlının öyküsü. Büyülü gerçekçi bir dünyanın çocuk saflığıyla aktarımını yer yer gülümseyerek satır satır okuyoruz. “Anneannem melek olduktan sonra tanınmayacak kadar değişti. Gençleşti, nefes alış verişi düzeldi, kırışıklıkları azaldı, kanatları büyüyüp dolgunlaştı. (sf.51)”
Atlıkarınca’da anlatıcı, “Kimi esmer, kimi sarışın, kimi kızıl. Fark etmiyor. Dünyanın bütün çocukları aynı renk. (sf.86)” sözleriyle rüyalarında güzel bir dünya arayan sığınmacı çocukların dramına ışık tutuyor.
“Cıs” kitaba adını veren öykü. Korku ve merakı aynı anda barındıran bu yansıma sözcük öykünün atmosferiyle ilgili ipucu niteliğinde. Öykülerin içinde gerilimi en yüksek düzeyde hissettiren Cıs, Onat Kutlar’a ithaf edilmiş.
Sarıpolat’ın öykü dünyası okuru öyle bir içine alıyor ki kitap boyunca hikâyelere dahil oluyor, ormanda Halil Öğretmen’i arıyor, Behram’la gece düşlerine dalıyor, Ali İmran’ın tekinsiz mahallesinde Paçalı’yı arıyor, Hilmi ile toprak kokluyor, Hekim’in Leyla’sına ağlıyorsunuz.
Öykücülük yolunda kendisine başarılar dileyerek yazımı bitirmek istiyorum.
Ayla Burçin Kahraman – edebiyathaber.net (24 Mart 2021)