“Sadece saçmalıklarla ilgileniyorum; sadece pratik bir anlamı olmayan şeylerle. Hayat beni sadece en saçma tezahürleriyle ilgilendiriyor.”
1937’de günlüğüne böyle yazmıştır Daniil Harms (bazı yerde “Kharms” olarak da geçer). İlk etapta ne demek istediğini tam olarak anlayamasak da, öyküleri bize ne demek istediğini anlatır. Kısa, vurucu ve kendi tabiriyle saçma öykülerdir bunlar. Etkileyici ve eleştirel olmaları da buradan ileri gelir. Harms’ın öyküleri Ketebe Yayınları tarafından “Ufak Tefek Olaylar” adı altında geçtiğimiz günlerde basıldı. Kitabı çeviren isim Osman Çakmakçı’dır.
Harms’ın hayatına bakacak olursak karşımıza kısa ve trajik bir yol çıkar: Rus edebiyatının en özgün kalemlerinden biri olan Harms 1905’te dünyaya gelir. Edebiyatla ilk münasebeti şiirle olur. İlk gençlik yıllarında yazdığı şiirlerle beğenilir. Bu da onu Rusya Şairler Birliği’ne katılmaya götürür. Ancak aidatlarını ödemediği gerekçesiyle bir süre sonra uzaklaştırılır.
Harms daha sonra Alexander Vvedensky, Nikolai Zabolotsky, Konstantin Vaginov, Igor Bakhterev, Boris (Doyvber) Levin, Klimenty Mints gibi şairlerle beraber OBERIU’yu (Gerçek Sanat Derneği) kurar. Burada daha avangart ve daha özgürce şiirler yazan Harms, çocuk edebiyatına yönelik de eserler üretmeye başlar. 1931’de tutuklanıp sürgüne gönderilmesinde edebi faaliyetlerinin de payı vardır.
Sürgünden döndükten sonra çocuk edebiyatından yetişkin kurgu metinlerine, özellikle de minimal öykülere geçer. 2. Dünya Savaşı yıllarında, Nazilerle Sovyetlerin günden güne kızıştığı günlerde Sovyet karşıtı pasifist açıklamalar yaptığı ihbarıyla tutuklanır. Ancak bu ihbarın bir kanıtı yoktur. Harms infaz edilmekle karşı karşıya kalınca deli numarası yapmaktan başka çare bulamaz. Yetkililer Harms’ın durumunun incelenmesi için onu askeri hastaneye kapatırlar. Ancak bu saatten sonra her şey daha kötü olur. 2 Şubat 1942’deki Nazilerin Leningrad Kuşatması sırasında -bir bilgiye göre- açlıktan ölür.
“İşten çıkan adam eve dönerken yolda bir dilim Polonya ekmeği almış olan bir adama rastlar.
Bununla ilgili anlatacaklarım bu kadar.”
Bu bir alıntı değil. “Bir Rastlantı” adlı öyküsü bu kadardır. Harms’ın öykülerine baktığımızda birçoğunun birkaç paragraftan ya da birkaç cümleden ibaret olduğunu görürüz. Bu, Harms’ın üslubudur. Onunla ilk tanışan okurların onu yadırgaması normaldir. Zira Harms kendini açık seçik şekilde sunmaz. Daima kapalıdır, daima yansıtma yapar, başka bir şey söyler. Bu yüzden onu tam olarak anlamak için biraz durup düşünmek icap eder.
Harms, öykülerini kimi zaman bir olay dahilinde, kimi zaman da sadece durumlar ve tanımlar dahilinde yazar. Örneğin “Bir Sone” adlı öyküye bakalım: Bu öyküdeki karakterler saymayı birden unuturlar. Aslında unutmazlar, ama sıralamada yedinin mi yoksa sekizin mi önce geldiği konusunda tereddüde düşerler. Dönüp dururlar, pek çok kişiye sorarlar, ama kimse işin doğrusunu bilmez.
Tıpkı bu öyküdeki gibi pek çok öyküsünde de masalsı bir hava ve bir tekrarlama durumu vardır. Örneğin “Optik Yanılsama” adlı öyküde Semyonoviç adlı karakter gözlüğünü takınca kendisine yumruk sallayan bir adam görür. Gözlüğü çıkarınca adamı göremez ve bu durumu optik yanılsama olarak değerlendirir. Klasik eserlerin birbirleriyle olan ilişkisini değerlendirdiği “Puşkin ile Gogol” adlı öyküde, Puşkin ve Gogol birbirlerine takılarak sürekli düşerler, ama birbirlerini fark etmezler.
Yine aynı ritim içindeki öykülerin pek çoğunda şiddet de çok fazladır. Ancak bu şiddet abartılan, şaşırılan, kovuşturulan bir şey değildir. Nefes almak gibi, sohbet etmek gibi günlük yaşama içkindir. “Çivi Gibi Yere Çakılan Kadın” öyküsünde pencereden yere düşüp parçalanarak ölen bir kadın vardır. Pek çok kadın birbiri ardına ona bakmak için pencereye çıkınca onlar da düşüp ölmeye başlar örneğin. Yolda yürürken sürekli düşüp bir yerini yaralayan ve her seferinde bir tane yara bandı alan Kuşakov’un yer aldığı “Marangoz Kuşakov” adlı öyküde, başkarakter nihayetinde öyle çok sargı içinde kalır ki ailesi onu tanımaz ve eve almaz.
Minimal öyküleri bir yana, bir de aynı kitapta “Yaşlı Kadın” adında, yaklaşık yirmi sayfalık bir öykü daha vardır. Bu öykü teknik anlamda diğer öykülerden ayrı bir yerde dursa da, muhteviyatı anlamında en az minimal öyküleri kadar etkileyicidir.
Başkarakter evinden çıkar, avluda karşılaştığı yaşlı kadına saati sorar. Yaşlı kadın saatini gösterir, ama saatin akrebiyle yelkovanı yoktur. Başkarakter durumu garipsese de yoluna devam eder. Mucizeler yaratabilme gücüne sahip olduğu halde bunu yapmayan bir işçinin öyküsünü yazmak ister, ama öyküye bir türlü başlayamaz. En sonunda başlamaya karar verip evine girdiğinde az sonra o yaşlı kadının içeri girdiğini görür. Yaşlı kadın oturduğu yerde ölür. Başkarakter öykü boyunca bu cesetle uğraşır durur.
Oldukça politik bir öykü olan “Yaşlı Kadın”da, cesedin totalitarizmi simgelediği yönünde çeşitli görüşler bulunmaktadır. Zaten mucizeler yaratabilen, ama bunu -nedeni bilinmeyen şekilde- yapmayan, sefil bir şekilde yaşayıp, sefil bir şekilde ölen öykü karakteri de bunun bir temsilidir. Üstelik başkarakter de bu öyküyü bir türlü yazamaz. Bu yönüyle kendi öyküsündeki işçi gibi olur. Ayrıca uğraştığı cesedi de bir türlü yok edemez. Suçun kendisine kalmasından korkar, ondan kurtulmak için bir sürü şey düşünür, böylece hayatı altüst olur. Bütün bunları düşününce Harms’ın çağını aşan, etkileyici, sarkastik ve tehlikeli bir yazar olduğunu söyleyebiliriz sanırım.
edebiyathaber.net (25 Ocak 2023)