Tükenişe hoş geldiniz | Anıl Ceren Altunkanat

Eylül 30, 2020

Tükenişe hoş geldiniz | Anıl Ceren Altunkanat

“Çoğu insan haddinden fazla yaşamıyor mu sizce de? Gelip yerleşiyoruz, sonra ölüyoruz. Dünya aslında bu işte. Kocaman bir tükeniş mekânı, öldükten sonra üye olunan bir tükeniş kulübü. Çok kalabalığız zaten. Bir kaplanın kıymeti on bin insanınkine eşittir. Blake okuyun.”

Tükettikçe tükenen bir canlı insan. Tükendikçe daha çok tüketen. İçinden çıkılmaz bir tükeniş döngüsü.

Söz ettiğim çılgın alışveriş alışkanlıklarımız değil ama elbette alışveriş de buna dâhil. Ne zaman gereksiz alışveriş yaparım? Yaşamımda neşe bulamadığımda. Toprağım çoraklaştığında. Haydi o zaman, bir bikini alayım, neşeleneyim. Ve bikini benim olduğu anda sunduğu o zayıf ve aldatıcı neşe olanağı da tükenir. “Çok daha güzel olacağını, çok daha güzel olacağımı sanmıştım. Beni neşelendireceğini sanmıştım.” Öyleyse başka bir bikini, başka bir neşe umudu…

Sözcükler de tükeniş döngüsünün kurbanıdır. En çok konuşan insanlar anlatacak en az şeyi olan insanlardır. Sözcüklerin içini dolduran anlamı yitirmişlerdir. Yaşamı ‘yemek-içmek-çiftleşmek-ölmek’ten farklı kılan zenginlik, anlam silinip gitmiştir. Anlamın hayaleti sözcükler kalmıştır ellerinde, savurganca kullanırlar. İçlerindeki çölü kumlarla anlatırlar. Zira aslında anlatacak bir şey kalmamıştır.

Evet, umut da tükenir, biliyorsunuz. Yaşamın kahkahası susar, kendi içine büzülüp kof bir çığırtkanlığa dönüşür. Gitgide büyütür kendini şaklabanlık, zevzeklik. Aldırışsız bir acımasızlık kalır; insanın kendine acımadığı yerde (ki bence zaten budur umutsuzluk) hiç susmaz başkasını ezmenin gürültülü çağrısı. (İnanmıyorsanız komedi diye önümüze sürülenlere bir de bu gözle bakın.)

Ve canlılık. Gezegenimizi, dirimin yalnızca renkleriyle bile anlam üreten gezegenimizi yok oluşa sürüklüyoruz. Göz göre göre. Zira gezegenin özüyle, canlılıkla bağımızı tükettik. Dirimin sevinci kurudu, üstüne beton döktük. Bize bizden yakın olan hayvanları katlettik. Katlettikçe tükendik, tükendikçe daha çok katlettik. Yaşam sevincimiz plastikle kaplandı, daha çok öldürdük. Öldürdükçe bütünle bağımız koptu, daha çok kan döktük. Zevk için hayvan öldüren bir insanın yaşam sevinci olabilir mi sizce? Yüreğinin, ruhunun hareketlenmesi için bir canlıya işkence etmeye ihtiyaç duyan bir insan mutlu olabilir mi? Ancak tükenmiş bir insan böylesi tüketir canlılığı. Dirimi kalmamıştır.

***

Ne yazacaktım, nereye geldim? Bilemiyorum. Belki buydu yazmak istediğim; Tükeniş Kulübü hakkında kafamın içinde o kadar çok yazı kurdum ki sözcüklerin tükenişini, anlamın yitişini adeta gözlerimle gördüm. Zira kitabı okuduğumdan beri kafamın içinde onunla konuşuyorum. Canımı acıttığı için kızıyorum. Kalbimi kırdığı için küsüyorum. Beni bunca düşündürdüğü için uzanıp yanaklarından öpüyorum. Ben böylesini kurgulayamaz, yazamazdım, diye kıskanıyor, gözüme çarpmayacağı bir rafa yerleştiriyorum. (Yeri gelmişken, Tükeniş Kulübü’nün çevirmeni Algan Sezgintüredi’yi iki kere tebrik etmek isterim. Çok başarılı bir çeviri, anadil tadında. İkincisi, benim durduğum yerden çevirmesi çok zor, çok acı verici bir metin; doğrusu benim yüreğim dayanmazdı – yufka yürekli bir çevirmenin itirafı.)

Ne yazacaktım, neredeyim? Sözcükleri idareli kullanmam gerektiğini, anlamın kimi zaman bir noktalama işaretinden bile süzüleceğini bilmem gereken yerdeyim.

O halde son olarak:

Tükeniş Kulübü, insanın kıyıcılığını acımasızca ve çekinmeden ortaya koyuşuyla, buna karşın naif kalmayı başaran karakterleriyle, tükenişi bir tokat gibi okurun yüzüne savuruşuyla okurunu çok yerinden dürten bir kitap. Çırılçıplak ayna karşısına geçiren bir kitap. Acıtan, tam bu yüzden okunması gereken bir kitap.

Çünkü bu acıdır belki de tükeniş döngüsünü kıracak olan…

“O kendine inanmasa bile ben ona inanıyorum. Ormanların hâlâ son temsilcilerini barındırdığı umudu, elimde kalan, tutunabileceğim son umut.”

Kaynak: Tükeniş Kulübü, Jeffrey Moore, çeviren Algan Sezgintüredi, APRIL Yayıncılık, Eylül 2017, İstanbul.

Anıl Ceren Altunkanat – edebiyathaber.net (30 Eylül 2020)

Yorum yapın