Söyleşi: Şeyma Dağıstan
Uğur Terzi ile ilk romanı Meral (Notabene Yayınları) ile ilgili söyleştik. Meral, ilk bakışta aralarında kuşak farkı olan iki kadının romanı gibi okunsa da, bize edebiyatın da yaşadığını, bir hikayesi olduğunu, metnin kendisinin de yaşayan bir dokusu olduğunu fısıldıyor. Metin, taş bir tablet değil, aksine düpedüz yaşayan bir organizma. Kimi zaman yaşamla sarmalanmış, kimi zaman onun önüne geçen ya da ardına düşen… İki kadın kahramanın zamanla dertlerinin olduğunu daha ilk sayfalarında sezdiğimiz Meral, aslında edebiyatın zamanla meselesini, hesaplaşmasını önümüze seriyor.
Romanınız Meral’i yazma yolculuğunuz nasıl başladı?
Yaklaşık yedi sene önce çeşitli denemeler yazarak başladı. Derli toplu, amacı olan metinler değillerdi ama daha sonra yazdığım bu denemelerin çeşitli karakterlere ait olduğuna ve bu karakterlerin de tanışık olduğuna inanmaya başladım. Parça parça birleşen denemeler ve onları roman niteliğine dönüştüren kurgu süreci böylece yaklaşık yedi sene sürdü.
Biraz da yazım sürecinizden bahseder misiniz?
Yazdıklarımın bir roman olmasına karar verdiğim günden bugüne hayatım taşınmalarla geçti. Biraz bundan, biraz da daha farklı sebeplerden ötürü belirli bir düzeni veya metodu takip edemedim. Kendimce çeşitli yöntemler kullandım. Kimi karakterleri kurşun kalemle, kimilerini ise tükenmez kalemle veya bilgisayarda yazarak seslerindeki ayrımı belirginleştirmeyi denedim. İlk taslak bittikten sonra (kurgunun içinde kaybolduğum zaman) tarih, mekân ve kişileri içeren bir hikâye örgüsü çizdim. Bu sayede kurgudaki mantık hatalarını giderebildim. Düzeltme sürecindeyse sanırım on kere baskıdan, bir o kadar da bilgisayardan okudum ve düzenledim. Bu süreç oldukça zorluydu çünkü yirmi defa daha okusam yine düzeltecek bir şeyler bulacağımı biliyorum.
Romanınızda tekrar tekrar karşıma çıkan metaforlardan en baskını ‘birini tanımanın ne denli güç olduğu’ idi. Size göre eserinizin tohumu, yani işlediğiniz birleştirici konu, düşünce ya da görüş neydi?
Zaman ve onu insan için bu denli ulaşılmaz, anlaşılmaz kılan sebepler. Zaman felsefesine -ben gibi- giriş seviyesinde bakıldığında dahi Antik Yunan’dan modern döneme birbirini hem doğrular hem de reddeder yaklaşımlar içinde kaybolmak yalnız birkaç saatimizi alıyor. Ben de romanda karakterlerin -istemsiz- gerçekten bir yerlerde yaşadığını ve aynı sokaklara benzer dertlerle girdiklerini fark ettiğim an buna neyin sebep olduğunu düşünmeye başladım. Neden Diyojen’i kuduz bir köpek gibi ısırıyorlardı? Neden rahat değillerdi? Romanın ana kahramanı Meral mesela, ne zaman kurumuştu onun dünyasını ittirmeye yetecek gerçekliğin hakiki doğası? Yoksa henüz zamanı mı gelmemişti? Roman, kafa ütülemeden, zamanın gerçekliğinin bir şartı var mıdır ve insan ona ulaşmak için illa ona dokunmalı, duymalı mıdır demeye çalışıyor.
Romanınızda işlediğiniz diğer temalardan da biraz bahsedebilir misiniz?
Zaman ve insan ilişkisi dışında belirgin bir temadan bahsedemem. Yazdıkça beliren anlamları sevdim ben, kendi kendine beliren ve yine ne zaman isterse o zaman kaybolan anlamlar. Bunların içindeyse beni en çok etkileyen, en gizli olanı, insanın sahipsizliği oldu. İnsanın sahipsizliği ancak bir kafese atıldığında belirmez. İnsan çoğu zaman kendi kafesini kendi satın alır. Romanda da kimi karakterlerin sırf korkmadan ortaya çıkacağım diye o kafesi nasıl, nereden aldığını ve içine girip bir balık gibi nasıl yan yatarak çürüdüklerini gördüm. Sonra dedim bunu ben mi yazdım? Bunu benim olsa olsa kafesin demirini döven ustam yazmıştır, dedim. Bu anlamı, bunu izlemeyi sevdim.
Romanınızdaki karakterler ya da olaylar kendi hayatınızla ne kadar paralellik gösteriyor? Hangi Meral sizsiniz aslında? Ya da öyle misiniz? Buradan hareketle erkek ya da kadın yazarların özellikle ilk eserlerde karşı cinsin ağzından yazmaları zordur. Fakat sizin kitabınızda yazarla kahramanın kimliği arasında herhangi bir mesafe, açı görülmüyor. Bunu nasıl başardınız? Kadın kahramanlar sizi zorladı mı, onlarla nasıl bütünleştiniz?
Oldukça. Hikâye kurgu ama kişiler gerçek. Örneğin kitabın birkaç ana karakteri bizzat gerçek kişiler. Ayrıca romanda geçen tüm karakterler; iyi tanıdığım veya gözlemlediğim, ilgimi çeken insanların bir çeşit harmanlanmış halleri. Ana kahramanlardan öğretmen Meral aslında benim annem. Onu hatırladığım, eteğinin altından çıkabildiğim kadarıyla yazdım. Ve romanda geçtiği gibi annem gerçekten de arkasında bir kırmızı günlük bırakarak gitmişti. Ve gerçekten de defterin ortasından bir kısım sayfalar yırtılmıştı, kayıptı. Ve genç Meral… onu yazarken hiç zorlanmadım, sanki bir mikrofon var ve onu elime aldığım an Meral oluyorum. Bir kadını seslendirmek meselesiyse biraz mikrofon ile ama daha çok da o karakterleri kendi varlığımdan öteye taşımakla mümkün oldu. Benden gitti, olsun, onlar için canım feda olsun.
Bu süreçte okuduğunuz kitaplar ya da izlediğiniz filmler arasında romanınız için araştırma amacıyla seçtikleriniz var mı? Biraz bahsedebilir misiniz?
Yazma işine ciddi bir mesai harcamaya başladığım ilk zamanlar, işin çok başında olduğum için, okuduğum güncel, modern şiir, öykü veya romanların beni etkileyeceği ve yazdıklarımın özgünlüğünü yitireceğine dair bir inancım vardı. Sırf bu sebeple sadece klasik eserleri okuyordum. Hayatta olmayan birinden etkilenmek daha asildi. Hem ne de olsa bende doğuştan bir yetenek olmalıydı, yoksa ne diye yazılacaktı. Bereket versin zaman kaybetmeden bu fikir müsveddelerinden vazgeçtim ve okudukça da daha çok vazgeçtim. İnsanı her şey etkiler çünkü. İyi bir kitabın, filmin veya şarkının bunu yapmasına izin vermek yürek istiyor. Ve o yüreği açmadan da yazılmıyor.
Peki hangi yazarlardan etkilendiğinizi düşünüyorsunuz?
Refik Halid Karay, Yusuf Atılgan, S. Ali, Aziz Nesin, Kemal Tahir ve Sait Faik Abasıyanık, diye başlıyor liste ama dediğim gibi; insanı her şey etkiler. Benim ilgimi çekense bizi neyin, ne zaman ve nasıl etkilediğini bilmenin zorluğu. Hamsinin midesine dalıp içini dışına çıkaran parmak, babanın parmağıysa nasıl da yalanarak izlersin; aklına gelmez henüz o sabah neredeydi bu can, ne düşünüyordu ve var mıydı bir sevdiği. Sonra aradan yirmi sene geçer ve hamsi ayıklarken kendi elinin nasıl da babanın eline benzediğini fark edersin, sonra seni izleyen bir çocuk ve onun açlıktan yalanan suratı. Düşünürsün sabahtan beri ne yedi bu çocuk, şu an ne düşünüyor ve beni seviyor mu?
Yaratıcı süreçler, sonunda çıkan eser ne olursa olsun, oldukça yorucu olabiliyor. Siz, kitabınızın raflarda yerini aldığı bugünlerde, kitabını daha yeni yazmaya başlayan Uğur Terzi’ye ne tavsiyede bulunurdunuz?
Bir dostumun dediği gibi, hayat zor ama bazen! Bunu çok sık tekrarlayacağımı bilmek neyi değiştirirdi, hiçbir şeyden biraz fazlası mı öyleyse bunu derdim, hayat zor ama bazen!
Yazım sürecinizi en baştan yaşayacak olsanız, farklı yaparım, dediğiniz şeyler var mı?
Her şey. İnsan, cıva gibi beğenir-beğenmez, karışır gider. Hele yazarken, o başı kafanın içinde tutmak nasıl zor. İşte bunun önüne geçmek isterdim. Sadece yazmak işiyle ilgili en azından birkaç ay çalışmak, hazırlanmak isterdim.
Nasıl bir hazırlık süreci olsun isterdiniz? Biraz açıklayabilir misiniz?
Kurgunun önemli bir kısmı 1970’ler Türkiye’sinde geçtiği için o dönemin etkili romanlarını, şairlerini ve onların etkilendiği akımları, dolayısıyla yazarları, toplumsal olayları ve etkilerini daha derinlemesine incelemek ve kitaba bu çeşit bir değer katma çabamı gönül rahatlığıyla karşılamak isterdim. Diğer taraftan çalışma ben anlatısı ile yazıldı çünkü daha önce dediğim gibi kitap çeşitli denemelerin birleşimi ile ortaya çıktı. Eğer daha bilinçli bir hazırlık sürecim olsaydı çalışmayı üçüncü tekil şahıs ağzından yazmayı da denemek fena olmazdı.
Okur olarak Meral devam edecek mi diye sormak isterim. Evet, doğru, bir sonu var romanın. Son sayfaları çevirdiğimizde finale gidiyoruz ve roman bitiyor. Ancak okurun bir iç sezisi olarak sormak isterim. Bir devam romanı mı tasarlıyorsunuz? Sır değilse, sormak isteriz.
Evet -devam niteliğinde mi tam emin olmamakla beraber- Meral romanındaki aynı öyküleri, yine Meral romanında özenle gizlenmiş bir karakterin kendine has dili ve bakış açısıyla anlatan yeni bir çalışma üzerinde çalışıyorum. 2022 yılbaşına da onunla gireriz, kim bilir.
edebiyathaber.net (13 Ocak 2021)