Söyleşi: Mehmet Özçataloğlu
Doruk Yayınları tarafından yayımlanan “Karşı Kıyının Yankısı” adlı öyküleri çözümlediği kitabı üzerine eleştirmen Tufan Erbarıştıran’la söyleştik.
Karşı Kıyının Yankısı, çok hoş bir isim. Nasıl doğdu kitabın yazılış fikri? Öykü, roman, şiir kitaplarının okur kitlesinde düşüş varken, okurun pek de tercih etmediği eleştiri/çözümleme türünde yazma cesaretini gösteriyorsunuz. Bu konudaki ısrarınızın nedeni nedir? Hedef kitleniz kimlerdir?
Edebiyat sözcüğü “edepli söz” ya da “güzel söz”den türetilmiştir. Bunun bir anlamı da barışı ve dostluğu, iyiyi ve doğruyu sevmek demektir. Yunanistan ve Türkiye yıllardır gereksiz bir husumet içindedir. Biz edebiyatçıların/şairlerin/sanatçıların ve bilim insanlarının bir görevi de bu iki ülke arasında sağlam bir dostluk köprüsü kurmaktır. Deprem ve sel felaketlerinde karşılıklı yardımların devamını sağlamalıyız. Bu nedenle, Yunanistan’ı karşı kıyının bir dost ülkesi olarak kabul etmek amacıyla bu kitabı yazdım. Unutmayalım ki Yunanistan ve Anadolu’nun kadim tarihinde İlyada Destanı, Truva Savaşı, Homeros, İyon felsefe kültürü gibi ortak değerlerimiz vardır…
Öykü çözümlemeleri için de şunları söyleyebilirim. Edebiyatta kısa öykü yazmak için bir yazarın metinlerinde her sözcüğün ve tümcenin hem özel bir anlamı hem de bir diğeriyle bağlantısı olmalıdır. Bu söylenildiği kadar kolay değildir. Bir kazak örer gibi ilmek ilmek tümceleri uyumlu bir hale getireceksiniz. Ayrıca şiirsel bir tat vermeli, okura bir şeyler katmalıdır. Ülkemizde çok sayıda öykü yazarı var. Bu güzel bir durum tabii. Ancak öykü yazarlarının kaç tanesi öykü eleştirisi/yorumu okuyor bundan pek emin değilim. Özellikle genç öykü yazarlarına yararlanabilecekleri türden çözümlemeler yazıyorum. Umarım bir gün dikkatlerini çekmeyi başarabilirim. Yazdıkları edebi akımın hem kuramsal hem de çözümleme tekniklerini bilirlerse daha iyi öyküler yazacakları inancındayım.
Yunan edebiyatı çok geniş ve köklü bir geçmişe sahip. Bu kadar çok isim varken Theodoros Grigoriadis ve Maria Skiadaressi adlarını neden tercih ettiniz? Hangi özellikleri onları öne çıkardı?
Birçok edebiyatçının bildiği gibi Yunan edebiyatı ve felsefesi çok köklü bir geçmişe sahiptir. Sappho gibi bir şairleri ve sayısız tragedya yazarları vardır. Ayrıca Nikos Kazancakis, Yorgo Seferis, Rhea Galanaki, Konstantinos Kavafis, Ezop adıyla ünlenen Aisopos, Homeros bunlardan sadece birkaçıdır… Sokrates, Platon, Aristoteles ve İyon filozoflarını unutabilir miyiz? Bu kadar yoğun bir şair, yazar ve filozof içinde günümüzde yaşayan iki yazarı tercih ettim. Bunların öyküleri Türkçeye çevrilmişti ve günümüzün bazı özelliklerini yansıtıyorlardı. Üstelik her ikisi de Yunanistan’da çok tanınan ve sevilen yazardır. Theodoros Grigoriadis’in öyküsünde göç ve insan kaçakçılığı sorunları işlenmiştir. Bu konu ne yazık ki tüm dünyada devam eden yasadışı bir uygulamadır. Maria Skiadaressi’in öyküsünde ise aile içi bir aldatma olayı yaşanmıştır. İnsanların görünen yüzleri ile sakladıkları kişilikleri arasındaki farklılık inanılmazdır. Sizi en yakınınız bile aldatıyor olabilir. Yazar bu konuya dikkat çekiyor…
Kitapta yer alan iki öyküden ilki “göç”ü konu ediyor. “Göç” konusu geçmişten bugüne canı acıtan bir konu. Keyifsiz bir konu. İnsanoğlunun kötü kaderi. Neler söylersiniz bu konuda?
Kesinlikle haklısınız. İnsan kaçakçılığının temelinde yasa dışılık bir yana, bu insanların bedenlerinden de ahlaksızca yararlanmalar (!) devam ediyor. Göçe zorlanan kimsesiz insanların böbreklerini, ciğerlerini, dalaklarını çalıp satıyorlar. Küçük yaştaki kızları ve kocası olmayan kadınları fuhşa sürüklüyorlar. Bunlar kabul edilebilir konular değildir. Başta da söylediğim gibi, savaşları çıkaranların tüm bunları düşünmediklerini söyleyebilir misiniz? Peki, acımaları ve bu konuları dert edinme gibi bir düşünceleri var mıdır? Hayır, yoktur! Onlar için satılacak silah satışından elde edilecek gelir önceliklidir. Ancak bedeninden bir parça çalınan ve fuhşa sürüklenen bir kadının çilesi aynı kapıya çıkar ve asla umursanmaz! Bu denli bir ahlaksızlığa ve suça en azından biz edebiyatçılar karşı çıkmalıyız.
Her iki öykü de kısa öyküye örnek gösterilebilir. Kısa öyküyü en çok şiire benzetirim. Fazla sözcüklerden arındırılmış olduğunu bilerek. Dili de uydurulabilmişse şayet, ne ala. Katılır mısınız bana bu konuda? Kısa öyküye bakışınız nasıl?
Bu sözlerinize katılıyorum kuşkusuz. Kısa öykü metinleri şiirseldir, evet. Yazar, sözcükleri damıtarak sanki imbikten geçirir gibi satırlara dönüştürür. Bu konuya bir başka açıdan pencere açayım. Jose Saramago’nun romanlarında ve öykülerindeki uzun paragrafların her biri kendi başlarına özerk birer öykü sayılabilir. Edgar Allan Poe’nun öyküde tek bir konu olmalıdır savı da önemlidir. Kısa öyküler yanlış bir algılama ile çabucak okunabilen ve tüketilen metinler olarak düşünülüyor. Oysaki böyle değil tabii. Okuduğunuz öyküden size kalan felsefi, edebi, düşünsel, dinsel birçok konuda aktarımlar olabilir. Önemli olan bu aktarımların okur tarafından algılanmasıdır. Ne yazık ki bizde edebiyat eleştirisi çok fazla önemsenmiyor. Dergiler ve gazetelerin edebiyat ekleri ilan kaygısıyla eleştiri yazılarını pek kabul etmiyor. Böyle olunca da hem okurlar hem de öykü yazarları kendi yazdıklarını ve okuduklarını yeterli kabul ediyor. Eleştiri her alanda olmazsa olmazdır! Kısa öykü metinleri lirik ve düşünsel derinliği olduğunda hem okuru hem de yazarı besler ve bir yerlere getirir. Kısa öykü yolculukta ya da zaman geçirmek için okunmaz hatta okunsa da bir algılama söz konusu olamaz. Kısa metinlerin içerikleri ve satır aralarındaki anlamları iyi algılamak gerekir. Bir bulmacayı çözer gibi okur okuduğu her satırı iyi değerlendirmelidir. Birçok defa duydum ki bir öyküyü okuyan hem de eğitimli olanlar bile hep şöyle söylerler: “Güzeldi. Beğendim. İyiydi işte.” Hepsi bu mudur? Öyküdeki zaman kavramı, mekân, karakterlerin fiziki özellikleri, ses tonları, öykünün konusu ve kurgusu, yazarın iletisi, öykünün geçtiği dönem ve coğrafya… Tüm bunların birbirleriyle olan ilişkisi nedir? Kuşkusuz bir edebiyat eleştirmeni hepsini yanıtlayabilir. Ancak eğitimli bir okur en azından bunların bazılarını anladığı kadarıyla yanıtlaması gerekmez mi? Sözün kısası, neyi ve nasıl okuduğumuz önemlidir. Yoksa sosyal medyada yazılan magazin içerikli bir kısa yazıyı okumakla eşdeğer olmaz mı?
“Zavallı” başlıklı öyküde geçenleri bugün de izliyoruz televizyonlarda. İnsanoğlu hiç ilerleme sağlayamamış mı sizce de?
Söz konusu öyküde aldatılan bir kadının dramı var. Üstelik bu dram kendi kız kardeşi ile kocası arasında yaşanan bir aşk… Kadıncağızın yaşadığı dram ve şaşkınlık günümüz dünyasına tamamen uyum sağlıyor aslında. Bizim televizyon kanallarında izlediğimiz kadarıyla eşlerin birbirlerini aldatmaları haklı (!) sebeplere dayandırılıyor. Sözde ekonomik sorunlar, şiddetli geçimsizlik gibi aile içi tartışmalar gerekçe gösteriliyor. Peki, bizden önceki kuşaklarda neden böyle değildi diye sormak gerek. Kadının ekonomik özgürlüğü olmalıdır ama aile kavramının kutsal olduğu da unutulmamalıdır. Erkek ve kadın iki farklı cins olsalar da kuracakları ailenin devamı için karşılıklı birer adım atmalıdır.
Ülkemizin eğitim ve kültür erozyonu, malum… Son yirmi yılda bu erozyon sürekli aşağıya doğru ivme kazandı. Sadece aile içi şiddet ve boşanmalar değil, çocuk tacizleri de sürekli gündem oldu. Televizyonlardaki aldatma olayları/kavgaları birer kısa öyküdür aslında. Ancak kötü örnek teşkil edecek yaşamlar olduğunu söyleyebiliriz.
Benzer kitaplar var mı hazırladığınız. Meraklısına duyuralım buradan.
Bu yıl için üç yeni kitabım çıkacak. Sıralaması, Doruk Yayınları tarafından yapıldığı için ben sadece isimlerini ve konularını söyleyebilirim.
1 – Türk Resim Tarihinde Melankoli Teması (kendi alanında sanırım ilk kitap olacak.)
2 – Cennetteki Ceza. Kutsal kitapların yazdığı cennet ve cehennem nedir, Âdem ve Havva olayının gerisinde neler vardır, kurban keserek Tanrı’ya ibadet edilebilir mi? Tanrı’ya adak vermenin asıl nedeni nedir? Bunların hepsi ve daha fazlası kitabın içinde örneklerle yer alıyor.
3 – Edgar Allan Poe, Jose Saramago, Sadık Hidayet, Necip Mahfuz, Katherine Mansfield ve Suzan Samancı’nın birer öykülerini çözümlediğim bitmiş bir kitabım var. Ancak bu kitabın ismini henüz belirlemedik. Sanırım basım aşamasında yayıncım karar verecek.
edebiyathaber.net (18 Mart 2023)
“<strong>Tufan Erbarıştıran: “Dergiler ve gazetelerin edebiyat ekleri ilan kaygısıyla eleştiri yazılarını kabul etmiyor.”</strong>” üzerine bir yorum