Söyleşi: Likya Bademci
İlk kitabı Sıkı Fıkı Dostlar’da Yaz ve arkadaşlarının hikayesini anlatırken bir yandan da çevre kirliliği ve iklim değişikliğine dikkat çeken Tunç Balaban, ikinci kitabı Çokbilmiş Sarı Zorbalığa Karşı kitabında okul çağındaki çocukların çokça karşılaştığı bir güçlüğe akran zorbalığı konusuna eğiliyor. Akran zorbalığı konusunu çocukların bakış açısıyla ele alan Balaban, sımsıcak bir mahalle hikayesi anlatırken aynı zamanda çocukların bilinçlenmesine de yardımcı oluyor.
Çokbilmiş Sarı Zorbalığa Karşı özlediğimiz mahalle kültürünün sıcaklığını hissettiren bir hikâye. Siz nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Aslında hikâyede Sarı’nın yaşadığı mahalle benim çocukluğumu geçirdiğim mahalle. Kişiler, apartman, çocukların top oynadığı alan benim çocukluk anılarımın birer parçası diyebilirim. Mahalle kültürünü tam anlamıyla almış ve yaşamış biriyim. Çocukken bizim bir mahallemiz vardı. Bize aitti. Sabahtan akşama kadar oradaydık. Futbol oynar, bisiklete biner, bilye oynar ve eğlenirdik. Bunu yaşamış olmaktan dolayı kendimi şanslı hissediyorum.
Şimdinin çocukları bu bahsettiğimiz mahalle kültüründen çok uzakta bir dünyada büyüyor. Hem o zamanları yaşamış birisi hem de bir ebeveyn olarak siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
O zamanlarda mahallede herkes birbirini tanırdı. Bakkal, berber, fırın, kırtasiye amcalarımız ve teyzelerimizdi. Zaten bu şekilde seslenirdik onlara. Şimdilerde yaşadığımız binada dahi kimse kimseyi bilmiyor ve tanımıyor. Asansörde selam vermiyor. Herkes herkese yabancı. Kızımın eskilerde olduğu gibi mahallede yaşamasını isterdim.
Özellikle pandemi ve karantina süreci de bu mahalle alışkanlıklarından iyice uzaklaşmaya sebep oldu belki de. Bundan sonra nasıl bir hayat bizleri bekliyor sizce?
Duruma iyi yanından bakalım bence. Pandemi günlerinde ailedeki bireyler birbirlerine daha fazla zaman ayırmaya başladı. Anne ve babalar çocuklarıyla özledikleri ve istedikleri zamanları geçirir oldu. İçe ve içimize döndük. En azından ve her şeye rağmen aile kültürümüzün sağlamlaşması için bir fırsat diyebilirim.
Önceki kitabınız çevre temalıydı, şimdi ise kitabın ön plana çıkan teması “akran zorbalığı” konusu. Neden bu konuda yazmayı tercih ettiniz?
Çevremde ilkokul çağında çok çocuk var. Neredeyse hepsi akran zorbalığından dertli. Bu duruma kayıtsız kalmamam gerektiğini düşündüm. Kitabı yazmadan önce arkadaşlarımla çocuklarının sorunlarıyla ilgili konuştum. Anlattıkları gerçekten üzücüydü.
Söz konusu akran zorbalığı olduğunda yetişkinlere büyük iş düşüyor şüphesiz. Kitapta bilhassa konuşmanın önemi göze çarpıyor. Siz buna dair neler söylemek istersiniz? Yetişkinler olarak çocuklarla iletişimde nelere özen göstermeliyiz?
Bu konuyla ilgili sayfalarca yazı kaleme alınabilir. Ancak yapılması gereken şey aslında çok basit. Ebeveynler çocuklarıyla ne kadar fazla ilgili olurlarsa, sorunlar o kadar çabuk çözülür. Çocuk, anne ve babasıyla rahatlıkla konuşabilecek yakınlıkta olmalı.
Son zamanlarda sizin severek okuduğunuz kitaplar oldu mu?
Son zamanlarda okuduğum ve tavsiye edebileceğim çocuk kitapları var. Elif Şafak, Sakız Sardunya; Guy Jones, Buzdan Bahçe; Ömür Kurt, Yaban Ördeği Ailesinin Göç Yolculuğu.
Son olarak yeni kitap fikirleriniz var mı?
Aslına bakarsanız aklımda birçok yeni kitap fikri var. Ama ben polisiyeye meraklı bir okur ve yazarım. Belki de yeni kitabım bir çocuk polisiyesi olabilir.
edebiyathaber.net (9 Şubat 2021)