Dünya edebiyatını oluşturan yapıtlar üreten hemen her yazar öznel yaşantılarını ve deneyimlerini ve sav-sözlerini yazınsal anlatıya katar. Bu ilke, doğal olarak Thomas Mann için de geçerlidir. Bu belirlemeyi, anılan yazarın “Doktor Faustus” romanında yazınsallaştırdığı iki örnekle açıklamak olanaklıdır. Bu iki örnek “biçim ve kozmopolitizm” kavramlarıyla ilgilidir.
Biçim ve kozmopolitizm
Bir yazarın kendi görüşlerini yazınsal üretimine ne ölçüde yansıtması gerektiği, edebiyatçılar arasında hep tartışılır. Kanımca, kendi görüşlerini, siyasal-toplumsal tutumunu yazınsal yapıta içkinleştirmeyen yazar yoktur. Yazarın kendi görüşlerini, kurguladığı bir kahramana söyletmesi de bu gerçeği değiştirmez. Çok yansız ve tasarımladığı yazınsal figürlere mesafeli bir yazar olan Thomas Mann’ın bile öznel görüşlerini romanlarına yansıttığı görülür. Bu savımı açıklamak için şu örnekleri vermek yeterli olabilir. Thomas Mann, “Doktor Faustus”ta Batılılığın belirleyici ölçütlerinden biri olarak değerlendirdiği “biçim” kavramını anlatıya içkinleştirmiştir. Romanda Rus ve Alman gençliğinin karşılaştırılır ve bu kapsamında biçim ile ilgili şu değerlendirmeler yapılır. Romandaki anlatımla, “Rusların derinlikleri vardır; ancak biçimleri yoktur. Batıdaysa, biçim vardır; ama derinlik yoktur. Her ikisi de (diyesi, biçim ve derinlik) sadece Almanlarda vardır.” Biçim, “ulusalcı bir bağ(ımlılık) değildir”; sadece “bir ideye bağlılıktır” (s. 167).
Bu ünlü Alman yazar 1929’da kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülü nedeniyle yaptığı konuşmada biçim kavramını ne denli önemsediğini şu sözlerle ortaya koymuştur: “Batılı ilke, Avrupa(lı) ilke, biçimin onurudur; çünkü biçim, Avrupa’ya özgü bir onur sorunudur.
Almanya bu onuru korumuştur: Politik bakımdan acıların anarşisine düşmemek suretiyle, imparatorluğu korumak suretiyle korumuştur.
Tinsel/düşünsel bakımdan acı çekmenin Doğulu ilkesini, biçimin Batılı ilkesiyle birleştirmeyi başarmak suretiyle, acılar içinde güzel olanı ortaya çıkarmak suretiyle korumuştur.”[1] Bu sözler, Thomas Mann’ın biçim kavramı hakkında yazınsal yapıtları dışında dile getirdiği görüşleri somutlaştırmaktadır. Yazarın edebiyat dışı ortamda biçimle ilgili olarak dile getirdiği görüşlerle, “Doktor Faustus” romanında kahramanlarına söylettiği görüşleri karşılaştırıldığında, bunların çok büyük ölçüde benzer veya aynı olduğu görülür.
“Ben neredeysem, orası Almanya’dır”
Biçim için söylenilen şeyler, Thomas Mann’ın yaşam ilkesi olarak gördüğü ve edimselleştirdiği “ben neredeysem, orası Almanya’dır” belirlemesi için de geçerlidir. Thomas Mann denemelerinde vurguladığı bu tümceyi, roman kahramanlarından birine söyletmek suretiyle yazınsallaştırmıştır. Örneğin, ‘Doktor Faustus’un on beşinci bölümünde “hep aynı kuşku düşkünlüğü, hep aynı özgüven eksikliği! Keşke ‘ben neredeysem, orası Kaisersaschern’dir!’ diyebilme cesaretin olsaydı” (s. 304) sözleri yer alır. Görüleceği gibi, Thomas Mann “Ben neredeysem, orası Almanya’dır” sözünü “ben neredeysem, Orası Kasersaschern” biçimine dönüştürerek, romanın anlatısına içkinleştirmiştir. Aynı yerdeki anlatımla, böyle söyleyememek, diyesi, kökenine sahip çıkmamak, “öz-küçümsemedir”; özünü küçümseyen, romandaki deyişle, “başkasını da küçümser.”
Thomas Mann’ın denemelerinde konulaştırdığı ve romanında anlatılaştırdığı bir başka kavram, kozmopolitizm kavramıdır. Yazar, 1925’te yazdığı bir denemesinde kozmopolitizmi şöyle tanımlar: “Kozmopolitizm, ne çok-dilli bir öğrenilmişlik, ne de dünya-yurttaşlığıyla ilgili bir acemiliktir.” Kozmopolitizm, “yaşam ve değişimin ruhudur. Bu ruhla/zihniyetle en mutlu, en verimli karşılaşmalarım içerde Almanca (veya Alman’a özgü) olmuştur.
Avrupalılığı ve kozmopolitizmi asıl olarak Almanca yaşantıladım ve bu yaşantı; Goethe, Lichtenberg, Schopenhauer, Nietzsche ve Wagner üzerinden gerçekleşti.
Özellikle Nietzsche ve Wagner üzerimde en büyük etkiyi yapmıştır; bunlardan biri eleştirel, diğeriyse sanatsaldı.
Eleştirel olan, (diyesi, Nietzsche) saf, ahlaklı ve düzgündü.
Sanatsal olansa, (diyesi, Wagner) gizemli ve çok-anlamlı, sonsuz biçimde büyüleyici ve devindiriciydi.”[2]
Thomas Mann kozmopolitizm ile ilgili bu görüşlerini ‘Doktor Faustus’ta yazınsal anlatının bir öğesine dönüştürür. Romanın on beşinci bölümünde iki roman figürü arasındaki konuşmada kozmopolitizm ile taşralılık şöyle karşıtlaştırılır: “Sen beni sınırlandırmak ve tümüyle bir Alman taşralısı durumuna getirmek istiyorsun. Ben gerçi Alman’ım, hem de çekirdekten, eski ve daha iyi türünden Alman’ım; çünkü aslında ben gönülden kozmopolitim” (s. 304- 305).
Romanda taşralılık-kozpolitlik karşıtlaştırması, değişik bağlamlarda birkaç kez yinelenir. Söz konusu karşıtlaştırma, İsviçre ile örneklendirilir. Romandaki anlatımla, Almanya karşısında İsviçre küçük boyutuna karşın, “yansız, çok-dilli, Fransız etkisi altında kalmış, esen Batılı rüzgârın renklendirdiği çok daha fazla ‘dünya’; Kuzeyin yığınından çok daha fazla ‘Avrupalı’ bir zemindir.” Kuzeyde ‘uluslararası’ sözcüğü bir “küfürdür” ve burada “kibirli bir taşaralılık, atmosferi bozmuş ve soluk alınamaz duruma getirmiştir.” Bunun karşısında roman kahramanı Adrian Leverkühn’ün “iç dünyasındaki kozmopolitizm” vardır. Fakat “Alman dünya yurttaşlığı” anlayışı, “her zaman dünyasallıktan daha başka bir şeydir” (s. 241).
[1] Thomas Mann: “Reden und Aufsaetze”; Gesammelte Werke in Dreizehn Baenden, Band XI, Fischer Verlag, Farnkfurt am Main 1974, s. 407- 411
[2] Thomas Mann: “Kosmopolitismus”; in “Reden und Aufsaetzen”; Gesammelte Werke in Dreizehn Baenden, Band X, Fischer Verlag, Fankfurt am Main 1974, s. 184- 191
Prof. Dr. Onur Bilge Kula – edebiyathaber.net (11 Kasım 2015)