Umberto Eco, İstanbul’da Orhan Pamuk’la yapacağı söyleşi öncesi İstanbul ve Orhan Pamuk üzerine görüşlerini dile getirdi.
“İstanbul, dünyada gördüğüm en güzel dört şehirden biri. Roma, Rio de Janerio, New York ve İstanbul. Bu dört şehre derin entelektüel duygular besliyorum” dedi.
Eco, Türkiye’yi de “Sanki devamlı bölünmüş olmaya mahkûm edilmiş, nereye gitmesi gerektiğini hiçbir zaman bilemeyen bir ülke gibi” sözleriyle nitelendirdi.
Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtlayan Eco, Pamuk ile yapacağı buluşmanın ilginç olabileceğini söyleyerek “epey ortak noktamız var aslında” diye konuştu. “Kurmaca karakterleri seviyoruz, aynı şeylere meraklıyız” diyen Eco şunları söyledi:
“Romanlarını çok beğeniyorum. Dolayısıyla da kendisiyle sohbet edecek şansı bulacak olmaktan memnunum. O da benim gibi zaman zaman post-modern olduğu için takdir edilen, zaman zaman da benim gibi aynı gerekçeyle suçlanan birisi. Post-modern olmak ne demek ben de tam anlamıyorum ama işte bu yakıştırma başıma geliyor. Ortak noktalardan biri de ikimizin de uzun listelere meraklı olması. Hatta öyle ki ben bir liste antolojisi bile yazdım. Sanırım bugüne kadar henüz hiç tanışmamış olsak da kendisini dolaylı bir arkadaş olarak görüyorum hayatta. İyi bir buluşma olacak.”
‘Benim Adım Kırmızı ve Masumiyet Müzesi’
Pamuk’un Benim Adım ve Masumiyet Müzesi kitaplarını çok beğendiğini dile getiren Eco, “‘Benim Adım Kırmızı’. Resimleri kelimelerle anlatan o retoriksel edebi tekniğin mükemmel bir örneği. Ben de o tekniği çok severim. Bir de ‘Masumiyet Müzesi’ elbette. Pamuk romanları arasında benim için duygusal anlamda en ilginç olan odur” dedi.
Türkiye’nin Avrupa ile Asya arasında bir köprü işlevi gördüğünü söyleyen Eco, “Ülkeniz bir köprünün kaderindeki bütün şanslara da kusurlara da sahip” diye konuştu. “Orhan Pamuk’un kitaplarını okumak bile eski geleneksel yapı ile Avrupalı olma hevesi arasındaki süregiden gerilimleri anlamak için yeterli” diyen Eco şunları dile getirdi:
“Sanki devamlı bölünmüş olmaya mahkûm edilmiş, nereye gitmesi gerektiğini hiçbir zaman bilemeyen bir ülke gibi Türkiye. Bilemiyorum. Ama izlenimim o ki; çoğu Türk insanı bir yandan Avrupalı olmak istiyor ama bir yandan da geleneklerinden vazgeçmek istemiyor.
Konstantinapol’ü hiç görmemiştim ve aslında Bizans tarihine de hiç alışık değildim. Biliyor musunuz ki bazı kitapları bazı yeni yerleri keşfetmek için kullanırım. İşte Baudolino’da da öyle oldu, Konstantinapol’e gitmeye karar verdim. O sırada pek çok Bizanslı seyyahın kitaplarını buldum okudum. İtalya’da çok ünlü bir yazar olan Edmondo De Amicis’in Konstantinopol üzerine yazdığı kitap beni çok etkiledi. Aslında İtalya’da meşhur olmasının nedeni hep mutlu şeylerden bahseden korkunç bir çocuk kitabıdır. Ama adam iyi bir gazeteci, 1860’lardaki Konstantinapol’ü çok iyi anlatmış. Onu okudukça İstanbul’a aşık oldum. Sonraki süreçte de zaten İstanbul’un dünyadaki en güzel dört şehirden biri olduğuna ikna oldum.”
8 Nisan 2013