Çocukluğum küçük bir sahil kasabasında geçti benim. Yaz mevsiminde bir hareketlenme, kalabalık olsa da kışta biz bize kalırdık. Herkesin herkesi tanıdığı şirin bir beldeydi orası. Özellikle yaz mevsiminde deniz-bisiklet-top üçgeninde bütün gün (farkında olmadan) spor yapardık. Doğal olarak kilo sorunu, obezite gibi tehlikelerle karşı karşıya değildik. Zaten beslenmemiz de fast-food kültürüne dayalı değildi. Toprak ana bize ne sunarsa keyifle yerdik. Günümüz çocuklarında ev-okul ve şimdiki adıyla etüd merkezleri arasında bir sıkışmışlık söz konusu. Telefon-tablet-bilgisayarsa tek eğlenceleri… Beslenme konusunda da bizim kadar şanslı değiller. Hızla geçen yaşamlarında bu hıza ayak uydurabilmek için aralarda yine hızlı bir şekilde besleniyorlar. Sonuçta “obezite” ile karşı karşıyayız.
Şöhret Doğruyol Sağbaş, Epsilon Yayınları tarafından yayımlanan “Ütopyaya Yolculuk” adlı kitabında bu konu üzerine müthiş bir şekilde eğilmiş. Renkli ve kalın ciltli kapağı ile de dikkat çeken bir kitap.
Kahramanımızın adı Mavi. Tam da günümüz çocuk tipine uyan; obez, tatminsiz bir çocuk. Ve bir o kadar da şımarık! Dilediği her şeyin hatta dilemediklerinin bile anında gerçekleştirilmesine alışmış. Dünyanın sadece yaşadıklarından ibaret olduğunu düşünüyor.
Mavi, bir gün babasının işyeri olan DUAM’e (Derin Uzay Araştırmaları Merkezi) gider. Etrafı merakla incelerken bir yandan da hamburgerini yemektedir. Hamburgerden düşen turşuya basınca Mavi’nin ayağı kayar, kolu yanlışlıkla bir düğmeye çarpar. İşte ne olduysa bundan sonra olur. Ütopya’ya yolculuk başlar.
Mavi, istem dışı bu yolculuğunun sonunda vardığı yerde Kitap adında bir kızla tanışır. Kitap, turuncu saçlı güzel bir kızdır. Mavi, öyle bir yerdedir ki güzelliklere hayran olmamak elde değil. Oksijen Parkı, Ağaç Ev, Bisiklet İstasyonu, Zeplin Yolculuğu, Eğlence Şehri, Hayvan Şehri gibi kavramlar Mavi’nin çok yabancı olduğu ve duyduğunda şaşırtan kavramlar. Bizim için değilse de günümüz çocukları için tuhaflık olarak nitelendirilebilecek şeyler de var burada. Fakat tüm bu tuhaflıklara rağmen herkesi olumlu etkileyebilecek huzur, iyilik ve bilgeliğin hâkim olduğu bir dünyadır burası. Burası Ütopya!
Çocuklar için ütopik bir dünya olsa da bizim kuşak için çocukluktan öte bir şey değildir aslında. Öyle ya hangimiz ağacın dalları arasına bir ev yapıp da kendimizi dış dünyadan soyutlamadık orada? Hangimiz, çevremiz AVM’lerle örülmemiş olan günlerde eğlenmek için parklara akın etmedik? Hangimiz bisikletimizin pedallarını hiç düşünmeden özgürlüğümüze çevirmedik? Şimdi bunlar yok artık. Mümkün olamıyor. Eğlence denince AVM’lerdeki oyun parklarını anlayan, ağaç evi bırakın ağacın kendisini göremeyen bir kuşak yetişiyor. Bisiklet mi? Sokaklarımız o denli daraldı ki, bisikletler balkonlarda çürümeye terk edildi. Kendimizden biliyorum. Dört yıl önce oğlumuz büyüyor diye bir heves aldığımız bisiklet, kentin göbeğinde yersizlikten kullanılamayıp pasa teslim olmuş durumda, balkonda.
Yeniçağın yenilikleri içerisinde boğulmuş nefes alamıyorken bu kitap çok iyi geldi. Bir umut oldu. Çocukları böylesi bir dünyanın var olabileceğine inandırması, özendirmesi, heveslendirmesi açısından önemsedim “Ütopyaya Yolculuk”u. Adını okuyunca sanki Amerikan filmlerindeki gibi uzay çağını, biyonik insanları konu edineceğini düşünebilirsiniz. Ama değil. Ütopya bizim çocukluğumuzmuş meğerse.
Şöhret Doğruyol Sağbaş, Mavi ile Kitap’ın dünyasını keşfetmeye, hayata karşı bakış açınızı değiştirmeye, sıradanlıklardan sıyrılmaya çağırıyor sizi. “Ütopyaya Yolculuk” on sekiz saatlik bir eve dönüş serüveni. Dönmek mi iyi, kalmak mı? Onun yanıtını da okuyunca verin!
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (1 Ağustos 2016)