Caner Sarıoğlu’nun yazdığı, Pınar Göktaş’ın resimlediği, “Şehirdeki Gizemli Sinyal – Faruk”, çağımızın adı konulmamış bir hastalığı olan “teknoloji bağımlılığına” çocukların gözünden bakarak, onların anlayabileceği bir anlatımla değiniyor.
Teknolojinin özellikle çocuklar üzerinde amacına uygun kullanımı ya da “kötü emellere alet olması” konusu artık gündemimizden çıktı. Bu bir “sorun” olarak görülmüyor uzun süredir. Bunun birçok sebebi var elbette. Ebeveynler, çocuklarını “susturmak” için ellerine bir tablet tutuşturmak ya da kendi cep telefonlarından oyun oynamalarına izin vermek gibi “çözümler” buldular ve nicedir bunu kullanmayı tercih ediyorlar. Çocukların arkadaşlarıyla okulda, mahallede kısaca ev dışında oyun oynamasına sanki üzerinden seksen yıl geçmiş gibi “nostaljik” bir gözle bakılıyor. Çocuklar bile birbirilerine böyle “nostaljik” hikâyeler anlatabilecek kıvamdalar şu anda. Caner Sarığoğlu’nun Timaş Çocuk etiketiyle yayımlanan “Şehirdeki Gizemli Sinyal – Faruk”, tabletle, sosyal medyayla, kedilerin atraksiyon dolu videolarıyla yatıp kalkan “zamane çocuklarının” ve ailelerinin bu sorununa değinen bir kitap.
Kahramanımız Faruk, çok sevdiği arkadaşları ve ailesiyle birlikte Sevgi Mahallesi’nde yaşıyor. Eşrafla arası pek iyi. Komşularına, esnafa, mahallenin kedisine, köpeğine, karıncasına, kuşuna selam vermeden geçmiyor. Mahalleli de onu çok seviyor. Bu bir “yaşam biçimi” Faruk için. Aynı zamanda o bir süper kahraman. Henüz adı duyulmamış olabilir ama yakında icraatlarıyla herkes ondan söz edecek. Havalı bir kostümü, duvarların arkasını gören gözleri, uçağı serçe parmağıyla çekecek “süper” güçleri yok belki ama çok keskin bir zekâsı var. Bu da onun süper gücü. Ve Faruk bir süper kahraman olduğunu vahim bir olayla keşfediyor.
Sıradan gibi gözüken sabaha uyanıyor bir gün Faruk. Ancak ortada bir tuhaflık olduğunu gözünü açar açmaz seziyor. Zira annesi ne onu okula gitmek için uyandırmış ne de kahvaltıyı hazırlamış. Babası da ortalıkta görünmüyor. Bunun mümkünatı yok. Çünkü Faruk’un annesi uyandırmadan ve kahvaltıyı hazır etmeden asla güne başlamaz. Hele babası. Kahvaltısız sokağa çıkmaz. Evde anne ve babasını arayan Faruk önce annesini televizyon başında, sonra da babasını telefonunda oyun oynarken buluyor. Bu da ihtimal dışı. Farukların evinde kahvaltı sofrasında hep beraber oturuluyor, sıcacık ekmekler beraberce mideye indiriliyor normalde. Bir de bunun üzerine annesi de babası de Faruk’a sanki hiç yokmuş gibi davranıyorlar. Durumdan iyice işkillenen Faruk okula gitmek için dışarı çıktığında da evdekiyle aynı bir ortamla karşılaşıyor. Herkes kafasını telefonuna tıkmış, bir şeyler yapıyor. Kimsenin kimseyi umursadığı yok. Okula gidiyor. Değişen bir şey yok. Artık Faruk elini taşın altına sokması gerektiğine karar veriyor ve etrafındakilerin “anlayacağı dille” konuya müdahale ederek herkese bir e-posta gönderiyor. Ama kimseden geri dönüş alamıyor. Bu kez ailesiyle birlikte kullandıkları sosyal medya hesabından bir paylaşım yapıyor. Karşılık olarak onunla dalga geçen iletiler geliyor. Son olarak bir video çekip paylaşmak istiyor. Bu sefer de kameranın azizliğine uğruyor. Bütün bir kentin “teknoloji bağımlısı” olduğunu öğrenen haber kanalları şehre akın ediyor. Bu haberler sayesinde Sevgi Kenti’ne sorunu çözebilmek için yeni süper kahramanlar geliyor. Onların da bildiğimiz süper kahramanlar gibi doğaüstü güçleri yok. Birisi tıp okuyor, diğeri astrofizikçi, öbürü sibernetikçi. Güçlerini birleştirip konuya el atıyorlar ve kentin sakinlerini “çağımızın hastalığından” kurtararak eski, güzel günlerine geri döndürüyorlar.
“Şehirdeki Gizemli Sinyal – Faruk”, bilimsel bir adı olmasa da günümüzde karşılığı bulunan “teknoloji bağımlılığına” çocukların kolayca kavrayacağı ve rahatlıkla anlayabileceği bir yerden değiniyor. “Faruk”a farklı bir “süper kahraman” rolü vererek ilgi çekmeyi başaran yazar Caner Sarıoğlu ve resimleyen Pınar Göktaş, büyük bir meseleyi, abartısız, yalın bir dil ve dozunda macera tonlarıyla birleştirerek anlatmayı başarıyor.
edebiyathaber.net (3 Mayıs 2023)