Oğuz Atay, Cumhuriyet dönemi II. kuşak roman yazarlarındandır. 1960’lı yıllara kadar “Pazar Postası” dergisinde haber, çeviri, makale türünde değişik yazılar yazmış, ancak kendi imzasını kullanmamıştır. 1960 anayasasından sonra Kemal Tahir çizgisinde, bir amaca bağlı olarak eserlerini oluşturmaya başlar. Halit Refiğ, Cevat Çapan, Özcan Köknar gibi yazarlarla “Olaylar” adlı sosyalist bir dergi çıkarmak ister ama arkadaşlarının güven vermemesi üzerine bu teşebbüs yarım kalır. Kemal Tahir ve İdris Küçükömer yerli bir sosyalist hareket yaratma amacıyla yola çıkarlar. Kemal Tahir 1950’de özel bir afla cezaevinden çıktıktan sonra kitlesel anlamda bu hareketlerden uzak durur ama düşünce olarak destekler. Oğuz Atay, bu olaydan sonra toplumculuğa elveda der ve bireysel konulara yönelir. 1970’li yıllara kadar arkadaş çevresi ile alakasını keser.
Oğuz Atay, hem dünya edebiyatı ile temasa geçme, hem de milli kültürü birinci elden tanıma anlayışı içerisindedir. Oğuz Atay’ın üç tane romanı vardır: Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar ve Bir Bilim Adamının Romanı. Yerli edebiyatta etkilendiği dört yazar vardır: Halit Ziya, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Kemal Tahir. Oğuz Atay’ın Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hayata geçirmiş olduğu modern romana katkıları da olmuştur. Ancak Oğuz Atay, post modern romandan da önemli ölçüde etkilenmiştir.
20. yüzyıl başlarına kadar dünya edebiyatına hâkim olan anlayış, romanda gerçekçilik, klasik yaklaşımda ise toplumculuktur. Toplumculuk düşüncesinde insanları belli doğrultularda yönlendirme ve çözüm önerme anlayışı ön plandadır. Bu alanda önemli olan okuyucuya bir içerik, bir düşünce sunma gereğidir. Modern roman anlayışında romanı oluşturan unsurlardan biçimsel özellikler geri planda içerik ön plandadır; tipleştirme düşüncesi çok yaygındır; toplumun içinde bulunan kötü ve idealize edilmiş tipler yaygın olarak romana da hâkimdir. Ayrıca Ortaçağ Avrupa’sına hâkim olan saptırılmış Hıristiyan bağnazlığına karşı pozitivist toplum anlayış ön plana çıkmış, akla aykırı görünen masal, efsane, mitoloji, din gibi soyut unsurlar modern romanda pek dikkate alınmamıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan post modern anlayışta ise toplumsal unsurlar geri plana itilmiş, birey ön plana çıkmıştır; toplumların sosyal hayatını yansıtmak yerine, bireyin iç dünyasına yönelinmiştir; romanda konudan çok söyleniş biçimi önemsenmiştir. Rasyonel olan her şey tek geçerli veri kabul edilemez. Sezgi gücü, duygular, hayal gücü ve bunların verimleri önem taşımaktadır. Akılla sağlaması yapılamayan insanlar için gerçek olmasa da hakiki değer ifade eden din gibi kurumlar ön plandadır.
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı çerçeve hikâye tekniği ile yazılmıştır. Binbir Gece Masalları, Tutî-nâme ve Bahtiyar-nâme’de de çerçeve hikâye tekniği kullanılmıştır. 18.yüzyılda Şark hikâyeleri Batı dillerine de çevrilmiştir. Romantizm akımının doğmasında bu masalların büyük etkisi olmuştur. Çerçeve hikâye tekniğinin ilk çıkış noktası Doğu Edebiyatı’dır. Romanda birbirini çerçeveleyen üç hikâye vardır: Tutunamayanlar kitabının öyküsü, Turgut Özben’in öyküsü, S.Işık’ın öyküsü.
Tutunamayanlar romanında kurgu tekniği açısından şu özellikler dikkat çeker:
1-) Çerçeve hikâye tekniğinin etkisiyle roman, tek kişi tarafından değil de farklı kişiler tarafından bir araya getirilmiş hikâyelerden oluştuğu izlenimi verir.
2-) Romanın yazılışı bizzat romanın konusu haline gelmiştir. Bu teknik daha önce edebiyatımızda Ahmet Mithat’ın “Müşahedat” adlı romanında görülür. 18. yüzyıl İngiliz Edebiyatında da buna benzer bir teknik vardır. “Kalpazanlar” adlı romanda da bu teknik kullanılmıştır.
3-) Tutunamayanlar romanında montaj tekniği kullanılmıştır. Biyografi, ansiklopedik bilgi, eleştiri, günlük, şiir, tiyatro, mektup ve rüya gibi söylemlere yer verilmiştir.
Çerçeve hikâye, üst kurmaca ve montaj tarzı kurgulama biçiminde dikkat edilmesi gereken üç önemli nokta vardır:
- a) Postmodernizmle birlikte metinlerin iç içe geçtiği bir anlayış hâkim olmuştur. Klasik anlamda tasnif edilen edebi türler yerine, melez oluşumların yer aldığı bir edebi metin ortaya çıkmıştır.
- b) Eski zaman insanının sadeliğine göre, modern insanın karmaşıklığından yola çıkılmıştır. Zihinsel parçalanma, bölünmüşlük edebiyata da yansımıştır. Klasik edebi metinlerde romanın başı ve sonu bellidir. Burada ise belirsizlik vardır. Çizgisel zaman kavramı sorunsallaştırılmıştır. Mekân unsuru önemsizdir. Kişiler çevrelerinden bağımsızdır.
- c) Oğuz Atay, romanında şiir metinlerine ve eleştirilerine yer vermiştir. Bu açıklamalar metinlerle alakasızdır. Romanın sonunda Tutunamayanlar Ansiklopedisi yazılmıştır. Bu ansiklopedide ünlü kişilere değil de orta ve alt tabakada yer alan, toplumla uyuşamayan insanlara yer verilmiştir. Bunun nedeni Oğuz Atay’ın hayatı oyun olarak görmesi gerçeğidir. Yazar böylece bilimsel ansiklopedi yazan ciddi kişilerle alay eder. Çünkü toplumun görünmez adsız kahramanlarının hayatı da önemlidir. Seçkin insanların hayatları yerine sıradan insanların hayatlarının da önemli olduğu ve bunların da dikkate alınması gerektiği fikrini savunur. Tutunamayanlar Ansiklopedisi’nde yer alan kişiler edebiyat, siyaset ve müzikle uğraşmışlar fakat bu çalışmaları toplum tarafından benimsemediği için önemsizleşmişlerdir. Oğuz Atay romanına önsöz yazmakla eserlerin başına önsöz yazan bilim adamlarını alaya alır.
Romanın merkez figürü Turgut Özben, inşaat mühendisidir. Evli ve iki çocuk babasıdır. Burjuva bir tiptir. Karşımıza pasif bir aydın kimliğiyle çıkar. Arkadaşı Selim Işık’ın intiharından sonra gerçek benini bulmak için bir arayışa girer ve evini terk ederek yolculuklar yapmaya başlar. Turgut – Olric ilişkisi önemlidir. Olric hayali bir figürdür. Turgut’un öz benliğini arama sürecinde kendisi ile diyaloga girdiği, hasbıhal ettiği bir iç kişiliktir. Tutunamayanlar’da öteki romanlardan farklı olarak iç monolog tekniği kullanılmıştır. Turgut somut değil hayali bir kişiyle konuşur. Bu Don Kişot’tan alınmadır. Don Kişot’un hayali yolculuğunda nasıl yanında Sanço Panza varsa Turgut’un yolculuğunda Olric vardır.
Turgut’un iki dönemi vardır: Küçük burjuva olduğu dönem, Selim’in intiharından sonraki dönem. Hamlet-Turgut Özben benzerliği de gözden kaçmamalıdır. Hamlet somut olmayan, belirsiz bir kaynaktan gelen bilgiyi araştırır. Bu bilgiyi olduğu gibi benimsemez. Saray oyuncuları ile bir oyun sergiler. Babasının ölümünün anlatıldığı sahnede, Claudyus’un yüz ifadelerinden katil olduğunu anlar. Bilgiyi somut olarak test etme ve intikam alma duygusu, Hamlet’i Hamlet yapan arketipin en önemli özelliğidir. Hamlet öç alma duygusunu temsil eder. Öç almak için pek çok plan tasarlar ama beceremez. Hamlet babasının ölümünü Turgut ise Selim’in intiharını araştırır. Turgut ile Hamlet bilgiyi somut olarak doğrulama çabasındadır. Turgut’ta bilgiyi somut olarak test etme ve intikam alma duygusu görülür. Ancak bunları gerekleştiremeden ortadan kaybolur.
Romandaki öteki merkez figür Selim Işık’tır. Çocukluğundan itibaren gelişim aşamaları verilmiştir. Oğuz Atay böyle yapmakla Cumhuriyet’in II. kuşak tipinin yaşadıklarını da anlatır. Selim taşra kökenlidir, mühendistir. Bu mesleği babasının ve çevresinin sosyal baskısından dolayı seçmiştir. Geleceği bu mantıkla belirlenmiştir. Romanda, örgün eğitim sisteminin ürettiği Selim tipi ile bağımsız Selim tipi karşımıza çıkar. Selim’i Selim yapan aydın kişiliğidir. Onun aydın kişiliğinin temelinde çok kitap okuması yatar. Okuduğu kitapları devrelere ayırır. Gorki devri, Dostoyevski devri gibi. Böylece aydın kişilerin o dönemde beslendikleri kaynakların Batı kökenli olduğu ve modern edebiyattan etkilendikleri vurgulanmak istenmiştir. Modern edebiyatın temel yapısını, kent aydınının varoluş sorunları ve bunalımları oluşturur. Bu tiplere “Kafkaesk tip” denir. Oğuz Atay’ın romanlarındaki tipler bu tipin değişik çeşitlemeleridir. Peki Selim’in aydın kişiliği topluma nasıl yansımıştır? Romanda Selim Işık pasif bir kişiliktedir, idealize bir tiptir. Selim’in hayatını iki döneme ayrılır: İntiharından önceki dönem ve intiharından sonraki dönem. II. dönemde Selim’in ikinci gelişinden söz edilir ve İsa ile özleştirilir. Selim’in düşünceleri ve II. dönemdeki faaliyetleri idealize edilmiştir. Yazar Selim gibi okuyun, düşünün mesajını vermek istemektedir adeta. Toplum ilk dönemdeki Selim’i intihara sürüklemiştir.
Tutunamayanlar romanında aydın sınıf, burjuva sınıfı ele alınmıştır. Selim Işık, Turgut Özben, Süleyman Kargı ve ötekiler aynı sınıfın değişik görünümdeki aydınlarıdır. Romanda aydın sınıfın problemi üzerinde durulur. Aydınlar romanda pasif durumdadır. Temel vasfı muhalif olmasıdır. İçinde yaşadıkları toplumu ironik bir üslupla eleştirirler fakat bu durumu düzeltmek için somut bir çözüm ortaya koymazlar. Bu durum karşısında Selim Işık intiharı, Turgut Özben ise kaçmayı tercih eder. Bu tutumun temel nedeni ne olabilir? Bu öykünün temeli Oğuz Atay’ın yaşadığı döneme dayanır. Oğuz Atay “Olay Dergisi” teşebbüsünden sonra kitlesel hareketlerin insanlara yarar getirmediği fikrine inanır ve bireysel kaçışa yönelir. Roman hem Oğuz Atay’ı günlük yaşamından hem de o dönemin toplum yapısından izler taşır. Romanda ayrıca nihilizm ve egzistansiyalizm akımının etkileri de görülür. Zaten bu tarz etkileyici romanlarda felsefi bir katman olmazsa olmazdır. Varoluşçular insan kendi varlığını kendisi gerçekleştirir düşüncesindedir. İnsan bu dünyaya atılmıştır, dünya hapishanesinden kurtuluşunu kendi bireysel iradesiyle gerçekleştirir. Oğuz Atay sosyal sistemlere karşı olarak bireysel varoluşu savunur. “Tutunamayanlar” romanının sonunun bilinmemesi de bu düşüncenin bir ürünü olarak karşımıza çıkar.
“Tutunamayanlar”da arketipler de görünür olur. Arketipin kelime anlamı, ilk model, örnek alınan demektir. İnsanın farklı karakteristik yapılarının belirgin bir biçimde temsil edildiği, kendilerine göndermeler yapılan ilk örneklerdir. Arketipler romanda arka planda yer alırlar, bilinçsiz olarak sosyal ilişkilerde kendiliğinden ortaya çıkarlar. Tutunamayanlar’ın arketipleri İsa, Hamlet, Don Kişot ve Oblomov’dur. Don Kişot’la Selim arasında nasıl bir paralellik olabilir? Don Kişot, zamanının insanı olmayan romantik, ideal bir tiptir. İçinde yaşadığı reel şartları somut bir biçimde göremeyen karşılaştığı durumları gerçek anlamları ile değil de hayalinde kurguladığı gibi gören bir tiptir. Selim’le Don Kişot arasında bire bir özdeşlik yoktur. Yazar Selim Işık’ın kişilik oluşumunda biraz da Don Kişotluk olduğunu vurgulamak istemiştir. Selim ile Don Kişot, içinde yaşadıkları toplumu ve düşüncelerini kabul etmeyerek ideal bir dünya aramışlar ve bu düşüncelerinden dolayı çevreyle çatışma içine girmişlerdir. Oblomov, İvan Gonçarov’un bir romanıdır. Romanın kahramanı olan Oblomov, Petersburg’da bir apartman dairesinde yaşamaktadır. Çalışmayan, tembel, beceriksiz bir karaktere sahiptir. Burjuva toplumun ahlak anlayışını benimsememiş, soyut anlamda bu toplumu eleştiren fakat faaliyete de geçemeyen bir tutunamayandır. Oblomov arketipi, güzel fikirler üretmekle birlikte bunu faaliyete geçiremeyen bir tipe karşılık gelir. Selim’in de iyi niyetli düşünceleri vardır. Ama beceriksizliğinden ve pasifliğinden dolayı bunları hayata geçiremez. Bu anlamda Selim’de de Oblomovluk vardır. İsa-Selim benzerliğine bakacak olursak, İsa içinde bulunduğu toplumun ezilen, aciz kitlelerinin yanında olmakla birlikte bu toplum tarafından dışlanmış ve çarmıha gerilmiş bir tiptir. Selim ise toplum tarafından intihara sürüklenmiştir. İsa ile Selim arasında hem beşeri yönden hem de toplumun ölüme mahkum ettiği insanlar olmaları bakımından bir benzerlik vardır. Ancak İsa düşüncelerini eyleme geçirebilme çabası içinde aktiftir. Selim ise pasiftir, ismiyle müsemma bir kişiliktir. Selim; sakin, doğru, dürüst, saf; akl-ı selim, sağduyu, bilgi, hikmet sahibi; zevk-i selim ise estetik duygusu gelişmiş, sanattan anlayan demektir. Selim romanda bu kavramların da temsilcisidir. Soyadı ile toplumun karanlığını aydınlatır, ona ışık tutar.
Oğuz Atay, Tutunamayanlar romanında döneminin eğitim sistemini, bürokratik yapısını, Öz Türkçeciliği, sosyal yapılanmayı ironik ve mizahi bir üslupla ti’ye alır. Sistemler aracılığıyla insanı kendi benliğine ve doğaya yabancılaştıran her türlü milli, dini, siyasi ve sosyal yapıyı kıyasıya eleştirir. Sosyal yapıların karşısına bireyselliği çıkarır. Cumhuriyet Dönemi II. kuşak aydınlarının bireysel varoluşlarını gerçekleştirmek için yaptıkları iç yolculuk onları içinde yaşadıkları topluma yabancılaşmaya götürür. Öte taraftan bireyin kendi varoluşunu gerçekleştirmesi için temel çözüm felsefe, edebiyat, resim gibi sanatsal faaliyetlerle uğraşması gerekliliğidir.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (11 Haziran 2019)