Her kitaba önce yazarın biyografisini okuyarak başlıyorum, tanısam da tanımasam da… Herkesin kendine göre okuma takıntıları var sonuçta. Hiç okumadığım yazarların kitaplarını okumadan önce onları araştırmaya bayılıyorum, çünkü kitap bana onunla ilgili ipucu verecek mi, diye merak ediyorum. Sun-Mi Hwang daha önce herhangi bir eserini okumadığım, ilk defa gençlik romanı olan Kiraz Tepesindeki Mucize ile tanıştığım bir yazar. Yoksulluğun inat ve sebatla başarıya dönüştüğü bir hayat hikâyesi var.
1963 doğumlu yazar, beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu, yoksulluk nedeniyle ortaokula devam edememiş, kendisine sınıfın anahtarını veren öğretmeni sayesinde her zaman bulduğunda sınıfına girip kitap okumaya devam etmiş. Sonra da liseyi dışarıdan bitirmiş, ardından da üniversite de yaratıcı yazarlık bölümünden mezun olmuş. Hwang bugün, Seul Sanat Enstitüsü Edebiyat Fakültesi’nde yardımcı profesör.
Yazarlık kariyerine 1995 yılında başlayan yazarın, kırktan fazla kitabı yayımlanmış. Uçabileceğini Hayal Eden Tavuk romanı yıllarca çok satan listelerinde kalmış, 27 dile çevrilmiş, 2 milyondan fazla kopya satmış. Kore tarihinin en yüksek bütçeli animasyon filmine ilham vermiş, birçok dile çevrilmiş, çizgi roman ve müzikal olarak uyarlamış. Yazarın bir diğer kitabı olan Hayal Kurmaya Cesaret Eden Köpek romanı yine Timaş Yayınları tarafından yayımlanmış.
Kiraz Tepesindeki Mucize orijinal dilinden değil İngilizceden Sanem Üner tarafından çevrilmiş. Çevirinin başarısı kitabın hiçbir yerinde aksamadan ve okuru acaba mı dedirtmeden okunmasından belli oluyor. Hwang’ın kendi hayat hikâyesiyle çok kaba bir şekilde bir benzerliği var romanın, yoksulluktan büyük başarılara ulaşmış bir adamın hayat hikâyesini anlatıyor. Kitabın sonunda okura bir sandalyenin ömür boyu hatırlattıklarıyla ilgili küçük bir not bırakıyor yazar, romanın çıkış noktasını işaret ediyor.
Gelelim hikâyeye… Beyninde bir tümör olduğunu öğrenen Kang’ın doktoru hayatını stressiz, rahat ve tedavi olabileceği yerlere yakın bir yerde yaşamasını öneriyor, o ise çocukluğunun olduğu Kiraz Tepesi’ne gitmeye karar veriyor. Yumru Bey adını verdiği tümörüyle beraber kalan zamanını hatırladığı kadarıyla aslında pek de iyi olmayan çocukluk anılarıyla geçirmek istiyor. Kolay bir çocukluğu olmayan Kang, öz babasını kaybettikten sonra evlatlık veriliyor, verildiği yerde ise pek huzurlu bir çocukluk yaşamıyor. Bütün o zorluluklar yaşamını daha iyi bir hale getirmesine ve yükselmesine neden oluyor. Aynı zamanda huysuz ve empati yoksunu bir ihtiyar Kang, insanları sevmeyenlerden. Satın aldığı arazinin içinde ondan başka bir canlı görmek onu çok rahatsız ediyor.
Bunu biraz günümüze aktaralım, pandemi nedeniyle kapandığımız evlerden ne kadar zor çıktığımıza bakalım, keza ben bir ara evden nasıl çıkılacağını gerçekten unutmuştum, ne zaman dışarı çıkmak zorunda kalsam sürekli önemli bir şeyi evde unutuyordum. Ev kıyafetlerine o kadar alışmıştım ki, dışarı çıkarken giyindiklerim asla birbirine uymaz olmuştu. Neyse geçti, ama yine de sosyalleşmek gerçekten bir ıstırap halinde kaldı, ne zaman dışarıda işim olsa, bir an önce bitirip evime dönmek istiyorum. Gerçek bir evci oldum. Kang’ın yerine kendimi koyduğumda onun taşra ile kuramadığı empatiyi şehirde onunla kurabiliyorum. Ciddi bir hastalığım olsa etrafımda neşeli sesler ister miyim? Hayatın devam etmesiyle ilgilenir miyim, bilmiyorum. Kang’ın şehirde herkese tepeden baktığı hayatı, gittiği Kiraz Tepesi’nde insanların onu görmemesi ve varlığıyla ilgilenmemeleriyle devam ediyor. Biraz ironik ama gerçek, toprak çitlerle örülüp sahip olunabilir bir şey midir? Yoksa küçük bir kasabada herkes herkesin her şeyine sahip midir? Bu da başka bir soru.
Bu arada Kiraz Tepesi’nin bir kentsel dönüşüm alanı olduğunu da hatırlatmak gerekiyor. Şehre ulaşımı için gün içinde sadece tek bir otobüsün geçtiği bir yer olan bu kasabayı büyük iş insanlarından birinin küçük küçük kapatıp yenileştirmeye çalışması size de bir yerlerden tanıdık geldi mi? Dünyanın her yerinde benzer hikâyeler yaşanmasının Almanlar tarafından icat edilmiş uzunca ve sessiz harflerden oluşan bir kelimesinin mutlaka olması lazım. Edebiyatın bize bu hikâyeleri ulaştırma biçimine ise hayran olmamak elde değil.
Kang, bütün bu kaosun içine gireceğini bilmeden evinin etrafına duvarlar örer, güvenlik kameraları yerleştirir, şehrin tepesinde tek başına hayatının sonunun gelmesini bekleme haline kimsenin karışmamasını sağlamaya çalışır amma ve lakin bütün çabaları boşunadır. Çünkü çocuklar ve hayvanlar sınırları ve güvenlik kameralarını pek önemsemezler.
Kendi kötü çocukluğunun acısını kasabalıdan çıkarmaya çalışsa da ona uzatılan elleri bir zaman sonra görmezlikten gelemez Kang, hayatın bir ikinci şansı hak ettiğini anlatan bir roman Kiraz Tepesindeki Mucize. O yüzden gençlik romanı deyip geçmeyin, umutsuzluktan kıvranıyorsanız elinize almanızda fayda var çünkü öfkeyi de doğru yere yönlendirmek ve onun yükünden kurtulmak aslında hayatta ki en büyük mucizelerden biri.
edebiyathaber.net (3 Mayıs 2022)