Modern hayat birçok şeyi değiştirdiği gibi insanoğlunun asırlardır sürdürdüğü yaşam koşullarını ve yaşama biçimlerini de derinden sarstı. Öyle ki artık geri dönülemez bir noktada, geçmişten çok daha farklı bir hayatın içerisindeyiz, üstelik bu durum hayatımızın her alanına etki ettiği gibi alışkanlıklarımızın da tamamen farklılaşmasına neden oldu. Kendi içerisinde birbirine eklemlenen ve büyük bir zincir meydana getiren bu durum, Clinton Ober, Dr. Stephen T. Sinatro ve Martin Zucler’in Topraklanma: Doğadan Gelen Şifa’nın da temel hareket noktalarından birisi.
İnsanoğlunun toprak ile kurduğu ilişki mitolojik zamanlardan bugüne farklı şekillerde devam etti. Öyle ki kendi içerisinde büyük bir inanç sistemi ve kült de barındıran toprak-insan ilişkisi, zamanla kendi değerler sistemini meydana getirdi. İnsanoğlunun toprakla ilişkisinin kesilmesi veya en azından bu ilişkinin birçok açıdan sekteye uğraması ise peşinden birçok sorunu getirdi. İnsanın fiziksel olarak içerisinde bulundığı koşullardan ruh sağlığına kadar birçok farklı mesele de böylece ortaya çıkmaya başladı. Doğal yaşamla bağları zayıflamaya ve giderek kopmaya başlayan insanoğlu, çareyi farklı yerlerde aradı, ancak hiçbir zaman tbu duruma am anlamıyla bir çözüm bulamadı.
Clinton Ober, Dr. Stephen T. Sinatro ve Martin Zucler’in Topraklanma: Doğadan Gelen Şifa’sı bizi bambaşka bir dünyaya götürüyor; aslında daha doğru bir ifade ile içerisinde bulunduğumuz dünyayı yeniden keşfetmemizi sağlıyor. İçerisine hapsolduğumuz bu beton dolu yaşamda doğadan ve topraktan uzaklaşışımız, insan ilişkilerinden insanın kendisiyle kurduğu diyaloga kadar etkilerini birçok açıdan gösteriyor. Bu zor şartlarda insanın gerek beden gerekse ruhsal açıdan içerisine düştüğü sıkıntılar da farklı şekillerde gündeme geliyor. Son yıllarda milyonlarca insanın kendileri için birer kurtuluş umuduyla farklı yol ve düşüncelere sapması, kendilerini farklı arayışlarda bulmaları da bu durumun, insanın doğadan ve topraktan kopmasının en önemli sonuçlarından birisi.
Topraklanma: Doğadan Gelen Şifa, dört bölümden meydana geliyor ve “toprak” ile insan ilişkisine farklı açılardan yaklaşıyor. Bu meseleyi salt ruhsal boyutlarıyla ele almayan kitap, daha sağlıklı bir yaşam için de önemli tavsiyelerde bulunuyor. Bu tavsiyelerin merkezinde yer alan bilimsel veriler ise bizi hayat koşullarımızı iyileştirmeye, daha mutlu bir yaşam için yapmamız gerekenler üzerine daha fazla düşünmeye sevk ediyor.
Kendi kendimize sormamız gereken ve aslında cevabı farklı yerlerde bulabileceğimiz “Neden giderek daha sağlıksız oluyoruz?” sorusu, kitabın da en temel çıkış noktalarından birisi. Öyle ki bu mesele yazarlar tarafından okura, okur aracılığıyla ise dünyaya sorulan ilk soru olarak kendisine kitapta önemli bir yer buluyor. Özellikle “elektriksel” bir gezegenin içerisinde yaşadığımız ve gezegende değişen koşulların organik birer birey olarak bizleri ne derece etkilediği düşünüldüğünde bu durum kendisini daha açık bir şekilde gösteriyor. Giderek daha sağlıksız oluyoruz, çünkü yaşam kalitemiz düşerken biz buna seyirci kalıyoruz ve çözümü yanlış yerlerde arıyoruz. Bazen oldukça basit ve etkili olabilecek çözümleri uygulamak yerine bakışımızı çok daha uzak ve engebeli alanlara çeviriyoruz. Zamanla daha da kompleks bir yapı hâline gelen bu durum da bizi peşinden sürüklüyor. Dolayısıyla ilk yapmamız gereken, organik bir bedene sahip canlı bireyler olarak hayatımızı basitleştirmemiz ve çözümün çok da uzakta olmadığını anlamamız. Ober, Sinatro ve Zucler’in de temel hareket noktasının bu olduğu söylenebilir. Birer okur olarak bize söyledikleri ilk şey aslında en eski ve köklü düşüncelerin bünyesinde oldukça etkili çözüm ve kavrayışları barındırıyor olmasıdır. Dolayısıyla farklı meseleler ve yaşantımız arasındaki ilişkileri kavramaya ve bu sorunlar üzerine daha fazla düşünmeye başladığımızda “kopuk bağlantılarımızı” da daha iyi anlayacak, hayatımızdaki boşlukları doldurabileceğiz.
Victor Hugo, “Herkesin tek bir anası vardır: toprak,” der. Öyle ki toprak birçok açıdan üzerinde yaşadığımız zemin olmanın ötesinde bahar ile iç içe geçerek hayatın da anlamı olur. “Kişisel Keşifler” tam da bu yüzden önemlidir, çünkü toprak ile yeniden bağ kuran “Clint Ober”in hikâyesi boyunca toprağın insan yaşamı için ne denli önemli olduğu açıkça kendisini hissettirir. “Amatör bir bilim insanı olarak” onun karşılaştığı zorluklar bir kardiyologla, Steve Sinatra’nın hikâyesiyle birleşerek çok daha anlamlı bir hâl alır. Bilimle kurulan bağlantılar aslında daha önce keşfedilen birçok gerçeğin sağlam bir zemine oturtulmasına katkı sağlarken verilerin daha iyi bir şekilde işlenmesine de zemin hazırlar. Öyle ki yapbozun kayıp parçalarını bulan ve doğru şekilde birleştiren bu üç özel kişilik (Ober, Sinatro ve Zucler) elimizdeki kitapta tüm bu serüveni daha da anlaşılır kılar. Bu üç özel ismin günceleri ve keşiflerinin tarihçesi olma özelliği de taşıyan eser, kitabın dördüncü kısmı olan “Topraklanma Günlükleri” ile birlikte farklı bir boyuta evrilir.
Topraklanma, birçok açıdan oldukça eski ve köklü bir meseledir. Genel olarak, “elektrikli cihazların herhangi bir elektrik kaçağı tehlikesine karşı gövdelerinin bir iletkenle toprağa gömülü vaziyetteki ‘topraklama’ sistemine bağlanması yöntemi” olarak tanımlayabileceğimiz işlem, fiziksel olarak bedende bulunan enerjinin nötrlenmesinde de büyük bir rol oynar. Bu durum aslında asırlardır Anadolu’da toprağa verilen önemin ne derece haklı olduğunu ortaya koyarken bilimsel veriler ışığında kendisine daha güçlü bir yer de bulur. Yazarlar, kitabın bu özel bölümünde topraklanmanın tanımını ve nasıl bir değer taşıdığını anlattıktan sonra topraklanmanın nasıl gerçekleştiğini de ortaya koyar ve böylece insanların kafasındaki tüm soru işaretlerini gidermek için kapsamlı bir iş gerçekleştirir. Yaklaşık olarak on beş yıldır topraklanma ile ilgilenen ve bizzat kendisi de bu durumu deneyimleyen Clint Ober, elde ettiği bilgileri açıkça okurla paylaşır. Steve Sinatra ise “Kardiyovasküler Bağlantı” ile bu konuya yeni bir perspektif açar. Bir kardiyologla bir bilim insanını birleştiren bu konu, aslında farklı disiplinlerden insanların aynı meseleye ne denli farklı açılardan yaklaşabileceğini de gözler önüne serer. Nihayetinde her şey belirli bir mantık ve işlev silsilesi etrafında birbirine bağlanır.
Kitabın en dikkat çeken bölümlerinden olan “Feminen Bağlantı: Topraklanma ve Kadınlar” ise meseleyi bambaşka bir düzleme taşır. Kadınların erkeklerden farklı bir bedensel yapıya sahip olduğunu vurgulayan kısım, topraklanmanın erkek ve kadın üzerinden farklı düzeylerde bir etkiye sahip olduğunu ortaya koyar. Bir sonraki bölümde ortaya çıkan “spot bağlantısı” ise hayatımızı yeniden düzenlememiz için bizi açıkça yüreklendirir, zira tüm bu yeni bilgiler eşliğinde eski yaşantımıza devam etmek mümkün değildir. Yeni bilgiler beraberinde yeni düşünceleri ve bu düşünceler de peşi sıra yeni yaşama biçimlerini getirir. Toprak, tüm bu süre boyunca hayatın merkezinde yer alarak yaşantımızı zenginleştirir.
Topraklanma meselesi ile doğrudan ve kişisel bir ilişki kuran Clinton Ober, Dr. Stephen T. Sinatro ve Martin Zucler tarafından kaleme alınan Topraklanma: Doğadan Gelen Şifa, insan ile toprak arasındaki ilişkiyi farklı şekillerde inceleyen bir kitap. Meseleye farklı açılardan yaklaşan kitap, içerdiği bilimsel veri ve görsellerle de kendisine özel bir karşılık bulur. Aylin Çetinkaya tarafından Türkçeye kazandırılan eser, Omega Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde okurların beğenisine sunuldu.
edebiyathaber.net (7 Nisan 2021)