Yazar Mehmet Yüce’nin futbol sevgisi, merakı, araştırma hevesi ve 2009’da başladığı, bir Kadıköy öğleden sonrası Metin Kurt’a verdiği kitabı tamamlama sözüyle hayata geçmiş. İletişim Yayınları’nın Futbol Kitapları dizisinden çok iyi bir araştırma örneği olarak çıkan kitabın ilk cildi, futbolun Osmanlı coğrafyasındaki başlangıç aşamalarına odaklanıyor. Birinci Bölüm:1875-1908, İkinci Bölüm: 1908-1923 yılları arasını kapsıyor.
Mehmet Yüce, ulaşabildiği kaynaklar kümesini titizlikle derleyip toplamış. Dönemin bütün yazılı ve görsel külliyatı, yerli ve yabancı dillerdeki kaynakları taramış. Kütüphane ve müze arşivleri, kulüp müzelerindeki her türlü materyali incelemiş. Kitap bu anlamda öncelikle Türkiye Futbol Tarihi konusunda ayrıntılı araştırma yapmak isteyenler için temel kaynak olma amacı taşıyor. Yüce, konuyla ilgili yayınları incelendiğinde başlangıç yıllarıyla ilgili bölümlerin birbirinin tekrarı olduğu, yeni bir şey söylemediğini fark etmiş. Gri yıllar, hep sığ biçimde ele alınmış. İyi niyetli çalışmalar ancak hatalı, eksik, birbiriyle çelişen bilgilerle dolu, internetin kirliliğe katkısı ise işin başka bir boyutu.
Kitabın ismine gelince, “Osmanlı Melekleri” ülkemizde futbolu ilk defa oynayan, yerleştirip öğreterek gelecek nesillere miras bırakan kişiler anlamında mecaz olarak kullanılıyor. Türkiye Futbol Tarihi’nin kökeniyle ilgili bu ilk örnekte araştırmacı ve okurların daha kolay incelemesi için her bölümün sonuna zamandizin ve ilaveler konmuş. Bu başlıklar altında belirtilen tarih aralıkları içinde gerçekleşen spor etkinlikleri hakkında bilgi sonuç odaklı bilgiler verilmiş. Puan cetveli ve fikstür inceleme meraklıları için paha biçilmez hazineler ihtiva ediyor.
Özellikle ilklere meraklı olan okur bu kitapta aradığını fazlasıyla bulabilir. Maçların kısa ve özlü özetleri kitaba eklenmiş. 1875-1908 geç Osmanlı dönemi için ön plana çıkan kaynak gazete The Levant Herald olmuş. Yazarın gazeteler ve kitaplardan, ilk dönem için ise Ruşen Eşref Ünaydın’dan yaptığı alıntılar, dönemi yansıtan anılar, şiirler ve eski siyah beyaz fotoğraflar; hikâyenin heyecanını ve güzelliğini artırıyor. Bu coşku; ilklerden, zamandizinden ve zorunlu nesnel bilgi aktarımından kaynaklanan dil ve üslup problemini ortadan kaldırıyor.
Gelelim ilginç ayrıntılara… Başından sonuna kadar futbol kurallarıyla oynanmış bir maçın süreli yayınla desteklenen ilk örneği 5 Ocak 1881 tarihinde Olympic Football Club Blues (Maviler) ve Olympic Football Club Whites (Beyazlar) arasında Haydarpaşa Sahası’nda oynanan ve Mavilerin 2-1 kazandığı maçtır. İngiliz kültürüne özgü bir spor aktivitesi olarak futbolun, Osmanlı topraklarında yoğun olarak yaşadıkları yerler olan İzmir, İstanbul ve Selanik’te başlaması yüksek olasılıktır. Kesin kuruluş tarihleri belli olmamakla birlikte İstanbul’un en eski kulüpleri 1881’de kurulan Olympic Football Club ve Constantinople Football Club iken, İzmir’in en eski futbol kulüpleri ise 1883’te kurulan Bornova Futbol Kulübü ve Smyrna’dır.
İngiliz Levantenlerin öncelikle ilgilendikleri sporlar ragbi, kriket ve tenistir. Zaten gazetelerdeki ilk kayıt 6 Kasım 1880 olup ragbi ile ilgilidir. Kriket, tenis ve ragbi sporları malzemelerinin masraflı olması, içerdikleri ayrıntılar ve milli aristokrat havaları nedeniyle ülkemizde bir türlü popüler hale gelemediğini belirtmeden geçmeyelim. Maçlar Anadolu tarafında Haydarpaşa, Kuşdili ve Moda Çayırları, Papazın Bağı’nda, Avrupa tarafında ise Taksim Kışlası Talimhanesi, Büyükdere, Çırpıcı ve Bakırköy Çayırlarında oynanmaktadır. Bu dönemde büyük devletlerin maiyet yatları Boğaz’a demirliyor, silahlı koruma ve ulaşım hizmeti alan gemi personeli boş zamanlarında sporla uğraşıyordu. Kapitülasyonların verdiği ayrıcalıklar sayesinde İngilizler izinli ya da izinsiz istedikleri her çayırda maç yapabiliyordu. İzleyiciler ise genellikle Türk, Rum, Ermeni ve Musevilerdi. Halkların yakınlaşmasını sağlayan turnuvalar ve festivallerde; kürek, yat, yelken ve at yarışları da yapılıyordu.
İstanbul-İzmir arasında düzenli olarak yapılacak olan futbol maçları geleneğinin temeli deplasmanlı ragbi maçlarıdır. 14 Ocak 1889 pazartesi günü oynanan maçla İstanbul-İzmir rekabeti başlar. İlk Türk ragbi oyuncusu, aynı zamanda ilk Türk futbolcusu da olabilir, Osman Efendi olarak kayıtlara geçer. İzmir kafile reisi Henry Pears ilk futbol ligini düzenleyen isimdir. Melekya Efendi ise ilk beden terbiyesi ve idman derslerini okullara sokar, öğretmenlik de yapar. 1889 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde ilk resmi turnuva düzenlenir: Osmanlı İmparatorluğu Çim Tenisi Turnuvası.1891 yılı geldiğinde ise “İrade” gün ortasını kesin olarak bildirmesi için Galata Kulesi’ne bir zaman topu koymaya karar verir. Bu arada kriket ve tenis kulüpleri örgütlenip kurumsal bir yapıya kavuşurken, futbol ve ragbi teşkilatlarının kurulamama nedeni, sporcu ve takım sayısının azlığı, dolayısıyla popülaritesinin düşük olmasıdır.
Saha bulunamadığı ve izin alınamadığı için maçlar bir süre ertelenir. Basın maçları önemsemez ta ki 90’ların sonlarına kadar. Bu dönemde gazetelerde futbol haberleri artar. Gayrimüslim gençlerin oluşturduğu karma takımların maçı, nihayet 27 Aralık 1897 pazartesi günü Moda F.K. – Smyrna arasında oynanır:1-2. The Levant Herald’da maçla ilgili yazıyı yazan esprili, sivri dilli ve nüktedan Old Crock-Moruk rumuzlu kişi aynı zamanda ilk futbol yorum yazarımızdır. Bu maçla ilgili bilgilerde takım forma renkleri de belirtilmiş. Döneme dair ilginç ananeler ile de karşılaşırız: Herhangi bir turnuva ya da ligi kazanan takımla, öteki takımların en iyi oyuncularından oluşan karma takımların maç yapması, herhangi bir turnuvada şampiyon olan takıma şilt verilmesi ve oyuncuların isimlerinin şilte kazanması…
Nihayet 1901 yılı sonbaharına gelindiğinde Bahriye Zabiti Fuad Hüsnü Bey ve Danyal Reşad Bey öncülüğünde ilk Türk futbol takımı Black Stocking-Siyah Çoraplılar kurulur. Kulüp birkaç ay açık kalır. Fuad Hüsnü Bey’e göre yirminci yüzyıl başlarında Türkler sporla uğraşmıyordu, uğraşanlara da halk iyi gözle bakmıyordu. Baskıcı yönetim kulüp kurulmasını engelliyordu. Bilimsel bir yaklaşım da yoktu. Futbolcuların lakabı baldırı çıplaktı. Ancak bu ilkel futbolun oyuncuları kesinlikle çok azimli ve fedakârdı. Rumlarla yapılan tek maç 5-1 kaybedildi. Maçı hafiyeler izliyordu, II. Abdülhamit’e jurnallediler. Kurucular Tahran’a sürgün edildi. Bu müsabakayı son derece eğlenceli bir üslupla ele alan Evening Telegraph gazetesinden bir alıntı yapalım: “ …Birkaç gün önce evine gelen polis Reşad Beyi Üsküdar’a götürüp kulüp ve futbol oyunu hakkında uzun bir süre sorguya çekti. Türkçe’de top kelimesi aynı zamanda silah anlamına geldiğinden işler büsbütün karıştı. Yetkililer büyük bir komployla karşı karşıya bulunduklarına ve kulübün aslında gizli bir örgüt olduğuna inanmıştı. Topun gerektiği gibi incelenmesi için gönderilen özel memur, bunun bir şeytan icadı olduğuna karar verdi. Kulüp tüzüğü bir başka aleyhte delil olarak görüldü. Kulübün renkleri ve formalarıysa tam bir gizli örgütü ortaya koyan en büyük delildi…” Hikâye uzun. Sırada Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Anadolu ve Osmanlı halklarının kurduğu bütün kulüpler var.
Yoğun bir emek ürünü olan kitap alternatif ve mikro tarihin hakkını fazlasıyla veriyor. Futbol vesilesiyle Osmanlı toplumunu oluşturan etnik çeşitliliğin aslında günlük hayatı zenginleştiren ve renklendiren en temel unsur olduğunu bir kere daha anlıyoruz. Bu yüzden geç Osmanlı döneminin bütün karmaşasını anlamaya yönelik heves ve merakımız biraz daha artıyor.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (23 Ocak 2019)