Yunus Emre’nin “Dîvân”ı, Mehmet Kanar’ın diliçi manzum çevirirsiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım gündüz gece, bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek
Yunus Emre
Anadolu sahasında yetişmiş en büyük Türk şairi ve mutasavvıf.
Hayatı hakkında kesin bilgi olmamakla birlikte Sivrihisar’ın Sarıköy adlı köyünde doğduğu, mezarının da oraya yakın bir yerde bulunduğu tahmin edilmektedir.
Asıl adı Yunus Emre, mahlası ise Âşık Yunus, Derviş Yunus’tur. Emre kelimesinin türeyişi hakkında birçok farklı görüş vardır. Bunların arasında ilginç olanı, bu kelimenin “amramak” (sevmek) fiilinden türeyiş şeklidir. “Âşık, seven, arzu edilen, imrenilen” gibi anlamlara geldiği gibi “kardeş, birader” anlamına da gelmektedir.
Şiirlerindeki bilgilerden evli ve çocuk sahibi olduğu, İsmail adında bir oğlunun bulunduğu anlaşılmaktadır.
Her ne kadar ümmî olduğu söylense de tasavvuf yoluna girmeden önce iyi bir medrese eğitimi almış olması kuvvetle muhtemeldir. Eğitim aldığı yer, o dönemin bilgi merkezlerinden sayılan Konya olabilir. Yine onun iyi derecede Farsça, Arapça bildiği söylenebilir.
Bazı beyitlerinin ışığında onun Maraş, Kayseri, Tebriz, Nahcıvan, Yukarı Azerbaycan, güneyde Bağdat ve Şam’ı dolaştığı anlaşılmaktadır.
Yunus Emre’nin mürşidi Tapduk Emre’dir. Anadolu ve Rumeli’ye derviş yetiştirip gönderdiği bilinen Tapduk Emre, Yunus Emre’yi Nallıhan’daki zaviyesinde yetiştirmiştir.
Yunus Emre, resmî yazışma ve edebiyat dilinin Farsça olduğu, bilimsel eserlerin Arapça yazıldığı bir dönemde yetişmiş, Türkçeye geçiş dönemini yaşamış bir şairdir. Bu yüzden eserlerinde bir kelimenin Türkçe, Farsça ve Arapça kullanılışlarına rastlanır. Buna rağmen Yunus Emre XIII. yüzyılda Anadolu sahasında Oğuz Türkçesinin en büyük temsilcisidir. Eski Anadolu Türkçesi dediğimiz bu dönem Türkçesinin edebî bir dile dönüşmesinde birinci derecede katkı sahibi olan kişidir. Ahmed Fakih, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhanî gibi o dönemde yetişen şairler de dilin gelişmesine katkı sağlamıştır.
Şiirlerini genel olarak hece ölçüsüyle yazmakla birlikte, hece ölçüsüne uyan aruz vezinleriyle de şiir söylemiştir. Tek heceli dil olan Türkçe ile arûz vezni uyum sağlamadığından ister istemez aruz hataları oluşmuştur.
Kimi zor kavramları Türkçe kelimeler kullanarak rahatlıkla ifade etmeyi başaran Yunus Emre bu özelliği dolayısıyla kendisinden sonra yetişecek şairlerin öncüsü olmuştur.
Yunus Emre’nin Risâletü’n Nushhiyye adlı tasavvufi bir mesnevisi ile Dîvân’ı vardır. Risale 1307-1308 yıllarında yazılmış olup 600 beyitten oluşur. Çalışmamıza esas aldığımız Süleymaniye Kütüphanesi Fatih Koleksiyonu 3889 numarada kayıtlı olan yazma bu eserle başlar.
Yunus Emre hakkında ayrıntılı bilgi ve bibliyografya için aşağıdaki kaynaklara bakılmalıdır:
Mustafa Tatcı, Yunus Emre, DİA, 43/600-606 ve Yunus Emre, Dîvân-ı İlâhiyât, H Yayınları, 3. basım, İstanbul 2014, s. 9-238; Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri, Hasan Âlî Yücel Klasikler Dizisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 7. basım, İstanbul, Ocak 2016, s. IX-XLV.
edebiyathaber.net (21 Ocak 2021)