Can Yayınları’nın temmuz ayı programı belli oldu.
- Rus edebiyatının usta isimlerinden Aleksandr Puşkin’in en önemli eserlerinden olan ve ilk kez 1836 yılında yayımlanan Yüzbaşının Kızı, Büyük Katerina Dönemi’ndeki ünlü Kazak isyanının gerçekçi bir resmini çiziyor. Pugaçov Ayaklanması’nın arka planında geçen dokunaklı bir aşkın hikâyesini konu alan bu klasikleşmiş eser, gerçek olaylara dayanmasıyla aynı zamanda tarihî bir roman.
- Sabahattin Ali’nin ilk kez 1933 yılında yayımlanan ve şairin hapishanede geçirdiği kasvetli, yalnız ve umutsuz günleri yansıttığı şiir kitabı Dağlar ve Rüzgâr, edebiyatımıza etkisini kuşaklar boyunca hissettirmiş önemli bir eser.
- Nobel Ödüllü yazar Patrick Modiano, Dora Bruder’da geçmişin sisli sokaklarında bir kızın izini sürüyor. Paris’in Nazi işgali altındaki karanlık günlerinde okuru Paris sokaklarında bir gezintiye çıkaran yazar, bir yandan kendi geçmişiyle ve babasıyla yüzleşirken bir yandan da soykırımın bilinmeyen birçok kurbanının hikâyesini de gün yüzüne çıkarıyor.
- Milan Kundera, Rehin Alınmış Bir Batı’dayakın dönem Avrupa tarihine ayna tutuyor. Kundera’nın gençlik döneminde kaleme aldığı eser, yazarın “Edebiyat ve Küçük Uluslar” başlıklı konferansı ile “Rehin Alınmış Bir Batı ya da Orta Avrupa’nın Trajedisi” makalesini bir araya getirirken, Orta Avrupa’daki küçük ulusların Batı kültürüyle ilişkilerini gözler önüne seriyor.
- Macar ayaklanmasından üç yıl sonra, 1959 yılında yayımlanan ve edebî bir sansasyon olarak kabul edilen Géza Ottlik’in Sınırdaki Okul romanı, dokuz yaşlarındaki üç erkek çocuğun askerî okulda uğradığı şiddeti konu alıyor. Yazarın başyapıtı olarak kabul edilen eser, 20. yüzyılın en iyi Macar romanlarından biri olmasının yanı sıra bir toplumun psikolojik okuması niteliğinde.
- 1994’te yayımlanan Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’le akıllarda yer edinen Susanna Tamaro, Yel Dilediği Yerde Eser kitabıyla aile bağlarının gücüne ve hayatımıza anlam vermenin önemine dikkat çekiyor. Yel Dilediği Yerde Eser, 60’lı yaşlarının eşiğindeki Chiara’nın 20 yaşına gelen güleç evlatlık kızı Alisha, sorunlu ve öz kızı Ginevra ile eşi Davide ve ailenin kötü bir döneminde doğan küçük oğulları Elia’ya yazdığı üç mektup üzerinden ilerliyor.
- Çocukken Isabel Allende, kocası tarafından terk edilen annesinin üç küçük çocuğuna bakmasını izledi. 1960’ların sonlarında reşit olan genç bir kadın olarak feminizmin ilk dalgasına öncülük etti. Yaşamı boyunca hareketin neler başardığını gördü. Şilili yazar Allende, Ruhumun Kadınları’nda hayatında önemli yer tutan kadınları, hayatı boyunca ona ilham veren Virginia Woolf, Margaret Atwood gibi yazarları, kendi kuşağının asi, genç sanatçılarını ya da şiddete maruz kalmış, onur ve cesaretle ayağa kalkıp ilerleyen anonim kadınları yani “ruhunun kadınları”nı anlatıyor.
- Fleur Jaeggy’nin yedi öyküden oluşan Tanrı Korkusu kitabı, temmuzda okurla buluşacak. İnsan duygularının karanlık taraflarını etkileyici bir dille anlatan Jaeggy, okura bu kitabında da bir solukta bitirilen, birbirinden ilginç öyküler sunuyor. Kızını sevmeyen bir anne, bir işçiyi kurban etmek isteyen bir mezbaha sahibi, 80 yaşında intihar eden Kurt; yazarın bizi Tanrı Korkusu’nda tanıştıracağı ilginç karakterlerden sadece birkaçı.
- Ünlü İngiliz yazar Jane Austen’ın yarım bıraktığı ve 1850’de yeğeni tarafından tamamlanıp yayımlanan eseri Watson Ailesi, bir genç kadının, Emma Watson’un hikâyesini anlatıyor. Dönemin toplumsal yaşantısı, kadınlara biçilen roller üzerine de birçok ipucu barındıran roman, nefretin, aşkın ve öfkenin betimlemeleriyle de okuru insan ilişkileri üzerine düşünmeye davet ediyor.
- Cinsiyet eşitliği ve medeni haklar konusundaki yazıları ve çalışmalarıyla dünya kadın hareketinde önemli bir yere sahip olan Virginia Woolf, temmuzda iki kitabıyla Can Yayınları’nda olacak. Yedi öyküden oluşan Mrs. Dalloway’in Partisi, modern edebiyatın en güçlü romanlarından olmakla birlikte, Woolf’un “bilinç akışı” tekniğini yetkinlikle kullandığı bir yapıt olarak da öne çıkıyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sinde kurgusal bir üst sınıf kadını olan Clarissa Dalloway’in hayatından bir günü anlatan roman, derin varoluşsal problemlere odaklanıyor. Aynadaki Hanımefendi ise, ilk olarak Aynadaki Kadın adıyla Aralık 1929’da Amerikan aylık dergisi Harper’s Magazine‘de yayımlanıyor. İçinde beş öykü yer alan kitaba adını veren öyküde, taşrada bir evin salonunda oturan isimsiz bir anlatıcı, salondaki aynadan yansıyan evin dışındaki sahneleri anlatıyor.
edebiyathaber.net (7 Haziran 2024)