Ustalığa erişmenin bir başka yolu; Zen ve Okçuluk üzerine | Hatice Vançin

Temmuz 29, 2024

Ustalığa erişmenin bir başka yolu; Zen ve Okçuluk üzerine | Hatice Vançin

Bu yazıyı bir nefeste yazmayı dileyebilir miyim?

Soluk al, nefesini bastırarak karnının içine doğru it, tut ve sakince bırak.

Nefes egzersizleri yaptığım süreçte bunu sadece günlük bir pratik olarak gerçekleştiriyordum ve hayatıma katamamıştım. Ancak önemini ve düşüncesindeki temeli Zen ve Okçuluk kitabını okuyunca daha iyi anlayabildiğimi düşünüyorum. O akışın ve tek nefesle vücutta toplanan enerjinin odaklanmayı ve anda kalmayı nasıl şekillendirdiğini şimdi kavrayabiliyorum. Nefesi şekillendirmek ve onun içindeki varlığına odaklanmak gerektiğinde çevrenle olan bağını koparabilir, kendine dönebilir, kendinle var edebilir ve ‘O’nunla bir olabilirsin. D.T.Suzuki Zen ve Okçuluk kitabına yazdığı önsözde “Ok hedefi vurmak için atılmaz, kılıç hasmı yere yıkmak için savrulmaz, dans gösteriş için edilmez.”[1] der ve bu cümleyi anlayabilmek için tüm kitabı bitirmeniz gerekir.

Zen Budizm’i üzerine pek fazla okuma yapmamama rağmen bu kitabı okurken aslında bu düşünceyi içinde barındıran, özümseyen pek çok yazarı okuduğumu fark ettim. Yazma pratiklerinin nasıl bir akış içinde boşluğa kendini bıraktığını… Picasso tıpkı bir çocuk gibi resim çizmek istediğini söyler. Zen ve Okçuluk da tıpkı bir çocuk gibi düşüncelerine ket vurmadan, onları yönlendirmeden, yönetmeden, sonuca odaklanmadan, başarı yolunda boşa giden emekleri göz ardı ederek üretmeyi, yaratmayı, ortaya çıkarmayı öğütler. “İş” uykun geldiğinde uyumak, acıktığında bir şeyler yemek kadar günlük bir aktiviteye indirgenmelidir.

Yazar (Eugen Herrigel) felsefe profesörü olarak gittiği Japonya’da Zen felsefesini öğrenmek üzere okçuluk eğitimi almaya başlar. 5 yıl süren eğitim çok çetrefilli geçer. Kolay vazgeçmeleri sebebiyle Batı’ya kapalı olan bu eğitime kendini zorlukla kabul ettiren yazar bu yorucu yolda yürümeye çalışmayı bırakmadan devam eder. Ok atmayı düşünmeden ok atmayı öğrenir. Yay ve oku olmadan ok atar. Kendinden, düşüncelerinden, hedefi vurmaya odaklanmaktan vazgeçtiğinde başarıya ulaşır. Artık ne hedefi düşünür, ne oku, ne yayı, ne de kendi varlığını. Aldığı nefesle yayı gerer, nefesini tutar ve nefesiyle birlikte oku da bırakır. Akışta gerçekleşen bu atış başarılı bir atış sayılır. Hedefi vurmak veya iyi bir atış yapmak Zen düşüncesi için önemli değildir. Kendinden sıyrılıp özüne ulaşarak atışı yapmak asıl başarıdır. İşte yazar bir gün başarılı bir atış yapmaya, Usta’sı gibi veya kendi gibi ok atmaya çalışmayı bıraktığında ulaşır. Kendisiyle bütünleşene varır. “O” olur. Yol budur, yolculuk bu şekilde tamamlanır.

“O” nedir? Kimdir?

Yaptığın, yapabildiğin, başardığın şey midir? Düşüncelerinden arındığında ortaya çıkan mıdır?

“O” bir bütündür. Eylemin içine sığan her şeydir. Birliktir. Okla, yayla, kendinle bir hareket etmek, hiçbirini birbirinden ayırmamak, tamamen karışmaktır. “O, vurur, O vurulur. Artık ben’in yerini almıştır ve O, ben’in daha olgunlaşmamışken uğraşıp didinerek, kendini eğiterek kazandığı becerilerden, geliştirdiği yeteneklerden, edindiği deneyimlerden yararlanır. Ve ‘O’ akıllara sığmayana, düşünmekle bulunamayana, yalnız içinde olunmakla, yaşanmakla bilinebilene verilen bir addan başka bir şey değildir.”[2]

Oku atan sen değilsin, ok bırakılır ve gideceği yere gider.

Soluk almak bağlar ve bağımlı kılar, soluk tutmakla her doğru iş başarılır; soluk veriş hiçbir engel tanımadan çözer ve tamamlar.[3]

Dikkat dağıtıcı hiçbir düşünceyi sahiplenmeden onlara tepeden bakabilmek gerekir.

Bıkmadan usanmadan, sürekli ve düzenli olarak alıştırma yapmak ve alıştırmaların güçlük derecesini azar azar artırmak eski eğitim geleneğinin en belirgin özelliğidir.[4] Zihnin eğitilmesi gerekir. Bu da sık tekrarla ve alıştırma yapmakla mümkün olabilir. Sanatçının üretiminden kendini soyutlaması ve yaptıklarının sonucunun beğenilmesini beklemekten vazgeçerek bir hayale kapılmışçasına üretmesi gerekir.


[1] Zen ve Okçuluk, s. 5.

[2] S.90

[3] S. 41

[4] S.57

Yorum yapın