“Güneş… Okul hayatı… Hayallerim… Babam ve meslek lisesi aşkı… Yapamazsın sen Selçuk, deyişi… Her biri en akılda kalan resimlerle sahne aldılar gözümün önünde. Bir cinnet anına bakıyordu her şeyin ellerimden kayıp gitmesi. Bazıları gerçekten değişir, bazıları ise sadece değiştiğini düşünürmüş.”
Düğün Dernek, Çalgı Çengi, Kardeş Payı, İşler Güçler gibi dizi ve filmlerle tanıdığımız Selçuk Aydemir tarafından kaleme alınan Liseden Arkadaşlar geçtiğimiz dönemlerde raflarda yerini aldı. Sinema gibi kolektif yapılan bir işin mutfağından gelen Aydemir, edebiyatın kendine has ve bireyci dünyasında yakaladığı enerjiyle dikkat çekiyor. Yazma eyleminin çıkış noktası olarak her zaman “kendi hikâyesini” alan bir kalemin kurgu yönünden uzun uğraşılar içine girmesine de gerek kalmıyor. Yazarın anlattığı dönem aslında bunun tam da tersini söyler. O yaşlardayken hepimiz için kendi hayatlarımız sıkıcıdır, yaşadıklarımız o kadar da komik değildir. Çünkü hep böyledir, başkasının başından geçenler bize her zaman daha ilginç gelir. Anlatılar hep, “Ben de değil de, bir arkadaşıma oldu,” diye devam eder. Selçuk Aydemir, Liseden Arkadaşlar’da bu eğilimi alt üst ediyor, kıymetli olan senin hikâyen, onun peşinden koş diyor büyük harflerle. Romanı okurken, kendinizi babasından güç bela izin alarak süper liseye kaydını yaptıran ve birden kendini okulun kötü çocuğu Çoban’a karşı savaşırken bulan Selçuk’un yerine koyuyorsunuz. Sonrasında, “Aa bizim lisede de olmuştu!”, “Bizim okulda da vardı böyle tipler,” derken buluyorsunuz.
“Demek ki hayatta hep iyiler kazanıyormuş, benim işim o yüzden rastgitmiyordu muhtemelen. Şampiyonlar Ligi’ne düşmüşüm, herkes yedinci kat cennetten köşke yazılmış, benim durumum belli zemin katta TOKİ dairesi bile hayaldi bana, bunların arasında kazanma şansım yoktu ki!”
Henüz mahalle kültürünün devam ettiği günler, televizyona bağlanan atariler, gizlice içilen sigaralar, ilk aşklar, teneffüs zilinin çalmasına doğru sayılan son dakikalar… Sizi 90’lı yıllara götürecek romanı, halka açık alanlarda okurken kahkahalarınızı tutamayabiliyorsunuz, bu nedenle de otobüste, vapurda, medyada ya da bir kafede otururken kahkahalarınızın sesi yükselebilir, diğer insanların “Ne oluyor?”bakışlarına maruz kalabilirsiniz.
Çağdaş Eraslan – edebiyathaber.net (13 Şubat 2018)