Viktorya dönemi yazarlarından Matthew Arnold çağın yol açtığı ileri sürülen genel kaygılar, duygusal çatışmalar, toplumsal sorunlara gerekli ilginin gösterilmemesinden dolayı “inançların yıkıldığı bir dünyada hayatı yorumlayabilmek, avunabilmek ve güç bulabilmek için insanların şiire daha çok başvurmaları gerektiğini” söylemiştir. Zamanımızda da aynı düşüncelere daha fazlasını katarak kabul etmek olasıdır. DSÖ’nün 2020 yılı raporunda Türkiye nüfusunun yüzde 4,4’ünün depresyonda olduğu açıklanmış. Toplum olarak içinde bulunduğumuz ekonomik, sosyal olaylar ve baskıların ürettiklerinin neticesinde ağır gerginlikler yaşanmakta. İşte burada şiirin sağaltıcı gücünün devreye girmesinden bahsedilebilir. En az bunun için şiir ve şiir konusunda düşünen yerli ve yabancı yazarların yapıtları toplum hayatında sıkça paylaşılmalı, gündeme getirilmelidir. Farklı konuların yanında şiir üzerinde fikirlerini açıklayan yazarlardan biri de Tzvetan Todorov’dur.
Tarihçi, denemeci ve eleştirmen olarak tanınan Bulgar asıllı Fransız filozof Tzvetan Todorov Edebiyat Kavramı (Çev. N. Sevil. Sel Y. 2.baskı. 2015) adındaki eserinin dışında Yazın Kuramı, Poetikaya Giriş, Fantastik, Demokrasinin Samimi Düşmanları, Ortak Hayat Ya Sanat Ya Hayat, Aydınlanma Zihniyeti, Eleştirinin Eleştirisi, Aydınlanmanın Gölgesinde, Yeni Dünya Düzensizliği, Sanatta Bireyin Doğuşu gibi eserleri Türkçeye çevrilmiştir. Todorov, edebiyatta eleştiriye farklı açılardan yorumlar ve öneriler getirmesiyle edebiyatçılar tarafından tanınır.
Tzvetan Todorov’un edebiyat düşüncelerini anlamak için Edebiyat Kavramı kitabının dikkatlice okunması biraz çaba istiyor. Kitapta doğal olarak “edebiyat” kavramından başka “edebiyatın işlevi”, “şiir”, “kurmaca”, “söylence”, resim”, “müzik” edebiyat karşılaştırılması, “edebiyat bilimi”, “edebiyat türleri”, “gerçeğe benzerlik” ve benzeri kavramlara ağırlık verilmekte, bunları açıklarken ya da karşılaştırmalar yaparken edebi ürünlerden örnekler de kısaca yer almaktadır.
Tzvetan Todorov önce şiir ve şairi ayırmadan konuya girer. O şiirin sergileyici niteliği bulunduğuna inanan biridir. Şairin çalışmasını konu edinen, böylece benzerliğe katılım bağlantısı ekleyen şiirlerin ne denli çok olduğunun bilindiğini hatırlatırken şair olarak yaşamak yanılsama içinde yaşamak değil midir, diye de bir soru sorar. Bunun için şiiri öncelikle tarihi bir bakış açısıyla ve yine sorular sorarak kendi açıklamalarından önce okuyucuyu düşündürmeye davet ederek irdelemeyi seçer. Bir bakıma şiirin tarihsel felsefesini de yapar.
Şiire tarihi açıdan bakan Todorov antik dönemden bu yana herkesin şiiri oluşturanın dize olmadığını bildiğini, dizelerle yazılmış bazı bilimsel incelemelerin buna tanıklık ettiğini vurguladıktan sonra şiir dize değilse nedir diye bir soru sorar. Bu soruyla birlikte bir tartışma da açar. Ardından kültürler ötesi ve tarih ötesi bir “şiir yapısı” var mıdır ve benzeri sorulara yerel yanıtlar vermekten ileri gidilemeyeceğini belirtir. Tam da bu soruları açıklamaya çalışırken düzyazı şiir diye bir türe değinir. Bunu da yine “Dizeyle düzyazı karşıtlaşır; dizeyi dışarıda bıraktığımızda şiirin neden oluştuğunu kendimize sorabilir miyiz ve buradan poetikanın tanımına uzanabilir miyiz?” şeklindeki bir soruyla açıklar. Düzyazı şiirin “dizesiz şiir”in doğasına bir cevap bulma çabasında ideal bir ortam olduğu Todorov tarafından işaret edilir.
Todorov şiiri doğrudan kendisinin tanımlamasına yer vermek yerine Alman şair Friedrich Schlegel’den bir alıntı yaparak tanımlar: “Şiire ilişkin bir tanım ancak şiirin ne olması gerektiğini belirler, eskiden ya da şimdi gerçek anlamda ne olduğunu değil; yoksa en kısa biçimde dile getirilirdi: Herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde şiir diye adlandırılmış her şey şiirdir.” Sanırım bu tanım içerisinde özellikle son cümleyi okuduktan sonra bu düşüncelere katılmak biraz zor olacaktır. “Şiir diye adlandırılmış her şey şiir” sözü biraz da şiiri hafife almak, hatta değersizleştirmek gibi bir anlamı da içinde taşımaktadır. Ya da bu tanımdan böyle bir anlam da çıkarılabilir.
Elbette Todorov’dan bazı şairlerin/yazarların, örneğin Alain’in şiire yaklaşımı, değerlendirişi ve şiir düşüncesi gibi bir değerlendirme beklenemez. O ne şiirde ritimden ne de şiir okumadan bahsetmemiştir. Buna karşılık George Orwell ise çağımızda şiirin sorunları, şiir okuma, şiirin yapısı, şiirin sosyolojisi ve benzeri konular üzerinde geniş olarak durmuştur. Nitekim 1943’te kaleme aldığı yazısında şiir adına güzel haberler vermez. O bu yazısında “Medeniyetimizde şiirin açık ara en itibarsız sanat sayıldığına hatta sıradan insanın herhangi bir değer biçmeye yanaşmadığı tek sanat olduğuna şüphe yok” derken Todorov’un alıntısını hatırlatmaktadır.
Todorov, S. Bernard’ın şiir konusundaki düşüncelerini benimsediği söylenebilir. Bernard’dan şu düşünceleri aktarır: “Şiir bir blok, bölünmez bir bireşim olarak ortaya çıkar. Burada şiirin temel, en önemli gereğine geliyoruz: Şiir, şiir olarak ancak en uzun süreleri sanatın “sonsuz şimdiki zaman”ına bağlamak, hareketli bir geleceği zamandışı biçimler içinde dondurmak koşuluyla -bu yolla da müzik biçiminin gerekleriyle birleşerek- var olabilir.” Bu cümle içerisinde “sonsuz şimdiki zaman” söylemi aynı zamanda şiirde Alain’in “zaman”a giydirdiği felsefi yaklaşımdan bir çağrışım da yapmaktadır.
Yazar kitabında genel anlamda sadece şiiri değil “her şiiri” kendi başına bir tür olarak kabul eder. Yani her şiir ayrı ayrı özgürlüğü içinde değerlendirir. Şiirin diğer sanatlarla ortak noktası alıcı üzerinde temsili, anlatımı ve eylemidir. Örneğin şiirin gerek gündelik söylem gerekse bilimsel söylemle ortak noktasının dili kullanmaları olarak gösterilir. Dolayısıyla türler de ancak dilin parçası olabilir. Söz konusu şiir olduğunda “şiirin türleri, tam olarak şiirin kendisidir” anlayışı egemendir.
Kitapta “düzyazı şiir” diye bir kavramdan da bahsedilir ve buna Baudelaire örnek verilir. Çünkü bu kavramı Baudelaire yaygınlaştırmıştır. Kavramın açıklamasında düzyazı şiir zıtların birliği, serbestlik ve kesinlik, yıkıcı anarşi ve düzenleme sanatı üzerine temellendiği sıralanır. Şiirin, şiir olarak hareketli bir geleceği zamandışı biçimler içinde dondurmak şartıyla var olabileceği ifade edilir. Ayrıca bir düzyazı şiirin, işlenen konunun anlamca ortaya koyduğu ana yönelimin ve biçimsel planların sürekliliğini öteki şiir türlerinden daha güçlü bir biçimde öne süren bir tarafı olduğu belirtilir. Düz yazı ile şiiri karşılaştırma gerekçesi olarak özerk sanat olarak var olmayan bir “katışıksız düzyazı” dışında bir sanatın ilk biçimi olarak yalnızca şiirde yer verilmesi gösterilir. Dolayısıyla gösterenin bu türde ayırıcı özellik taşıması şiiri düzyazıyla karşılaştırma olanağı tanır. Edebiyatın bütünlüğü içerisinde Dadacı ekolün sese dayanan şiir, gelenekçilerin harfe dayanan şiiri ya da somut şiiri düşünüldüğünde bu karşılaştırmanın sıra dışı bir rol oynadığı da anlaşılır.
Todorov öykü ile şiiri karşılaştırırken de kitabında şunları yazar: “ilk olarak göstergenin (yani anlamla biçimin, gösterenle gösterilenin kaynaşmasından oluşan dil biriminin, belirtkenin) geçişli ve geçişsiz doğası ele alınabilir. İkincisi betimlenen (tasarlanan) zamansallık, burada kesintili, şurada sürekli şimdi zamandır (bu, zamandaşılık anlamına gelmez). Üçüncüsü şurada ve burada anlambilimsel öznenin, ya da konunun yerini alanların doğası, öykü, özel adları ancak özne konumunda kabul eder, şiir özel adlar denli genel adları da kabul eder, şiir anlatı söylemiyle felsefe söylemi arasında bir ara biçim olabilir.”
Todorov’un kitabında; edebiyatta türlerle uğraşmanın bazılarınca işe yaramaz bir boş zaman etkinliği gibi görülebileceği ancak türlerin ayrımına dikkat etmemenin bir yazar için “modernlik göstergesi” olabileceği şeklindeki düşüncelerin modern edebiyatın evriminde sorgulandığı üzerinde durulur. Zamanla kaybolan geçmişin türleridir ve yerlerini başka türlere bırakmışlardır. “Artık şiirden ya da düzyazıdan, tanıklık ve kurmacadan değil, roman ve öyküden, anlatıdan ve söylevden, diyalog ve günceden söz edildiği” vurgulanır.
Tür, edebiyat tarihinde ayrıcalıklı, edebiyat incelemelerinin önemli bir konusudur. Todorov edebiyatta türlerin doğrudan başka türlerden kaynaklandığını, yeni bir türün bir veya birkaç eski türden dönüşerek; tersine döndürme, yer değiştirme, birleştirme yoluyla oluştuğunu yazar. Bu düşüncesiyle de J. Derrida’nın yapısöküm kavramının içerdiği anlamı çağrıştırır. Ayrıca herhangi bir türü içermeyen bir edebiyatın hiçbir zaman olmadığı da vurgulanır. Şiire de edebiyatın bir türü olarak böyle bakar. Todorov’un bir filozof olarak şiiri anlatırken de kesin yargılardan kaçındığı, daha çok sorular sorduğu ve bunları tartıştığı veya tartışmaya açık bıraktığı da fark edilir.
edebiyathaber.net (13 Eylül 2023)