– En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Şu an yanımdaki sehpanın üzerinde duruyor, dün gece Tanpınar’ın “Şiirler”ini okudum. Sık sık okuyorum zaten. YKY’den çıkmış, içinde şiirlerin daktiloyla yazılmış, elle düzeltilmiş tıpkıbasımlarının olduğu bir kitap.
– Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
Bence Türkçe’nin en güzel şiirlerinden biri olan “Her Şey Yerli Yerinde” bu kitapta. Ezberimde olduğu halde, yazılı halini yeniden yeniden, bazen de yüksek sesle okumak çok hoşuma gidiyor. O şiirin “Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner” dizesi kadar yoğun bir cümle bulmak zor.
– Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Hepsi. İnternette okuduğum yorumlar ve eleştiriler de merak uyandırıyor bazen. Bazı kitapları da iş gereği okuyorum, yazdığım konuyla ilgili bilgilenmek için.
– Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Çok var. Hangi birini sayayım? Lolita. Göçmüş Kediler Bahçesi. Alemdağ’da Var Bir Yılan. Yüzyıllık Yalnızlık. Kafka ve Borges’in hikayeleri. Hayatıma neredeyse ilk gençlikten beri yön vermiş, hayran olduğum kitaplar bunlar, daha nicesi. Her yazarın böyle baktığı, tutkun olduğu referans noktası kitaplar vardır herhalde. Özendiğimiz kitaplar kargaşanın ortasında yükselen dev tepeler gibi, onlara bakarak yolumuzu yönümüzü buluyoruz, onların eteklerinde oyalanıyoruz.
– Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
Senaryo yazarlığını sayarsak, 1985’te Teyzem’i ilk okuyanlar önce sinema okulundan arkadaşlarım, sonra Leyla Özalp, Atıf Yılmaz, Müjde Ar ve Ertem Eğilmez oldular. Ertesi yıl da çekildi. Edebiyat alanına daha geç girdim. İlk öykü kitabım “Amerikan Güzeli” 1993’te yayınlandı. İlk öykülerimi yine arkadaşlarıma ve Oğlak Yayınları’nın kurucusu Raşit Çavaş’a okuttum.
– Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Eskiden elle yazıp daktiloyla temize çekerdim ve her yerde yazabilirdim. Bilgisayara geçince herhangi bir elektrik prizine yakın bir masa şart oldu. Gürültü konusunda 20’li yaşlarda kayıtsızdım, ilk senaryolarımı kahvelerde, hatta şehirlerarası otobüslerde yazdım. Hala öyleyim denebilir. Yazıya yoğunlaşabilmek için tek bir şartım var: Yazacağım şeyi kafamda kurmuş olmak. Ne yazacağımı kafamda iyi kurabilmişsem, nerede hangi şartlarda kağıda döktüğüm pek farketmiyor.
edebiyathaber.net (11 Ekim 2019)