Terkediş, “hikâyelerin bize ait olmaktansa çağımızın rastgele akıntılarının bir parçası olduğuna dair bir hikâye; hikâyelerin bizi nasıl her an yakaladığını, bizi birbirimize nasıl ördüğünü anlatan bir hikâye”. Belki ortak İslâmi kültür dairesinde yer almamızdan da kaynaklanan tanıdık bir naifliği içinde barındıran, insan olmanın gerekliliklerine dair bir roman. Adı Terkediş belki ama geçen zamana ve yiten aşklara adanmış bir geriye dönüş yolculuğunun romanı.
Romanın ilk açılışında, uygar yaşamın eşiğinde ufalanan küçük bir Afrika şehirinde kendi halinde bir esnaf olan Hasanali, bir şafak vakti seçerek dar sokaklarda dolanıp müslüman ahaliyi sabah namazına uyandırmaya çalışırken İngiliz seyyah Martin Pearce’ı kendinden geçmiş, yarı baygın bir halde bulur ve karısı Malika ve ablası Rehana’yla beraber yaşadığı evine götürerek bakımını üstlenir.
“Kısa Bir Müdahale” adlı bölümde romanın anlatıcısı Raşit araya girip o zamana kadar sabit bir seyirde akmakta olan kurguyu sekteye uğratarak Rehana ve Martin’in hikâyesinin nasıl tamamlandığına dair mümkün dünyaları önümüze serer. Bu bölüme kadar her şey -tabii ki romanın en başından en sonuna kadar bir kurgu olması durumunu yok sayarak- gerçektir, olaylar ve kişiler bize herhangi bir anlatıcı olmadan tanrısal bakışla verilir, ancak bu “kısa müdahale”yle gerçekliğin büyüsü bozulur. Bu noktadan sonra kurguya yazarın da ifade ettiği üzere bir “ben” dâhil olur ve roman yepyeni bir hikâyeye ikinci bir açılış yapar.
Romanın ikinci açılışında, Raşit’lerin evinin baktığı cephede bulunan harabe bir ev tasvir edilir. Bu ev, Zanzibar’ın imgesel bir karşılığıdır. İkinci kısımda işlenen hikâyeyle doğrudan bir ilgisi yoktur, manzaranın bir parçasıdır yalnızca. Birinci kısımdaki Raşit’in kurgusundan ibaret 1900’lerin Zanzibar’ı yalnızca renkli bir arka fon olarak kalır ve -belki daha uzak bir tarih olmasının etkisiyle de- kurgu olduğunu doğrular bir şekilde masalsıdır. Ancak ikinci açılışa yerleştirilen bu imgeyle ikinci ve üçüncü kısımlarda romanın derin yapısına hâkim, politik ve toplumsal varlığıyla 1950’lerden günümüz dönemine uzanan gerçekçi bir Zanzibar işaret edilir. Evin yapısı, aynı farklı dönemlerde Portekiz, Umman Sultanlığı ve Birleşik Krallık gibi farklı uygarlıkların farklı maksatlarla medeniyet kurduğu Zanzibar gibi birbiriyle ilgisiz, geometrik olarak çarpık bir şekilde sonradan eklenmiş katlardan oluşur. Raşit, rüzgârlarla gelen ateşli maceracıların sokaklarda kan döktüğü, taşkınlıkların yaşandığı, insanların çocuklarını kaçırılmasınlar diye eve kilitlediği, musim döneminde, evin sele kapılacağını düşünür, katlar günün birinde kaçınılmaz olarak kendi üzerlerine çöktüklerinde kalkacak tozu hayal eder. Fakat ev yıkılmanın eşiğinde “tarihin kendisi gibi” yılmaz bir kararlılıkla yıllar boyunca öylece durur, ta ki bağımsızlığın ilanından sonra yönetim devrilip Tanganika’yla Zanzibar’ın birleşimi olan Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti kurulana kadar. Evin yıkıldığını romanın sonlarında Amin’in günlüklerindeki ” gözümüzün önünden kocaman bir şey kalktı, pencereden bakınca artık her şey farklı görünüyor,” ifadeleriyle öğreniriz.
“Amin ve Raşit” adlı ikinci kısmın ilk bölümü anlatıcımız Raşit’in çocukluğuna, ilk gençliğine aile yapısına ve aile bireylerinin birbiriyle olan ilişkilerine ayrılmıştır. Raşit’in ailesi üzerinden 1950’lerin Zanzibar’ının sosyal ve sınıfsal yapısının genel görünümü çizilir. İkinci kısmın ikinci ve son bölümü olan “Amin ve Cemile” bölümünde yazarın ifadesiyle karakterleri “birbirine ören” ve bir çok yönden ortaklıklar içeren hikayelerin kaynak noktaları belirginleşmeye başlar. Bu iki noktadan hareketle diyebiliriz ki İkinci kısım romanın bel kemiğidir.
Martin-Rehana, Amin Cemile, Raşit-Grace ilişkilerindeki temel ve en önemli ortaklık; farklı dünyalara ait insanların aşkı, üç ilişkide de farklı yönlerden ortaya çıkar. Martin-Rehana ve Raşit-Grace ilişkileri birbirlerinin simetrik bir şekilde tersi olarak gelişip gerçek manada farklı dünyalara-ait insanların aşkı noktasında birleşirler. Martin ve Raşit yurtlarında benzer amaçlarla ayrılıp farklı bir kültürü (Batı’dan Doğu’yu, Doğu’dan Batı’yı) yakından tanıma fırsatı bulurlar ve bu farklı kültüre ait kadınlara âşık olurlar. Raşit’in roman yazma kararı almasına sebep olan Amin-Cemile ilişkisi farklı dünyalar izleğinin soyutlaştığı ve soyutlaştığı oranla belirginleştiği ilişkidir. Dünyaların farklılığı soyutlaşırken engeller somutlaşır. Cemile; bir mzunguyla* Mombasa’ya kaçmış ve mzungu onu terk edip memleketine döndükten sonra başka bir mzungunun kurtizanlığını** yaparak hayatına devam etmiş Rehana’nın torunudur, evlenmiş boşanmıştır, adı bir bakanla anılmaktadır kısaca “metreslerin ve skandalların günahkâr dünyasına ait”tir. Amin’in annesi ve babası din ve geleneğin vücut bulmuş yaptırım uygulayıcıları olarak katı bir kararlılıkla Cemile’yi reddeder ve Amin üzerinde şiddetli bir baskı kurarak bu ilişkiyi sonlandırırlar.
Romanın kapanış bölümü olan “Devam” bölümü adına yaraşır şekilde bir devam fikrini içerir. Son sahnede anlatıcımız Raşit, korkularını bir yana bırakıp ihmalkârlığı için af dileme maksadıyla ve Cemile’yi bulma umuduyla Martin Pearce ve Frederic Turner’ın torunu Barbara Turner ile birlikte kısa bir ziyaret için Zanzibar’a geri döner. Raşit’in Barbara için “Nereye dersem oraya geleceğini çünkü başka her şeyden çok benimle olmak istediğini söylemesini istiyordum. Uzun süre dönmezsem tıpkı benim onu özleyeceğim gibi onun da beni özleyeceğini söylemesini istiyordum” itirafından anlaşıldığı üzere bu geri dönüş yolculuğu tersine işleyen başka bir mümkün dünyaya doğru ilerleyecektir.
Oğuz Yaşar Yılmaz – edebiyathaber.net (14 Nisan 2016)
* Avrupalı, beyaz adam.
** Yalnızca yüksek mevki ve statü sahibi olan varlıklı kişilerin metresliğini yapan fahişe.