İletişim Yayınları’nın Psykhe dizisinden çıkan Manevi Taciz, psikiyatr Marie-France Hirigoyen tarafından kaleme alınmış ve yazar bu kitabıyla özel hayatta ve iş hayatında karşılaşılan manevi tacizi, bu tacizin yaşandığı ilişkideki tarafları, ilişkinin kendisini ve sonuçlarını inceliyor, tedavi yöntemleriyle ilgili yol gösteriyor.
Manevi Taciz, seviyesi farklılık gösterse de hemen hemen herkesin maruz kaldığı ya da maruz kalanlara göz yumduğu bir şiddet türü. Sık karşılaşılan bir durum olmasının yanında, maalesef neredeyse görünmez bir niteliğe sahip. Fiziksel şiddetin aksine kanıtlanması zor olduğu için mağdurların kendisini yalnız ve çaresiz hissettiğini söylüyor Hirigoyen. Tacizcinin planlı ve titiz davranışları yüzünden kurbanlar kendilerini suçlu hissediyor, hatayı kendilerinde arıyorlar. Manevi tacizin sonuçları kurbanı yıkıma götürebilecek kadar ciddi boyutlara varabiliyor. Tacizciler kendilerinde olan eksiklikleri (özgüven, yaşam enerjisi vb.) başkalarından almaya çalışıyorlar, bu yüzden de hassas kişileri kendilerine kurban seçiyorlar. Karşısındakine eziyet ettikçe onun mutluluğunu; küçümsedikçe özgüvenini yok ediyor, kendilerininkileri artırıyorlar.
Kitapta yazarın hastalarının deneyimlerine de şahit oluyoruz. Bu deneyimler, manevi taciz kurbanı hastaların yaşadıkları süreçleri aktarıyor. Aralarında eşleri, sevgilileri, anne babaları, patronları tarafından manevi tacize maruz kalmış birçok kişi var. Hepsinin ortak özelliği ise, yanlış anlamalardan korkmaları ve bu yüzden durumu sürekli düzeltmeye, kendilerini sevdirmeye, açıklamada bulunmaya, karşısındakini memnun etmeye çalışmaları; aynı zamanda çevresindekilerin kendisi hakkındaki fikirlerine de çok önem vermeleri… Yazar, manevi tacizin kanıtlanması çok zor bir durum olduğunun sık sık altını çizerek kurbanın yakınındakilerin dahi bunu fark edemeyebildiğini, hatta kurban yaşadığı stresten dolayı normalden farklı davranışlarda bulunduğunda onu kuruntulu olmakla, durumu abartmakla, paranoyaklıkla suçlayabildiğini söylüyor. Bu da kurbanın kendini iyice yalnız ve çaresiz hissetmesine neden oluyor. Kurban zamanla kendine olan güvenini kaybettiği gibi, devamında ağır bir depresyon hatta intihar vakaları yaşanabiliyor.
Hirigoyen’in aktardığına göre, tacizciler kurbana karşı asla sevgi duymaz, onun sahip oldukları –kendisinde olmayan her şey― için kurbandan nefret eder. Bu nefret öyle bir boyuttadır ki kurbanın ölmesini diler; üstelik bunu kurbanın kendisinin yapmasını, yani intihar etmesini ister. Onu hata yapmaya iterek kendine olan güvenini yitirmesine, kendisinden şüphelenmesine neden olur. Kurban suçlu olduğuna o denli inandırılır ki, kendini temize çıkarmak için ekstra çaba sarf eder. Bunun özellikle ebeveynleri tarafından manevi tacize uğrayan çocuklarda çok fazla gözlemlendiğini, üstelik çocuklar anne babalarına her türlü bağımlı oldukları için çekip gitmelerinin çok zor, hatta imkânsız olduğunu belirtiyor yazar.
Yalnızca ailede değil, işyerinde uğranan manevi tacizden kaçıp kurtulmak da oldukça cesaret istiyor. Kişinin ekonomik olarak ayakta kalabilmesi için muhtaç olduğu işini bırakıp gitmesindense çoğu zaman yaşadıklarına katlandıklarına şahit oluruz. İş arkadaşlarının birbirine uyguladıkları tacizde, yöneticilerin “özel hayata müdahale etmemek” adına sessiz kalması, işi daha da zorlaştıran unsurlardan. Kimi durumlarda ise, otoriteden aldıkları güçle tacizde bulunan taraf bizzat yöneticilerin kendisi oluyor. Yazar, bunu toplumun genel yapısının bir yansıması olarak görüyor; gücü elinde bulunduranların, ister iş yerindeki yönetici, ister siyasi iktidar olsun, bu güçle “altındakilere” uyguladıkları manevi tacizin altını çiziyor. Tacize uğrayan çalışan strese girdiğinden, daha fazla hata yapabiliyor, dikkatini toplayamıyor, performansı düşüyor. Bu da yöneticinin kendisini haklarından mahrum bırakarak işten kovmasına fırsat yaratıyor. Hem diğer çalışanların işlerini kaybetme korkuları sebebiyle şahitlik yapmamalarından, hem de tacizde bulunanın “işini incelikle” yapmasından dolayı hukuki yollara başvurmak kurban için çoğu zaman imkânsız hale geliyor. Şahitler, kendileri de aynı duruma düşmemek için sessiz kalmanın da ötesine geçip, tacizciye yardım edebiliyorlar. Var olan sistemde hiç kimsenin vazgeçilmez olmadığı, herkesin yerine bir başkasının konabileceği düşüncesi hâkim olduğu için yöneticiler diledikleri gibi davranabiliyorlar. Kitapta bu konuda ilginç bir örnek de bulunuyor: Çalışanlarına kötü muamelede bulunan bir şef, bu davranışları kanıtlandığı, hatta medya tarafından da yayınlandığı halde, olayın üzerinden çok geçmeden, başka bir şirkette daha yüksek bir maaşla iş bulabiliyor. Çünkü başarılı olduğuna inanılıyor, takdir görüyor. İş dünyasının acımasızlığına ve çalışanların insan olarak değil, adeta bir robot olarak görüldüklerine dair ürkütücü, ama günümüzde sık rastlanabilecek bir örnek…
Yazar bu saldırılardan korunmak ve kurtulmak için çeşitli önerilerde bulunuyor. İşyerlerinde alınması gereken önlemler ve yasal düzenlemelerin gerekliliğine vurgu yapıyor. Öncelikle kurbanların mutlaka psikolojik yardım almaları gerekiyor. Burada psikiyatristlere ve psikologlara düşen görevin öneminden bahsediyor ve hastaya uzak davranan, onu anlamayan psikolog ve psikiyatristlerin durumu daha da zorlaştırdığını, sadece teorik bilginin yeterli olmadığını belirterek, meslektaşlarını uyarıyor.
Manevi tacize maruz kalmanın bu denli yaygın ve sonuçlarının da bu denli vahim olması tedirgin edici. Okur, kitabı okurken çoğu kez kurbanla özdeşleşebilir. Kitap okura, işinde ya da özel ilişkilerinde sorun yaşayan yakınlarına “Sen yanlış anlamışsındır” , “durumu abartıyorsun” demenin ne kadar tehlikeli olabileceğini de gösterdiği için özellikle önemli, çünkü manevi tacizden dolayı yeterince yıpranmış birinin, bir de yakınları tarafından anlaşılamaması durumun vahametini katlıyor. Ancak yazar manevi tacizin ciddi bir vaka olduğunu ve ilişkilerdeki anlaşmazlıklardan, kavgalardan çok daha farklı bir boyutta gerçekleştiğine dikkat çekiyor. Günümüz dünyasında, bireyselleşme arttıkça manevi tacizin daha baskın olarak ortaya çıktığı aşikâr. Gerek iş hayatında gerekse özel hayatta karşılaşılan manevi tacizde yardım istemenin, hukuki yollara başvurmanın önemi büyük. Toplumsal bir mesele haline gelmiş bu konuda bireylerin ötesinde, iş yerlerinde ve özellikle hukuki boyutlarda tedbirler alınması şart.
Merve Öztürk – edebiyathaber.net (16 Şubat 2015)