Toplumsal yapının göstergebilimsel analizi | İhsan Kurt

Ekim 18, 2024

Toplumsal yapının göstergebilimsel analizi | İhsan Kurt

Dil, bir toplumun en temel yapı taşlarından biri olarak karşımıza çıkar ve kültürle iç içe geçmiş bir olgudur. Ferdinand de Saussure*, modern dilbilimin kurucusu olarak kabul edilen önemli bir düşünürdür. Dil üzerine geliştirdiği kavramlar, sadece dilin işleyişini açıklamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal ve bireysel düzeyde derin analizler yapmamıza olanak tanır. Saussure’ün dil kuramını bireysel ve toplumsal düzlemde genişleterek uyguladığımızda, yeni ve özgün fikirler ortaya çıkarabiliriz. Bu metin de, Saussure’ün kavramlarından yola çıkarak bir göstergebilim denemesi olarak kaleme alınmıştır.

Dil, Saussure’e göre iki temel unsurdan oluşur: “gösteren” ve “gösterilen”. Gösteren, bir sözcüğün ses veya görsel formudur; gösterilen ise bu formun zihnimizde canlandırdığı kavramdır. Örneğin, “ağaç” kelimesi, işitsel bir biçim olan gösteren ile zihnimizde canlanan bir doğa nesnesi olan gösterilenin birleşmesiyle bir “gösterge” oluşturur. Bu göstergeler, dilin en temel anlam birimleridir ve sadece dilde değil, toplumda da karşımıza çıkar.

Göstergebilimsel yaklaşım, sadece dil üzerine değil, toplumsal semboller, ritüeller, kurumlar ve ideolojiler üzerine de derin analizler yapmamızı sağlar. Toplumsal yapı, dilsel göstergeler gibi işlev görür. Her toplumsal ritüel, kurum veya norm, birer göstergedir ve bu göstergelerin anlamını çözümlemek, toplumsal yapının nasıl işlediğini anlamamıza yardımcı olur.

Göstergebilim, dilin ötesine geçerek toplumsal semboller ve normlar üzerine genişletildiğinde, toplumun işleyişini daha derinlemesine anlamamıza olanak tanır. Saussure’ün gösteren ve gösterilen kavramları, toplumsal ilişkilerde, ideolojilerde ve ritüellerde nasıl şekillendiğini anlamak için kullanılabilir. Toplumsal yapıda, bir “gösterge” olarak işlev gören her davranış, ritüel veya sembol, toplumsal düzeni anlamak ve analiz etmek için değerli birer kaynaktır.

Örneğin, düğün ritüelini ele alacak olursak, gelinlik giymek, sadece bireysel bir anlam taşımakla kalmaz; aynı zamanda toplumsal bir gösterge haline gelir. Bir birey gelinlik giydiğinde, hem kendi zihninde hem de toplumun gözünde “evli” kimliğine geçiş yapmış olur. Bu durum, göstergenin bireysel ve toplumsal anlamları birleştirdiğini ortaya koyar. Psikolojik açıdan bakıldığında, bu tür ritüeller bireylerin kendilerini bir topluma ait hissetmelerine yardımcı olurken, sosyolojik açıdan da toplumsal düzenin sürdürülebilmesine katkıda bulunur. Ancak modern dünyada bu ritüellerin anlamı değişim gösterebilir. Gösteren aynı kalırken, gösterilen değişebilir. Örneğin, günümüzde düğünler daha bireysel anlamlarla doldurulurken, geçmişte daha çok toplumsal birleştirici anlamlar taşımaktaydı.

Göstergebilimsel analiz, sadece bireysel psikolojik süreçlerle sınırlı değildir; aynı zamanda toplumsal düzenin ve yapının anlaşılmasına da katkı sağlar. Saussure’ün göstergebilimsel yaklaşımını toplumsal işleyişin analizine uygulamak, sadece dil ve semboller üzerine düşünmeyi değil, aynı zamanda toplumun sembolik düzenini, kurumlarını ve kültürel yapılarını da çözümlemeyi gerektirir. Toplumdaki her davranış, kurum ve ritüel, bir gösterge olarak işlev görür ve bu göstergelerin anlamını çözümlemek, toplumsal yapının nasıl işlediğini veya aksadığını ortaya koyabilir.

Moda ve tüketim, toplumsal statü ve kimliğin en belirgin göstergelerindendir. Saussure’ün göstergebilimsel bakışıyla moda; toplumsal sınıfın, bireysel kimliğin ve ideolojik tercihlerinin görsel bir sunumu olarak düşünülebilir. Örneğin, bir tişört veya ayakkabı, fiziksel bir nesne olarak “gösteren”dir. Ancak bir lüks marka tişört veya ayakkabı, zenginlik, statü ve bir yaşam tarzını simgeler; bu ise onun “gösterilen”idir. Bu bağlamda moda, bireylerin toplumsal sınıf ve statülerini göstermelerinin bir yoludur. Özellikle kapitalist toplumlarda, bireylerin kendilerini ifade etmek ve bir topluluğa ait olmak için belirli markaları tercih etmesi yaygındır. Geri kalmış ekonomik düzeydeki toplumlarda ise bu markaların çakmalarını kullanma peşinde olunması da ayrıca düşündürücüdür. Lüks tüketim göstergeleri, toplumsal sınıflar arasında fark yaratırken, aynı zamanda bireylerin kendi kimliklerini ifade etmeleri için bir araç sağlar. Ancak bu noktada, gösterge hem bireysel psikolojiyi hem de toplumsal yapıyı etkiler.

Gösterge kavramı, ideoloji ve devlet yapısıyla da yakından ilişkilidir. Bir toplumun ideolojik yapısı, hangi sembollerin “gösterge” olarak kabul edildiğiyle şekillenir. Örneğin, kapitalist bir toplumda “başarı” göstergesi, genellikle maddi kazanç ve statü ile ilişkilendirilir. Lüks bir araba, zenginlik ve toplumsal başarı ile bağlantılı bir göstergedir. Bu göstergeler, toplumsal yapının işleyişinde önemli bir rol oynar. Kapitalist toplumlarda statü göstergeleri, bireylerin sosyal konumlarını belirlerken, aynı zamanda toplumsal yapıda görünmez sınırlar oluşturur. Bu sınırlar, bireylerin psikolojik ve toplumsal deneyimlerini de şekillendirir.

Devletin sembolik yapıları da Saussure’ün gösterge teorisi çerçevesinde analiz edilebilir. Bayrak, para, adliye binaları ve resmi giysiler gibi semboller, devlet otoritesini ve düzenini temsil eder. Bir mahkeme salonunda hâkimin giydiği cübbe, bir “gösteren”dir; gösterilen ise adaletin tarafsızlığı ve yargının ciddiyetidir. Ancak, bu sembollerin işlevini yitirdiği durumlarda, toplumsal yapıda aksaklıklar meydana gelir. Örneğin, adalet sisteminde yolsuzluk veya tarafsızlığın kaybedilmesi, hâkimin cübbesinin hala adaleti temsil etmesine rağmen, bu sembol toplumsal güveni sağlayamaz hale gelir. Bu durumda, adaletin sembolik anlamı zayıflar ve toplumda güvensizlik duygusu gelişir.

Medya ve iletişim de göstergebilimsel analize tabidir. Bir televizyon haberinin, olayları nesnel bir şekilde sunması beklenirken, bu haberin sunuluş biçimi, içeriği ve vurgu yapılan noktalar, toplumsal algıyı şekillendirir. Medya, toplumsal olayları ve siyasal durumları sadece bildirmez; aynı zamanda onların oluşumuna da katkı sağlar. Örneğin, bir ekonomi haberinde kriz vurgusu yapılması, sadece ekonomik durumu açıklamakla kalmaz, aynı zamanda kriz algısını topluma yayar. Medya, bireylerin ve toplumun gerçekliği nasıl algıladığını büyük ölçüde şekillendirir ve bu göstergeyi güçlü bir ideolojik araç haline getirir.

Teknolojik gelişmeler, toplumsal göstergelerin de değişmesine neden olur. Örneğin, günümüzde sosyal medya, toplumsal statünün yeniden tanımlanmasında önemli bir role sahiptir. Bir bireyin sosyal medyadaki takipçi sayısı, bir “gösteren” olarak algılanırken, toplumsal kabul, popülerlik ve kariyer başarısı gibi kavramlar “gösterilen” olarak karşımıza çıkar. Bu yeni göstergeler, modern toplumda statü ve prestij göstergesi haline gelmiştir. Sosyal medyada takipçi sayısının yüksek olması, bir bireyin toplumda kabul gördüğünü ve etkili olduğunu gösterir. Bu durum, bireylerin psikolojik yapıları üzerinde de doğrudan etki yaratır. Takipçi sayısının düşük olması, bireylerde dışlanmışlık ya da değersizlik hissi yaratabilirken, yüksek takipçi sayısı bireylerin kendilerine olan güvenlerini artırabilir. Bu bağlamda, sosyal medya sembolleri modern toplumun değerlerini, normlarını ve bireylerin psikolojik yapısını yeniden şekillendiren güçlü unsurlardan biri haline gelmiştir.

Eğitim sistemi de sembolik göstergelerin güçlü olduğu bir başka toplumsal alandır. Okullardaki eğitim araçları, sınavlar, diplomalar ve sertifikalar, bireylerin toplumdaki yerlerini belirlemeye yardımcı olan sembolik unsurlardır. Örneğin, bir diploma, bir “gösteren” olarak bireyin bilgi düzeyini, yetkinliğini ve toplumsal statüsünü işaret eder. Ancak bu gösterge, toplumun eğitim sistemiyle doğrudan bağlantılıdır. Liyakati önceleyen toplumlarda, diploma bireyin iş bulma şansı, toplumsal kabul görmesi ve prestij kazanması anlamına gelirken, eğitim sisteminde aksaklıkların olduğu toplumlarda bu sembol işlevini yitirebilir. Diplomanın sembolik anlamının zayıflaması, bireylerde güvensizlik ve değersizlik duygularının artmasına neden olabilir.

Eğitim sisteminde liyakat yerine sadakat ön plana çıktığında, diplomanın gösteren olarak işlevi zayıflar ve toplumsal yapıda bozulmalar meydana gelir. Bu durum, bireylerin eğitimle elde ettikleri kazanımlara dair güvensizlik yaratır ve eğitim sistemi içindeki verimlilik düşer. Bir bireyin diploma sahibi olması, onun toplumsal statüsünü güçlendirirken, bu sembolün işlevsiz hale gelmesi bireylerde psikolojik çözülmelere neden olabilir. Eğitim sisteminin adaletsiz bir yapıya sahip olması, toplumda eşitsizliklerin artmasına yol açar. Bu bağlamda, diplomanın sembolik anlamı, toplumsal hiyerarşi ve sınıf yapılarında önemli bir rol oynar.

Politik dünyada da sloganlar, terimler ve kavramlar sembolik göstergeler olarak işlev görür. Bir siyasi partinin kullandığı sloganlar, Saussure’ün gösteren-gösterilen kavramları ile analiz edilebilir. Örneğin, bir seçim kampanyasında kullanılan “adalet”, “hukuk”, “kalkınma” gibi kavramlar, bireylerin zihinlerinde toplumsal refah, eşitlik ve özgürlük gibi anlamlarla örtüşür. Ancak bu kavramlar aynı zamanda ideolojik bir yönlendirme aracıdır; çünkü her birey bu kavramları farklı şekilde algılayabilir. Politik sloganlar ve semboller, toplumsal dinamikleri şekillendiren güçlü göstergelerdir. Seçmenler, politik adayların kullandığı semboller ve sloganlar üzerinden siyasal tercihlerine yön verir.

Göstergebilimsel açıdan politik kampanyalar, toplumsal yapı üzerinde derin etkiler yaratır. Siyasi adayların kullandığı semboller ve söylemler, bireylerin psikolojik ve sosyolojik yapılarında kalıcı izler bırakır. Politik bir kampanyada kullanılan semboller, sadece oy toplamak amacıyla değil, aynı zamanda toplumsal değerleri ve normları yeniden tanımlamak için de kullanılır. Bu bağlamda, göstergebilim politik kampanyaların sembolik anlamlarını analiz etmek açısından oldukça verimli bir yöntem sayılır.

Toplumsal semboller, bireylerin psikolojisini, toplumsal kurumların yapısını ve ideolojik süreçleri şekillendirir. Gösteren ve gösterilen ilişkisini çözümlemek, toplumsal yaşamın daha gerçekçi bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunur. Toplumsal semboller ve göstergeler, bireylerin aidiyet duygusunu, psikolojik gelişimlerini ve toplumsal düzene olan bağlılıklarını etkileyen önemli unsurlar olarak karşımıza çıkar. Toplumlar zamanla gelişir ve bu süreçte göstergeler de değişime uğrar. Göstergelerin anlamlarını analiz etmek, toplumsal gelişim ve değişimi anlamak için oldukça önemlidir.

Sonuç olarak, Saussure’ün göstergebilimsel yaklaşımı, dilin ötesine geçerek, bireysel ve toplumsal gelişimi anlamak için kullanılabilecek etkili bir yöntemdir. Toplumsal semboller ve ritüeller, bireylerin kimliklerini, toplumsal yapılarını ve ideolojilerini inşa ederken, göstergebilim bu süreçleri derinlemesine anlamamıza olanak tanır. Gösteren ve gösterilen arasındaki ilişkiyi çözümlemek, toplumsal hayatın işleyişindeki aksaklıkları tespit etmek için önemli bir adımdır. Bu bağlamda, göstergebilim toplumsal gelişme ve değişim süreçlerinin anlaşılmasına katkı sağlayan bir yöntem olarak değer taşır. Dil sınırlarının ötesinde de değerlendirilmesiyle özgün analizlere fırsat tanır.

*Bu yazı içerisinde ilgili alana/göstergebilime doğrudan yer verilmeyeceği için F.Saussure’nin dil kuramı ile ilgili bilgi edinmek isteyenler Türkçeye de çevrilmiş şu eserlere başvurabilirler: Ferdinand de Saussure. Genel Dilbilim Yazıları. Çeviren: Savaş Kılıç. İthaki Y. 2.Baskı 2021/ F. de Saussure. Genel Dilbilim Dersleri. Çeviren: Berke Vardar. Multılıngual, 1998./ Jacques Derrida. Göstergebilim ve Gramatoloji -Jacques Derrida ile Julia Kristeva Arasında Söyleşi- Çeviren Tülin Akşit. Afa Y. 1994 / Roland Barthes – Göstergebilimsel Serüven. Çeviri: Mehmet Rifat. Yayıncı: Y. Kredi Y./ Umberto Eco . Göstergebilim. Çeviri: Kemal Atakay. Can Y. / Tzvetan Todorov – Edebiyat ve Göstergebilim. Çeviri: Mehmet Rifat.  İmge Kitabevi Y.e

edebiyathaber.net (18 Ekim 2024)

Yorum yapın