Telifsiz olmaz mı? | Feridun Andaç

Mayıs 6, 2014

Telifsiz olmaz mı? | Feridun Andaç

feridun andac 10.tif“Telif mi dediniz?!” başlıklı yazı için tıklayınız>>>

Yayıncıların gözünde telif ödemek bir angaryadır. Çoğu kez “nerden çıktı bu, kitabınızı bastık yetmez mi” dercesine bakarlar. Dahası, bu anlayışın bugün egemen olduğu bir yayıncılık mecrası oluştu.

Kuşkusuz bu türden yayıncıların var olduğu ortamda bu anlayışa peşkeş çeken “yazıcı”ların gezindiği de muhakkak. Bunlara ne sözünüz olabilir ki, alan-veren hesabı!

Her ödemeye zorunlu “evet”, ama yazara/çevirmene gelince; karalar bağlama…

Kendini bir düş, bir bakış, bir felsefeyle var etmiş yayıncıların arka bahçelerinde hep bu türden hikâyeler vardır.

Bunun nasıl/neye göre verileceği bir yana; verilip verilmemesi ya da birtakım kesintilerin yapılıp vergilendirilmesi de apayrı bir sorun. Şöyle ki, yayıncı her halükarda yazarın kitabının yayımını bir alışveriş metası olarak değil, bir minnet işi gibi görür görmesine de, gene de bundan kazanmayı ihmal etmez. İş, kitabı alana kadardır. Sonrasını unut.

Kirlenme Hayatın Her Alanında

Dikkat ederseniz eğer piyasadaki kitap/yazar kirlenmesi, çeviri yaygınlığı biraz da bundandır.

Anlaşıldığı üzre bu ülkede telif bir sorun.  MESAM, bir biçimde bunun üzerine giderek kendi çözümlerini yarattı, siyasal iktidarlar üzerinde etkili oldu, kanımca! Gelin görün ki yazarların/çevirmenlerin henüz böylesi bir gücü/etkisi yok. “Çok satan” yazarlar kendilerini sırça köşkte dokunulmaz yerde tutup, bu sorunun dışında görmeye devam etmektedirler.

Yazılı/görsel medyada da benzer durum yaşandığı gerçek. Kimsenin de bunları dile getirmek diye bir derdi olmaz, aman fincancı katırlarını ürkütmeyelim havası egemen.

telif-hakkiŞunca yıldır yazan üreten birçok mecrada yayınlar yapan, konusunu da eden, masanın her iki ucunda da olan biri olarak sorunun çok yönlü boyutlarını yeterince bildiğimi düşünüyorum.

Hatta, yaşadığımız bu telif açmazıyla birlikte yasal korsanın bu ülkede nasıl döndüğüne tanıklığımdan da söz edebilirim.

“Pop Yazar” Gerek, Telif Neyinize!

Geçenlerde büyük gazetelerin birinde, iç sayfalarda yazdığım yazıların birikmiş teliflerini almak için ileti gönderdiğimde aldığım yanıt şuydu: “Biz, yalnızca kadrolu köşe yazarlarımıza telif ödüyoruz!” Oysa onlara ödenen “maaştı”, dışarıdan yazılanlara ödenmesi gereken “telif”. Konuştuğum yetkili bunun ayırdında mıydı, yoksa ironi mi yapıyordu, bilemem! Israr etmeyip (tabii ki avukatımı aramadım!), uygulamanın yanlışlığını anlatınca da: “Biz sizden yazıyı istemedik, siz gönderdiniz biz de yayınladık” yanıtını almıştım. Oysa ki bunlar okuyucu dert dinleme köşesine yazılmış yazılar değildi. Birer düşünce yazısıydı.

Bu tür örnekleri yalnızca gazeteler değil; televizyon, radyo, konferans, kütüphane, söyleşi, süreli diğer yayınlar (özellikle de edebiyat dergileri) vb. için de çoğaltabiliriz.

Çok istisnai bir durum olduğu için burada bir parantez açıp “şaşırtıcı” bir örnek vermek isterim: Eskişehir’de yayımlanan, ne yazık ki artık çıkamayan “Bugünden” dergisi yazıişleri müdürü Atilla Polat arayıp yazı yazmamı istemişti günün birinde. Yazı kendisine ulaşır ulaşmaz, hesap numaramı isteyince de; “Hadi ordan kardeşim, en baba dergiler yapmıyor bunu, olur mu öyle şey,” dememe aldırmadan her ay düzenli teliflerini ödemişlerdi yazılarımın.

Kültürel Erozyon

Şu an çıkan edebiyat dergilerinin adlarını alt alta yazsam, bunların yüzde doksanının telif ödemeyi bırakın bu konuda mazeret gösterme nezaketinde bile bulunmadıklarını söylesem acaba kaçının yüzü kızarır!?

Ortak bir kitap hazırlığında olduğum şu günlerde, yazı önerisinde bulunduğum yazarlara ilk sözüm “telif ödenecek” dememdir!  Yayıneviyle yaptığım anlaşmada da yazı gelir gelmez telifin ödenmesi, kitabın çıkışını  beklememe şartı var.

yazar-ve-editorluk-kursu-basladiOysa buna bile gerek yok, yazılan yazının mutlaka bir karşılığı olmalıdır doğal olandır bu. Ne demek, “telif ödenecek”?! Çünkü, bu konuda yazarlar öylesine istismar edilmiştir ki; çoğu daha ilk söze gelmeden “hayır” demeyi, ya da kıramadığı için cılız bir “evet”le kabulü seçerler. Doğrusu ilkeli birçok yayınevi bu durumu gözeterek ortak yayınlar yapmaya soyundu nicedir. Ortak telif sözleşmesinden ödeme biçimine kadar birçok sorumluluğu üstlenerek yaptılar hem de bunu.

Gelin görün ki, süreli yayınlarda halen yerleşik bir telif politikası yoktur. Neredeyse şu anlayış egemen: “İsteğe bağlı çalışıyoruz!”

Bizde bilgi satın almanın bir karşılığı yok. Bir avukata ya da her hangi bir konunun uzmanına danışmaya gittiğinizde kronometre çalışır. Ama bir yazardan bir şey istendiğinde karşılığı hiçbir zaman düşünülmez.

Bu ülkede bir yazar “hayır” deme özgürlüğüne de sahip olmalı. Ama “evet” diyorsa eğer, emeğinin karşılığı da ödenmeli. Bakıyorum da, yandaş medyada bir “yazıcı” konuşuyor, yazılarına son verildiği için. Adeta istemedim yan cebime koydular örneği, diyor ki: Ayda iki yazı için iki bin liracık veriyorlardı.

Tabii ki bu tür özel istek yazılarından söz etmiyorum.  Bunun adı “telif” değil başka şeydir. Bu anlayış ne yazık ki yayıncılığımızda da yaygınlaştı. Özellikle de “kitap siparişi”. Bir tür kebapçıdan lahmacun siparişi gibi bir şey oldu: “Hemen hazırla, biraz acılı olsun, sosunu yanına koy; biz onu parlatır uçururuz!”

Değersizleştirilme…

Çoğalma değersizleştirilmeyi getirir. Görünen o ki, yetkinliğe, uzmanlığa, bilgiye değil; vasatlığa önem veriyoruz bu alanda da.

Bazen sorarım kendime: Neden bu insanlar yayıncılığa soyunurlar; yapabilecekleri başka bir iş yok da ondan mı? Örneğin, kabzımallık yapabilirler, komisyonculuk, emlakçılık, tefecilik, karaborsacılık, yap-satçılık, oto alım satımcılığı, emlakçılık dururken ille de yayıncılık niye? Hele hele okumayan, izlemeyen, bilgiden yoksun bu güruhun yayıncılık yapma derdini inanın hiç mi hiç anlamış değilim.

Yilin-ilk-kitap-fuari-CNR-da_4817_1393091716Düşünün ki, Meydan Larousse’u tek başına Hakkı Devrim’in yazdığını sanan yayıncılar ülkesindeyiz ve hâlâ burada oturmuş teliften meliften söz ediyoruz! Gidin Allah aşkına, ne telifi?!  Dedim ya göç geri dönünce topallar önden gider. Hadi bir söz daha: Kuru deriden bal çıkaranların ülkesindeyiz şimdilik.

Gene de yararlı olur umuduyla şu alıntıya da burada yer vermek isterim:

“Telif Hakkı Nedir?
Kişinin her türlü fikri emeği ile meydana getirdiği ürünler üzerinde hukuken sağlanan haklardır.Telif Hukukunun Gerekliliği·      11948 Tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin27’inci Maddesi:“1. Herkes toplumun kültürel faaliyetine serbestçe katılmak, güzel sanatları tatmak, bilim alanındaki ilerleyişe katılmak ve bundan yararlanmak hakkına sahiptir.

2. Herkesin sahibi bulunduğu (yarattığı) her türlü bilim, edebiyat veya sanat eserinden doğan manevi ve maddi yararlarını korunmasını isteme hakkı vardır.”

·      Eserler, insan hayatını yaşamaya değer kılan bir güvencedir. Buluşlar ve sanat eserlerini korunmasını sağlamak, dikkatle izlenmesi gereken bir Devlet görevidir. Devlet «buluşlar ve sanat eserlerinin korunması» görevini yasal kurallar öngörmek suretiyle yerine getirecektir.

 

·      Kültür yaşamını düzenleme görevinin devlet tarafından üstlenilmesi zorunluluğunun beş temel nedeni bulunmaktadır. Bunlar; Toplumsal Adalet Kültürel Gelişim Ekonomik Etken Manevi Neden Ulusal Saygınlık Teknolojideki hızlı gelişimdir.

 

·      Fikri hakların korunması temel insan haklarından biridir.

 

·      Fikri Hakların gelişiminde iç dinamiklerden çok dış dinamiklerin etkisi olmuştur.

 

·      Fikri hakların ekonomik boyutu yadsınamaz bir hal almıştır.

 

·      Yaratıcı düşünce ürünlerinin yeterince korunmadığı bir toplumda ilerleme kaydedilmesi mümkün değildir. Bu koruma ise devletin görevidir ve ancak etkin bir fikri hak mevzuatıyla mümkündür.

 

·      Fikri haklarda eser sahibi ile toplum, ulusal menfaatler ve dış dinamikler arasındaki dengeler esastır ve bu denge kurulduğu oranda fikri hukuk mevzuatı başarıya ulaşmış sayılır.” (Kaynak: Telif Hakları Genel Müdürlüğü)

 

“Düşünceli okur”dan bir not/bir ileti:

yazınızı okuyabildim az çok:)) ajanslara kızmışsınız da ortada ajanslar mı kaldı yerden göğe haklısınız en son ilk ajanslardan biri daha sanırım ev ofisi tercih etti ya da merkezden uzak bir yere taşındı… bir tek kurumsal ajans kaldı bu durumda eskilerden… yani o dönemler de geçti gitti bence günahlarıyla… en son hediyeleri de amazon.com top 100 yayıncıları yarattılar… Zincir mağazalar da sırt verdi buna bugün kitap eki aldım şu feryat yükseldi benden de; “reklam veren yayıncıların yazıları neden yayınlanır ya da yazısı yayınlanan yayıncılar reklam vermeye mi zorlanır: işte ayrıntı… metis… kırmızı kedi… vs doğan’ı bile masum buluyorum…”

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (6 Mayıs 2014)

Yorum yapın