Dilimize çevrilmiş veya Türkçe yazılmış sinema kitaplarının azlığından veya yetersizliğinden yakınırız zaman zaman. Sinemada bazı alt başlıklara ve filmlere yönelik inceleme kitapları bulamayız. Özellikle de sinema tarihine damga vurmuş klasikler ve kült filmler üzerine… Bir film veya seriyi tüm yönleriyle okuyabilmek, derin bir analize girişmek ve sadece o film üzerine kapsamlı bir kitap çıkarmak cesaret isteyen bir iştir. Film Arası Dergisi, Evrensel Gazetesi gibi pek çok yayın kuruluşunda yazıları yayınlanan Hakan Bilge’nin, geçtiğimiz haftalarda Şule Yayınlarından çıkan kitabı The Godfather mitosu, Francis Ford Coppola’nın gangster filmlerinin çehresini değiştiren modern klasiklerinden Godfather üçlemesini analiz ediyor.
Yazar, Godfather üçlemesini analiz ederken öncelikle suç dünyasına bakış atıyor. Gangster filmlerinin doğuşu ve 40 ve 50’li yıllarda altın yıllarını yaşayan kara filmler dönemin öne çıkan filmlerine değinilerek geçiliyor. The Godfather 40’lı yılların Amerikası’nda geçtiğinden, o dönemde üretilmiş kara filmlerin ve gangster tiplemelerinin Coppola’nın başyapıtında nasıl tezahür ettiği ayrı bir önem taşıyor. 30’lu ve 40’lı yılların gangster filmlerinden yapılan örneklemeler ve Godfather’daki gangsterlerle mukayese edildiğinde Coppola’nın vizyonu daha net bir biçimde görülebiliyor.
Yeri geldiğinde Mario Puzo’nun eserinden örnekler veren, yeri geldiğinde Roger Ebert gibi popüler bir film eleştirmenin görüşünü paylaşan veya önemli düşünürlerden alıntılar yapan Bilge, incelemesini nasıl zenginleştireceğini çok iyi biliyor. Yer yer filmden diyaloglar verilip üzerine analiz yapılıyor. Kitap boyunca Godfather serisi ve başka filmlerden görseller paylaşılıp altlarına sahnenin kısa analizinin eklenmesi gibi ayrıntılar kitabın içerikteki başarısını biçimsel olarak da destekliyor.
The Godfather mitosu için üçleme üzerine bir tespitler kitabı da denilebilir. Vereceğimiz örneklerle ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır:
“Godfather anlatıları kapitalizmin suç tarihini inceleyen tarihsel fresk örnekleridir. Bu filmler başından sonuna modern kapitalizmin yükseliş hikâyesidir.”
“Godfather filmleri babaların trajedisidir.”
“Godfather filmleri oğulların babalara karşı zaferinin filmidir.”
“Godfather filmleri dışarıdan içeriye değil, içeriden dışarıya bakar. Corleone ailesinin dünyayı ve çevresindekileri nasıl gördükleriyle ilgilenir.”
Kitapta paylaştığımız birkaç örnek gibi daha nicesi var. Bunlar hedefini 12’den vuran tespitler. Ancak, bir iki cümlelik tespitleri bir kenara koyarsak The Godfather mitosu kitabını edinme sebebinizin, kitabın seriyi her yönüyle analiz etmesi olduğunu söyleyebiliriz. Sahne sahne analizler, karakterlerin analiz edilmesi, serideki sembolizm örnekleri ve dinsel göndermeler kafanızdaki soru işaretlerini giderecek; Godfather serisi gözünüzde belki daha da büyüyecek ve Coppola’ya neden 70’lerin babası dendiğini daha iyi anlayacaksınız. Kitap günümüze kadar gelen kimi tartışmaları da masaya yatırıyor. “Coppola mafya örgütlenmesini sevimli mi gösteriyor?” sorusu Bonnie and Clyde ve Taxi Driver gibi dönemin diğer klasikleri de işin içine katılarak irdeleniyor, bir karşılaştırma yapılıyor.
Hakan Bilge, Puzo ve Coppola’nın sinema dışına da çıkarak gerçek hayattan beslendiklerini söylüyor. Capone ve Corleone aileleri arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor. Puzo’nun romanında Al Capone ve Don Vito Corleone’nin bir araya getirilmesi, gerçekle kurgunun iç içe geçirilmesi romandan yapılan alıntıyla gözler önüne seriliyor. Filmin senaryosunu Puzo ve Coppola’nın birlikte kaleme aldığını biliyoruz. Buradan yola çıkarak da uyarlamada yapılan değişikliklerin daha çok Coppola’nın isteği olduğu sonucuna varabiliriz. Hikâyenin sinematik karşılığını ve fazlalıklarını iyi analiz ettiğini görüyoruz Coppola’nın. Yönetmenin beyazperdede kendi mitini yaratma arzusunda olduğu açıktır. Puzo’nun The Gadfather’ının üzerine de bu şekilde çıkabilmiştir.
Hakan Bilge, karakterleri çözümlerken ilginç ve üzerine düşünülmesi gereken benzetmeler yapıyor. Don Vito Corleone’yi devlet başkanları ve diktatörlere benzetiyor. Baba Corleone ile oğul Corleone arasındaki farkları kafanızda soru işareti bırakmayacak netlikte ve doygunlukta analizlerle anlatıyor. Kitaptaki en dikkat çekici bölümlerden biri Don Vito Corleone’nin ölümünün Freud’un Dostoyevski ve Baba katli makalesiyle açıklama girişimi denilebilir. Freudyen okumada babanın ölümünün tanrının ölümüyle ilişkilendirilmesi, Vito Corleone’nin de filmdeki konumu itibariyle tanrısal bir nitelik taşıması ve ölümünün yarattığı kaos, yeni babanın yani oğul Michael’ın döneminde daha acımasız bir mafya babası olarak karşımıza çıkışı arasında kurduğu bağlantıların oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
Godfather filmleri erkeklerin dünyasını anlatır. Aile kavramı baba Corleone’ler için her daim kutsaldır. Bununla beraber hem erkeklerin dünyasında hem de aile içinde kadının konumu da irdelenmeye değerdir. Godfather filmi analiz edilirken çoğunlukla kadınlara biçilen rol bahis konusu edilmez. Hakan Bilge ise bu açığı görmüş olacak ki, Michael Corleone’nin eşi Kay ve kızı Connie’yi geniş bir perspektiften, psikolojik-sosyolojik açıdan mercek altına alıyor.
The Godfather mitosu, üçlemeye gönülden bağlı sinemaseverlerin başucu kitabı olabilecek yetkinlikte bir çalışma. Bununla birlikte suç dünyasına ve gangster filmlerine ilgi duyan herkesin ilgiyle okuyabileceği bir inceleme. Benzer bir çalışma yapmayı düşünen yazar arkadaşlar için de yöntem açısından bir yol haritası çizecektir.
Serdar Durdu – edebiyathaber.net (24 Aralık 2015)