Refik Halid’in Üç Nesil Üç Hayat adlı kitabı “Nerde o eski aşklar” düşüncesine ışık tutacak nitelikte. 19. Yüzyıldan Cumhuriyete, aşkın seyrini anlatan satırlarıyla; Abdulaziz ve Abdulhamit devirleriyle Cumhuriyet sonrasında kadın erkek ilişkilerini inceliyor ve olağanüstü ayrıntılar veriyor.
Kadın ve erkeğin birbirinden uzak tutulduğu Abdulaziz devrinde aşkın “gizli ahlar, oflar, iç çekiş ve yürek üzüşlerle kendini gösterdiğini anlatıyor. Aşk alametleri “sararıp solmak, eriyip iğne ipliğe dönmek, hatta verem olmak” mış. O zamanlar.
Komşunun oğluna tutulan kız, penceresinin önüne bir parça kuru ekmek, bir limon ve bir kömür parçası koyarmış: Aşkından kömür gibi yanmış, limon gibi sararmış olduğunu anlatmak ve “Yeter ki evlenelim, bütün ömrümce kuru ekmek yemeye razıyım” mesajını göndermek için…
Severek evlenenlere pek hoş gözle bakılmazmış. “Severek evlendiler” sözü şimdiki gibi takdir değil, bir ayıplama ifadesiymiş.
Sonra Abdulhamit devri gelip de kadınlar bir parça ferahlayınca çiftler, dikkatli bakışlar, manalı hareketler ve işaretlerle hislerini ifade etmeye başlamışlar. Özellikle yazları Göksu’da Kağıthane’de Divanyolu’nda karşılaştıklarında erkekler göz süzer, bıyık burar, söz atar, ah çekerlermiş. Kadınlar ise Refik Halid’in tabiriyle “fingirderler, yani vücutlarına gayri tabii bir oynaklık verirler” miş. Bohçacı kadınların taşıdığı mektuplarla haberleşirlermiş ve aşk insanlarda öyle derin yaralar açarmış ki; bir Karagöz oyununda sevenler birbirine hasret ölünce iki aşık delikanlı dayanamayıp bıçaklarını yüreklerine saplamışlar da, bunun üzerine Padişah irade çıkarıp Karagöz oyunlarının son sahnesinde aşıkların birbirlerine kavuşturulmalarını mecburi kılmış.
Refik Halid, Cumhuriyet’le birlikte kadınla erkek arasında “meşhul bir nokta”nın kalmadığını söyler ve şunları yazar: “Eskiden sevilen, hakiki varlık değildi. Bu varlığın ufacık bir noktasına, mesela bir göz rengine, bir ele, bir bıyık veya bir perçemle kaküle istinaden kurulan hayaldi. Gözle görülüp elle tutulanı değil, zihnimizin süslediği, şahaneleştirdiği hayal ve hülyayı severdik. Sevdiğimiz, ekseriya o canlı şahıs değildi; onun yerine kalbimizin içine yerleştirdiğimiz büsbütün başka, manevi bir kimlikti ve ikisi yan yana gelince arada dağlar kadar fark hasıl olur, bizi şaşkınlığa uğratırdı.
Binaenaleyh bugünün aşklarında, bir türlü yanaşılamayana, ele avuca sığmayana karşı duyulan tatlı tahassür(özlem) şiir, hülya yoktur. Onun içindir ki artık aşık olmayı sevmiyoruz, daha ziyade tanıyıp hoşlandığımızı seviyoruz; sevda şimdi ilme dayalıdır.”
Üç Nesil Üç Hayat’ın yazarı Refik Halid yaşasaydı 4. Neslin 4. Hayatını nasıl gözlemlerdi?
İnsanlar gerçekten aşık olmuyor bu nesilde, kimse aşık olduğu insan için gözyaşı dökmüyor, kimse sevdiği kadını görebilmek için saatlerce köşe başında bekleyecek kadar sabırlı değil, kimse karşısındaki insanın mutluluğunu kendisininkinin önüne koyabilecek kadar sevgi dolu değil. Artık erkeğin dizlerinin bağı çözülmüyor, kızın yüzü mahcubiyetten kızarmıyor.
Aslolan hangisi peki: hülyalı bir volta da Leyla’lı bir sayıklama mı? her çaldığınızda açılacak bir kapı mı?
Mesiha İrehan – edebiyathaber.net (1 Haziran 2020)