Üç Kuş, Üç Hikaye Timaş Çocuk Kitaplığına yakın zamanlarda eklenenlerden. Yazar Camillo Bortalato bir yol kitabı yaratmış; yollar, yolculuklar içeren bir kitap bu ama sadece yollar katediyoruz ve maceraya dalıyoruz gibi bir izlenimi de yok. Çocuklar için de yetişkinler için de daha derin bir yolculuk bence bu. Hem kendi derinimize hem birbirimizin derinlerine.
Yazar, yolculuğu üçe bölmüş: Cuffo’nun Hikayesi, Gaya’nın Hikayesi ve Fiocco’nun Hikayesi. Hemen ardından da Cuffo, Gaya ve Fiocco’nun yolda ayrı ayrı karşılaştıkları hayvanların bir haritasını çizmiş. Bu harita aslında kitabın özeti sayılabilir. Gerçi en başta, böyle bir haritayla karşılaşınca korkmadım diyemem. Kitapta çok fazla karakter var ve bunları sindirmek zor olacak diye düşündüm. Korksam da haritayı inceledikten sonra bir okur için işlerin o kadar da zorlaşmayacağına karar verdim. Bu kez karşıma bir soyağacı çıktı, hemen sonra da kitaptaki karşılaşmaların bir listesi. Önceki korkumun aksine bu kez rahatladım çünkü neler olacağını böyle bir kolaylaştırmayla tahmin etmek daha eğlenceli geldi. Ayrıca üç kuşun karşılaştığı hayvanların yazılı olduğu sıralı listeyle neler neler yapılır! Kitaba başlamadan, hikayeye girmeden önce yani daha hazırlık aşamasında çok işe yarayacak dokümanlar olmuş bunlar. Çocuklarla tahmin oyunlarının yanı sıra dağarcıklarındaki hayvan isimlerinin kontrolü yapılabilir ve üzerine uzunca bir sohbet gerçekleştirilebilir. Bu açıdan girişi çok sevdim. Çizere ayrı bir selam göndermek gerek burada tabii.
Öylesine bir yolculuk olmadığını en başta dile getirmiştim. “Yangın”la başlayan bir yolculuk nasıl “öylesine” olabilir ki zaten? Her şey, herkes huzur içindeyken bir yaz günü ormandan geçen “bir şehir canavarı” tamiri mümkün olmayan bir dizi olaya sebep olacaktı. Tahmin ettiğiniz üzere insan yine yapıyor yapacağını. Kurmacalar çoğu zaman gerçeğin ta kendisinin içindeymiş gibi hissettirir ya insana, üç kuşun hikayesinde de bu gelenek değişmiyor. İnsanın, kendinden başkasını düşünmediği zaman saçabileceği tehlikeleri hayal edince hikayedeki dumanın kokusunu hissedebiliyorum. Duman yayıldıkça ormandaki hayvanlar yardım çığlıkları atıyor, bir yolunu bulup oradan, yani evlerinden, uzaklaşmaya çalışıyor. Üç kardeş telaşla çıkış yolunu ararken her biri başka bir yöne savruluyor ve birbirlerini kaybediyorlar. İşte buradan sonra hikayeyi üçe bölüyor yazar, kardeşlerin her birinin zorunlu yolculuğuna eşlik ederken buluyoruz kendimizi.
Cuffo hayatta kalmaya çalışırken bir su kenarında bir kocagözle karşılaşıyor. Kocagöz, kızılgerdanın halini izleyip neler olduğunu soruyor. Cuffo bölümün başında her ne kadar “meraklı ve yeni maceralara hazır” şeklinde tanıtılsa da olağanüstü durumlarda ve yolculuklarda da kendimiz olmaya devam eder miyiz, diye sordum kendime bir süre. Yani kendi irademiz dışında evimizin dışına sürüklendiysek, yaşadığımız yerden koparıldıysak o yaratıcı merakımız sürer mi? En azından bir süre köklerimin, evimin yasını tutarım diye düşünüyorum. Duygusal anlamda inişli çıkışlı bir yolculuk olurdu benimkisi. Cuffo ise olabildiğince sakin kalmaya çalışıyor. Uçarken karşılaştığı nehir bülbülü, ak balıkçıl kuşu, baştankara, yalıçapkını, saz tavuğu ve daha fazlasını tanımaya çalışıyor. Bu hayvanların seyrinde sakinlikle ilerleyen hayatlarını görünce kardeşlerini hatırlıyor. Onları özlüyor.
Gaya’nın yolculuğu başlamadan hemen önce dumanların arasına yeniden dönüyoruz. Kardeşlerinin kurtulma hikayesi başlamışken onun hikayesinin nasıl şekilleneceğini bu kez Gaya’nın hislerinin detaylandırılmasıyla okuyoruz. Böyle bir geriye dönüş tekniğini bir çocuk kitabı için çok kıymetli bulduğumu söylemeliyim. Kendimi bir filmin içindeymişim gibi hissettirdi. Film, Gaya’nın ilk karşılaşmasıyla sürdü: bir çıtkuşu. Ancak huysuz bir çıtkuşu çıkıyor Gaya’nın karşısına. Onu bulunduğu yerde istemeyen çıtkuşundan sonra bir karabaşlı ötleğene rastlıyor. Hassas Gaya’yı karabaşlı ötleğen de istemiyor. Sonra büyükbaştankaralar, sonra bir serçe, sonra sığırcık kuşları… Hiçbirini yiyeceğini paylaşmak istemiyor ve Gaya uçtuğu her yeri önce güvenli sanıp sonra terk etmek zorunda kalıyor.
Sıra Fiocco’nun yolculuğuna gelince bir detay bu yolculukta anlam kazanıyor. Fiocco kardeşler arasındaki en korkak kuş olarak tanıtılıyor ve ekleniyor: “Korkusuyla yüzleşecek.” Fiocco kardeşlerinin aksine yangından sonra susuzlukla mücadele ediyor. Yaralanan bir kuş arkadaşıyla birlikte hayatta kalabilmek için su bulmaya çalışıyor. Fiocco ve arkadaşının karşısına bir alp semenderi, bir yarasa, bir fırtına ve bir mağara çıkıyor. Mağaranın ürkütücülüğüne rağmen onlara korunaklı bir alan sağlaması, fırtınanın yıkıcılığına rağmen sonrasında gelen yağmur Fiocco ve arkadaşı için karanlığın ucundaki umut oluyor.
Tanıdık sesler, kokular, dokular güvenli alan demek. Güvenli bir yerde, güvendiğimiz yakınlarımızla yaşamak çok değerli ve her şeyden önce bu bir hak. İnsanlar gibi hayvanların da evleri, yurtları, aileleri var ve güvende olmak, güvende hissetmek onların hakkı. Çocuklarla özellikle yaşadığımız yer ve güven üzerine uzun sohbetler açabileceğiniz çok duygu yüklü bir kitap Üç Kuş, Üç Hikaye. Her çocuğa ulaşmasını dilerim.
edebiyathaber.net (21 Şubat 2024)