Toplumsal sınıfları bilmeden yazmak | Feridun Andaç

Ekim 4, 2016

Toplumsal sınıfları bilmeden yazmak | Feridun Andaç

feridun andac 10.tifGünümüzde yazılıp yayımlanan romanların seçilmiş bir bölümünü okuduğumda karşıma çıkan şudur: romancı/anlatıcıların çoğu ülkedeki toplumsal sınıfları, onların gerçeğini bilmeden yazıyor.

Bu da, bize, şu soruyu sorduruyor ister istemez: Romancının tarih bilinci, toplumsal/siyasal bilinci var mı?

Roman yazmak için edebî bilinç/bellek kadar bu da gerekli.

Necib Mahfuz’un Miramar romanını okuyorum. Romanın kurgusu/anlatı dokusu, çizilen karakterler, bunların  üzerinden anlatılan Mısır gerçeği bize romancının kurgu ustalığı kadar anlatıcı bilincinin ne denli yüksek/kavrayıcı olduğunu da gösteriyor.

Mahfuz; toplumsal/siyasal olaylar kadar toplumun sınıfsal yapısını da iyi gözlemleyen, analiz eden bir anlatıcıdır. Toplumun her kesiminde olup bitenlere karşı bütün duyarlılığıyla açıktır.

Onu, gören/gösteren/sorgulayan olmasının yanı sıra neyi/niçin/neden anlattığını bilen bir anlatıcı konumuna eriştiren de işte bu bilinçlilik durumudur.

Romancı, aynı zamanda toplum analistidir. İnsanı anlatırken toplumu, toplumu anlatırken insanı anlattığına göre; toplumun sınıf katmanlarını, bunların gerçekliğini bilmek zorundadır.

Toplumsal çelişkileri görebilmek, insan ilişkilerinin boyutlarını kavrayabilmek için bu kaçınılmaz.

“Üçüncü seçenek”

Siyasal yaşamımızın bugün evrilip geldiği noktada iktidarı sağ (muhafazakâr) ile sol (sosyal demokrat) arasında, biri diğerinin alternatifi gibi göstermek; ilericilik gericilik kavgasının bir yanılsamasıdır.

Gelin görün ki; “15 Temmuz”la gelinen yerde gözlenen ise şudur; üçüncü yol/seçenek Amerika!

Kuşkusuz bu yeni bir olgu olmasa da; 1960’tan beri her askeri darbede ABD bir “seçenek” olarak perde arkasında varlığını göstermiştir.

Fakir Baykurt’un Amerikan Sargısı bu gerçekliğin ironisidir aslında. Ve Baykurt’un, insan/toplum/sınıf ilişkilerine bakışını yansıtan önemli bir eseridir bu roman.

miramar72Necib Mahfuz’un romanlarını okurken şu savımı doğrulayan gerçekliklerle yüzleşirim:

Mısır’ı anlamadan Türkiye’yi tanımak zor. Ya da tam tersi. Buna bir ek de şudur: Mısır’da  olup biten her şey  Türkiye’yi, Türkiye’de olanlar da Mısır’ı etkiler. 1919 Mısır’ını ve sonrasını, 1923 Türkiyesi’ni ve sonrasını karşılaştırarak okumak için toplumsal gerçekçi romancıları okumak yeterlidir en azından.

Gene okumalarımdan ürettiğim bir sav: Napolyon Osmanlı’ya sefer yapamadığı için Mısır’ı egemenliğine almış, dolaylı olarak Osmanlı’ya en büyük darbeyi vurmuştur. Mısır’ın düşmesi, Osmanlı’nın bütün yenilgilerine kapı aralamıştır.

İngilizlerin Mısır’ı sömürgeleştirme çabaları 1952 “Temmuz Devrimi”ne kadar sürer. Her ne kadar 1922’de bu bağ kırılsa da; 23 Temmuz 1952 Hür Subaylar darbesi monarşiye son verirken Mısır’ın kendi yolunu çizmesinin de önünü açar. Ama bu adım Mısır’ı ABD’nin güdümünden kurtarmaya yetmez.

Asya’daki uyanışta Anadolu’daki millî mücadele ve Cumhuriyet devriminin kurulması, İran’da 1951’de Musaddık’ın iktidarı önemli dönemeçlerdir; Mısır üzerinde etkisi vardır. Günümüzün Ortadoğusu’nun şekillenmesinde bu üçgen iyi analiz edilmeli.

Mısır milliyetçiliği İngiliz egemenliğini bertaraf ederken, ABD’nin güdümüne girmek zorunda kalır.

1956’da Nasır’la başlayan yeni dönem, karşıtlarını da güçlendirir. Müslüman kardeşler (İhvan) hareketi bir “güç” olarak yükselir.

İşte toplumunu/çağını iyi okuyan bir romancı olan Necip Mahfuz, bize, romanlarında ülkesinin bütün bir dönemini anlatır.

Onun Miramar romanına dönecek olursam, romancı, kahramanı Tolba Marzuk’a şunu söyletir, dönemin Mısır gerçeğini hatırlatarak: “…üçüncü seçenek var, Amerika.”

Diğer iki seçenek komünistler ve Müslüman Kardeşler’dir.

Mısır, giderek de, Nasır sonrası bu üçüncü seçeneğe yaklaşır. Nasıl mı? “Ilımlı bir sağ kanat aracılığıyla.”

Enver Sedat’ı öldürmek için iktidara taşıyan güç (gene Mahfuz’un Başkanın Öldürüldüğü Gün romanının satır araları iyi okunmalı), Mısır’ı bugün de biçimleyen güçtür.

Romancının bu gerçekliği görüp, toplumu/toplumsal sınıfları yaşanan başka olayların/gerçeklerin ışığında anlatması önemlidir.

Bu bilinçte olmayan bir romancının yazdığı ne okuru ne edebiyatı ne de toplumu ilgilendirir. Necib Mahfuz’u Mısır’ın Balzac’ı yapan da onun bu birikimi/bakışıdır. Buradan yola çıkarak bizim Balzac’ımız, Necib Mahfuz’umuz kimdir, siz düşünün sevgili okurum.

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (4 Ekim 2016)

Yorum yapın