Kötü bir yılı uğurladığımız günlerin ertesindeyiz. Her yılbaşında “giden yılı aratma” dileği ile karşılardım yeni yılı. Fakat bu defa sadece böyle dileyemiyorum. Anımsamak istediklerim var olsa da çabucak unutmak istediklerim daha çok sanırım. Acı, gözyaşı, keder, üzüntü giden yıldan payımıza düşenler. O yüzden gelen yıl bunları getirmesin istiyorum. Yeteri kadar yaşanmışlıkları var kötü anıların. Peki, ne getirsin? Biraz klişeleşmiş olsa da önce sağlık tabi ki. Sonrasında huzur (ki çok ihtiyacımız var), barış, mutluluk, sevinç, başarı… Üstüne de kim ne istiyorsa… Tüm bunlarla birlikte benim istediğim iyi edebiyat ve çokça nitelikli kitaptır. O zaman hoş geldin yeni yıl, hoş geldin 2017 diyerek bu yılın ilk kitaplarından söz edelim biraz.
“Çizmeli Kedi” masalını bilmeyen yoktur. Hani yaşlı değirmenci ölür ve üç oğluna üç parça miras kalır. Değirmen, eşek ve kedi. Büyük abi değirmene çöker hemen. Ortancanın payına düşense eşektir. En küçükleri ise kaderine isyan eder kucağındaki kediyle. Fakat masal bu ya işler çok da mantıkla paralel gitmez. Bu kedi öylesine akıllı ve kurnazdır ki sahibini ihya edecektir. Üstüne üstlük konuşabiliyor da! Neyse, mirastan payına en küçük hisse düşen küçük kardeş kedisi sayesinde en büyük zenginliğe kavuşacaktır. Tüm bu olup bitenleri bu defa Erich Kastner’in kendine has üslubu ve keyifli kaleminden okuyoruz. Erich Kastner’le tanışıklığım “Uçan Sınıf” adlı kitabıyla gerçekleşmiştir. Kışın soğuk günlerinde özellikle de yeni yılın yaklaştığı günlerde hep anımsarım bu kitabı. Eşsiz bir yatılı okul hikayesidir Uçan Sınıf. Sonrasında Hayvanlar Toplantısı, Küçük Hafiyeler, 35 Mayıs ve diğerleri. Şimdi de yine yeni bir yılın hemen başında Çizmeli Kedi.
Eserlerindeki esprili dili, mizah anlayışını, yazarın iki dünya savaşını yaşamış olmasına dayandırıyorum biraz. Onca acıyı, yıkımı yaşamış, çocukların da bunları yaşadığına tanıklık etmiş olması yazarı bu tür eserler yazmaya yönlendirmiş olabilir. Bir nebze olsun yüzlerini güldürebilmek adına…
Her ne sebeple yazmışsa yazmış iyi ki yazmış Kastner. Buhranlı günlerde çocuklar için iyi birer ilaç niteliğindedir onun kitapları. Çocuklar için dünyanın hâlâ değişmediğini de düşünürsek!
Erich Kastner’i burada noktalayalım ve hazır yazar üzerinden sözü ilerletiyorken köye gelen yazardan da söz edelim. “Köye Yazar Geldi” , “Çizmeli Kedi” gibi Can Çocuk etiketiyle buluşuyor çocuklarla. Hem de onlarla çok fazla denilebilecek kadar bir araya gelen bir yazarın imzasıyla. Koray Avcı Çakman’ın yazdığı kitap modern dünyanın içerisinde boğulmadan önce yaşadığımız günlerimize götürdü beni. Herkesin herkesi tanıdığı, sevincine, derdine ortak olduğu, bir yerlere bir şeylere yetişme telaşı yaşamadığı o güzel günlere. Bu araya hemen eklemek isterim ki bu kitabı okuyan çocuklar böyle bir yaşamın/ yerleşim yerlerinin varlığına inanmakta güçlük çekebilirler. Bu durumda “böyle de kitap mı olur” diyebilirler. Ya da “ne güzel zamanlarmış ne de şanslı insanlarmış bunları yaşayanlar” diyebilirler. Gönlümden geçen ikinciyi dile getirmeler. Zaten ilkini düşünmelerine de olanak vermiyorum. Çünkü yazarın o çok hoş anlatımı buna izin vermeyecektir. Gelelim hikâyemize.
Keçibuldu Köyü’nde yaşayan akıllı, meraklı bir çocuktur Halil. En yakın arkadaşları da kitapları. (Cep telefonu, tablet, bilgisayar hiç yok kitapta.) Ve kitabı be denli seven çocuğun yaşadığı köye bir yazar geliyor. İşte bu heyecanı, mutluluğu, sevinci en iyi gözlemleyenlerdenim. O gözlerde o ışıltıyı görmenin ne demek olduğunu anlatamam sözcüklerle. Yazarın, tepedeki ahşap eve taşınması arkadaşı Ömer’le birlikte Halil için yeni ve unutulmayacak bir dostluğun kapısını aralar. Yazarın bu köyde yazdığı kitap ise, ‘kitap içinde kitap varmış’ dedirtebilir.
“Köye Yazar Geldi” edebiyatımızda çok eskilerde kalmış olan köy romanlarının çocuklar için yazılmış modern bir örneği dersem yanlış ifade olmayacaktır. Artık köy romanlarının dönemi geçti denilse de şehirden köylere kaçanları görünce bu iddianın da altının boş olduğunu düşünüyorum. Bir de kent pazarlarında köylerden aracısız gelen ürünlerin başına üşüşenleri görünce…
Konuyu dağıtmadan yazıyı sonlandıralım. Yeni yılda “Köye Yazar Geldi”de okuduğumuz gibi sıcak dostluklar, güzel, eğlenceli günler yaşayalım. Umutlarımızı her dem taze tutalım.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (2 Ocak 2017)