Söyleşi: Serkan Parlak
Ümit Yaban’la Romanoku Yayınları etiketiyle okurla buluşan anı-biyografi kitabı “GÖNLÜM GÖĞE DAYALI, Nazmiye Göyük: Türkiye’nin İlk Kadın Hava Trafik Kontrolörü” hakkında konuştuk.
Ümit Hanım, öncelikle kitabınızın adıyla başlayalım: “GÖNLÜM GÖĞE DAYALI, Nazmiye Göyük: Türkiye’nin İlk Kadın Hava Trafik Kontrolörü”. Geçmiş, anılar, duygular ve düşünceler… Hocanızın yaşadığı zamanı içeren Türkiye tarihi hikâyesinde bu başlığın neye karşılık geldiği meselesiyle başlayalım. Gerçekten yalın biçimde neler olmuş bu süre zarfında ve geriye neler kalmış?
Kitabın yazıldığı seneler ile sevgili hocamın yaşadığı seneleri kıyaslamak ya da değerlendirmek sanırım birkaç kitap daha olur ve bu beni aşar. Fakat havacılık penceresinden bakarsak, her şeyin manuel olduğu sadece frekanslarla iletişim kurulduğu bir dünyadan, uçağın her an her hareketini takip edebildiğimiz radarlara, bilgi akış sistemlerine geçtik. Müthiş bir hızla ilerleyen teknolojiyi izliyoruz. Havacılık teknolojisi akıl almaz bir hızla gelişirken az sayıdaki hava trafik kontrolörlerinin sayısı da iki bini buldu. Eskiden neredeyse her hava meydanındaki çalışanları tanıyorken şimdi aynı meydanda farklı ekiplere mensup arkadaşlarımızı tanımıyoruz. Geriye kazayı minimuma indiren yüksek teknolojiler, ama dostluğu ve vefayı ikinci plana atan ve mesleğe duygudan arınmış bakan meslektaşlar kalmış.
Kronolojik bir mantıkla, dengeli biçimde düzenlenen bölüm başlıklarını nasıl belirlediniz? Nasıl bir çalışma yöntemi uyguladınız? Kitabınızın baştan sona editöryal destekle ortaya çıkış süreci nasıl gelişti?
Kitap, maalesef Nazmiye vefat ettikten sonra yazıldığından ve kendisinin sakin mizacından ötürü elimde çok büyük, çok çarpıcı olaylar içeren anıları yoktu. Mevcut anılarını kronolojik sırayla düzenledikten sonra, Kurtuluş Savaşı kadınlarının ve Mustafa Kemal Atatürk’ün konuyla ilişkili anılarını araştırıp ekledim. Vefa borcu, sadece öğretmenime değil Cumhuriyetimizin kurucusu ve ona destek olan her kahramanaydı.
Eğitimim daha teknik bir meslek üzerine olduğundan, lisenin ilk sınıfından bu yana okuyuculuk dışında edebiyatla pek karşı karşıya gelmemiştim. Dolayısıyla editöryal destek aldım. Bölüm bölüm ilerledik ve nihayet kitabın son okuması gerçekleştirildi. Şimdi bakınca, son okumasını ve redaksiyonunu biraz daha sıkı ve özenli yapsaydım daha iyi olurmuş diye düşünüyorum. Yine de sonuçtan memnunum. Az sayıda tanık ve oldukça yetersiz veriyle böyle bir kitabı oluşturmak kolay değildi. Bu yüzden sonuç beni tatmin etti, diyebilirim.
Ümit Hanım, dışarıdan hocanıza bakmanız, hatırlama, belli anılara odaklanma gibi duran mesafeli bakış açısı; anılardaki sevgi, merak, mücadele ve üretim aşkıyla dengeleniyor. Bunu nasıl başardınız?
Aslında bir denge kurma çabası göstermedim. Fakat, – doğru –sevgi, saygı ve merhamet söz konusu. Kendi döneminin en parlak CEO’larından biri olabilecekken adının günümüz meslektaşları tarafından bile duyulması bir öğrencisine kalmış. Sektörün agresif ve acımasız yüzüyle karşı karşıya kalmış, hak ettiği itibarı görememiş bir kadına duyulan sonsuz bir sevgi, saygı ve merhamet var. Onca emeğine ve özverisine rağmen kendisine hiç yönetici sıfatı verilmemiş hocama hemcinsim olarak asla pozitif ayrımcı bir gözle bakmadan söylüyorum: Türkiye’de kadının bir yerlere gelmek için ne zorluklar çektiğini izlerken duyduğum saygıdan doğan bir kitap. Başarıyı kendi motivasyonum sağladı. Motivasyonum çok yüksekti: “Anne olamamış bir kadının, yeni meslektaşları dâhil, neredeyse ailesi tarafından bile unutulacağını fark etmek!”
Anlatmadıklarınız hakkında farklı türde – örneğin, roman olabilir – bir gün yeni bir kurmaca metin yazma ihtimâliniz var mı?
Anlatamadıklarım, anlatamayacaklarım her zaman olacak. Ben yapı olarak uzun mesafeli koşulara gelemiyorum. Tez elden anlatıvereyim bitsin, çok da uzamasın diyorum. Hayatımın yarıdan çoğu kısa cümlelerle dert anlattığım bir mesleği icra etmekle geçti. Sanırım, meslekî deformasyonumu yazıya da yansıtıyorum. Bazen konuşurken bile üşendiğim ve anlattığım konuyu kısa kestiğim oluyor. Dolayısıyla, yakın zamanda roman bana çok uzak. Fakat bir öykü kitabım olsun istiyorum. Bir gün olur belki. Kim bilir?
Uzun zaman çalıştıktan sonra nasıl bir hisle son noktayı koydunuz değerli hocanız Nazmiye Göyük ile ilgili anı-biyografi kitabınıza? Yazarken yeni şeyler keşfettiniz mi; duygu, düşünce dünyanıza kitabınızın ne gibi katkıları oldu?
Aslını bakarsanız, sonlara doğru bir türlü bitmeyeceği kaygısı sardı beni. İçeriğinden ötürü kitabın 2023 yılında, hatta 29 Ekim’den önce çıkması için kendimi çok zorladım. Bazı bölümlerin tam da istediğim gibi olmayışı bu tarih takıntımdandır.
Fakat yazma süreci uzun bir yolculuktu. O yolculuğa ilk adımı atan ben ile kitap bittiğinde aynada gördüğüm ben bambaşka iki kadındı. İyileştirici bir yanı olduğu kesin. Yazmak, insanı fazla düşünmekten uzaklaştıran en güzel uğraş olsa gerek. Bana çok iyi geldiğini söyleyebilirim. Kanıtı “GÖNLÜM GÖĞE DAYALI”. Hep söylüyorum: Bu kitabın yazım aşaması, benim için muazzam iyileştirici bir eylemdi.
Zorlu, ancak şifa verdiğini düşündüğüm bu özgün deneyiminizden hareketle anı-biyografi türünde yazmayı planlayan ancak bir türlü harekete geçemeyen okurlarınıza neler önerirsiniz?
Eğer böyle bir niyeti olan ve bunu erteleyen yazar adayları varsa, kesinlikle hemen başlamalarını salık veririm. Bu, her anı dolu dolu geçecek, tatmin duygusu yüksek bir serüvene başlamak demek. Fakat onlar için en büyük dileğim, hakkında yazacakları kişinin hayatta olması. Vefat etmiş birinin, tuttuğu bir güncesi, kayıtlı bir geçmişi yoksa, bu yolculuk – benim de deneyimlediğim gibi – oldukça zorlu bir sürece dönüşebilir. Fakat, yol ne kadar çetin olsa da hatta varmak istediğiniz yere varamasanız da o yolda olmanın kendisi çok güzel.
Ümit Hanım, anı-biyografi, biyografi ve otobiyografi türlerinde başucu kitaplarınız nelerdir? Yazmaya devam edecek misiniz?
İlber Ortaylı’nın ve İlker Başbuğ’un Atatürk biyografileri…
edebiyathaber.net (16 Mart 2024)