Dünyada savaşın olup da insanlarının etkilenmediği bir tek yer yoktur. 1950’li yıllara damgasını vuran ve Kore’nin kuzeyi ile güneyinin siyasi olarak ikiye ayrılmasına sebep olan Kore Savaşı da bütün savaşlar gibi birçok can ve mal kaybına sebep olmuştur. Kuzeyinin Sovyetler, güneyinin de Amerika tarafından ele geçirildiği Kore toprakları, halkının birbirine düşman edilmesi ile sonuçlanmıştır.
Henüz Kuzey ve Güney Kore diye bir ayrım yokken Japonya’nın hegemonyasında olan Kore, İkinci Dünya Savaşı sonunda yapılan konferansta Sovyetler ve Amerika Birleşik Devletleri arasında paylaştırılmıştır. Bu yıkımda insanların ne acılar çektiği, ailelerini ve sevdiklerini nasıl kaybettiği çokça işlenmiş, pek çok romana konu edilmiştir. Bazen de çocuk ve genç kitaplarında bu konu ele alınır elbette oldukça cesur bir iştir bu. Çünkü savaşın yıkıcılığı, en çok da çocuk kitaplarında yer almayı hak etmiyor. Geçtiğimiz yıllarda basılan Kardeşimin Koruyucusu, bu konuyu küçük bir kız çocuğu ve oğlan kardeşi üzerinden anlatıyordu ve beni çok fazla etkilemişti. Kore Savaşı’nın ortasında kalan bir ailenin iki küçük çocuğunun Kuzey Kore’den Güney Kore’ye geçmeye çalışmalarının can acıtan öyküsü var o eserde. (İlgili kitap hakkındaki yazım*) 2025’in hemen başında ise yine aynı yazarın, Julie Lee’nin Kore Savaşı’nı biraz daha farklı bir açıdan ele aldığı bir eseri daha yayımlandı: Tünelde. Genç Timaş Yayınlarının “Gümüş Romanlar” serisinden çıkan eserin çevirisi Hatice Meryem Gelgör’e ait. Tünelde, on iki yaş ve üzerindeki genç okurların seviyesine uygun; daha küçük yaştakiler için savaşın ortasında kalan insanların çaresizliği tetikleyici olabilir.
Julie Lee, Kore Savaşı’nda Kuzey Kore’den kaçıp Amerika’ya göç eden annesinin anılarından etkilenmiş ve bunlardan beslenerek bu konudaki ilk romanı Kardeşimin Koruyucusu’nu yazmıştır. Yazar bu kitapla Freeman Kitap Ödülü’nün de sahibi olmuştur. Bu eserinin ardından Kore Savaşı’nı merkezine alan bir roman daha yazmasıyla ilgili Tünelde’nin sonunda şöyle bir açıklama yapmıştır: “Kardeşimin Koruyucusu kitabından sonra Kore Savaşı’nda geçen bir başka hikâye yazacağımı düşünmemiştim. Ancak bu roman için araştırma yaparken, sürekli olarak, okyanusun diğer ucundaki arşivlerde, gözden kaçmış belgelerde, eski gazete röportajlarında daha önce duymadığım mülteci hikâyelerine rastladım. Başlarından geçenler, tıpkı Myung-gi’nin hikâyesi gibi, inanılması güç ve olasılık dışı gibi görünse de aslında oldukça yaygındılar. Myung-gi’ninkine benzer binlerce hikâye vardı: Sınırın iki ayrı tarafında yolları ayrıldığı için aileleriyle asla bir araya gelemeyen çocuklar, resmî savaş tarihinde neredeyse adı hiç geçmeyen, savaş suçlarına maruz kalan mülteciler, savaşta adaletsizce kullanılan ve savaşın ardından tamamen unutulan çocuk askerler…” (s.312)
Tam da yazarın işaret ettiği üzere “çocuk askerler”den bolca söz edilmesi gerek savaşların üzerine konuşurken. Kore Savaşı’nda da her savaşta olduğu gibi küçük oğlan çocukları, gencecik yaşta hayatlarından olmuşlardır. Tünelde de Myung-gi adlı Koreli çocuğun on iki yaşından on altı yaşına kadar savaş yıllarını odağına alıyor. Henüz dokuz yaşındayken annesi, babası ve kız kardeşiyle huzurlu bir çocukluk sürerken ve aynı zamanda ismi bir Koreli değil Japon ismiyken bir anda ülkenin ikiye ayrılması ile başlıyor roman. Önce artık asıl isimlerini kullanabilecekleri için sevinen insanlar, Kuzey’i kuşatan Sovyet etkisine maruz kalınca işin gerçek renginin farklı olduğunu fark ederler ve kuzey ile güney kısmın savaş hâlinde olmasıyla yaşadıkları yeri terk ederek Kore’nin güneyine, Busan’a kaçmaya karar verirler. Aylarca yollarda sefil bir hâlde kalan Myung-gi, annesi ve kız kardeşi ölümle burun buruna gelip her defasında hayatta kalmanın bir yolunu bulurlar çünkü artık bu yolda üç kişidirler; babalarını bulmak ve ona ulaşmak için ellerinden ne geliyorsa yaparlar. Henüz on beş an altı yaşındayken ailesini yüklenen ve babasını bulmaya çalışan genç bir delikanlının gözünden tüm olanları okuruz böylece. Bu aile, acaba bir daha yeniden bir arada olabilecek midir?
Tünelde, kısa kısa bölümlerden oluşuyor ve her bir bölüm, hangi yılda olunduğunu ve ana karakter Myung-gi’nin o yılda kaç yaşında olduğunu ifade eden şekilde başlıyor. Böylece romanı okurken oluşabilecek karışıklık engellenmiş oluyor. Çünkü eser iki koldan ilerleyerek sona ilerliyor; ilki 15 Ağustos 1945’te, Myung-gi’nin dokuz yaşında olduğu, ikincisi ise 1952 yılında Myung-gi’nin on altı yaşındayken orduya katılıp düşman askerlerinin olduğu bir tünelde sıkışıp kaldığı kısım. Roman, ismini de buradan alıyor. Onca zorluğa katlandıktan sonra kendine bir çıkış yolu olarak orduya katılmayı seçen bu küçük çocuğun aslında en büyük hayali bir yazar olmaktır. Okumayı ve yazmayı çok seven Myung-gi bütün bu savaşlar geçip gittiğinde hâlâ hayatta ve en önemlisi de ailesiyle yeniden bir arada, o eski günlerdeki gibi olabilecek midir? Bu yaş grubu için hacimli sayılabilecek roman, bu merak eşliğinde bir çırpıda okunuyor. Ancak en başta da belirttiğim üzere ne kadar kurmaca bir karakter olsa da romanın geri planındaki savaş ortamının gerçek olması bakımından bir çocuğun savaşın ortasında kalmasının, yaşadığı yerden bilmediği bambaşka bir yere göç etmek zorunda kalmasının ve aile bireylerini kaybetmesinin erken yaş grubundaki okurları derinden etkileyebileceği görüşündeyim. Bunun göz önünde bulundurulmasını tavsiye ederim. İyi okumalar.
* https://www.edebiyathaber.net/kardesimin-koruyucusu-kim-nagihan-kahraman/