Yazdığı birbirinden güzel ve renkli çocuk kitapları, karikatür ve tiyatro oyunlarıyla tanıdığımız Behiç Ak, bu kez yetişkinler için yazdığı kitabıyla karşımıza çıkıyor. İlk kez 2008 yılında yayımlanan Uyku Şehir, Günışığı Kitaplığı etiketiyle geçtiğimiz aylarda yeni baskısıyla raflardaki yerini aldı. Yazarın yine yetişkinler için kaleme aldığı Yıldızların Tembelliği adında bir de öykü kitabı bulunuyor.
Bir şehir ki nice yaşamlar yürümüş yokuşlarında…
Kuşaklar arasında hayatı ve şehirleri kullanma şekilleri arasında fark vardır. Şehri bir çember gibi düşünürsek ve en eskiler merkezdeyse, eski sadece yaşlı demek değildir, buna bir nostalji meselesi olarak da bakılabilir. Suya atılan taşın dalgaları gibi; en yeniye, en trende doğru, dışa doğru açılır şehir. Her bir yaşayanın elinde aynı şehir haritası olsa da sanki hep başka yolları kullanır, birbirleriyle karşılaşmaz, çoğu kez sonsuz sokaklarda kaybolurlar.
Eskiler merkezlerde, kültürel ve tarihi ortamlarda konumlanırken, yeniler çevreye doğru yayılır. Korunaklı, lüks site yaşamları çok ahenkli ve cazip görünse de bir o kadar da yalnızlık ve kendi başınalık demektir. Aslında buradaki yaşamlar da adı tam konmasa da merkezdeki sıcak yuva özlemine kapılıp kurulmuştur.
İç içe geçmiş yalnızlıklar
Behiç Ak’ı yetişkinler için yazdığı bir kitapla okumak açıkçası heyecanlandırdı beni. Anlatılarında âdeta ete kemiğe bürünen ve renklenen İstanbul, birbirinden komik ve eğlenceli kahramanları, çizimleriyle aklımda yer eden yazar yine yanıltmadı beni. Üçe bölünmüş ve iç içe geçmiş bu romanda kuşak çatışması İstanbul’u merkezine alarak anlatılmış.
Kitapta tarihlere yer verilmemiş olsa da hangi hayatın hangi kuşağa ait olduğunu açıkça anlayabiliyoruz. Mekânlar, yaşam şekilleri, yapılan tercihler, şehir ile aralarına koydukları mesafe ya da mesafesizliklerden tanıyoruz onları. Üç kuşak birbirinden tamamen kopuk gözükse de birbirine, adına sevgi diyemeyeceğimiz garip bir duyguyla bağlı. Ama bu bağ onları yine de bir araya getirmiyor. Her biri, bir öncekinin yapmadığı, sağlayamadığı, yarım bıraktığı yerden hayatı yaşamaya çalışıyor. Mümkün müdür bu, kolay mıdır? Kitabın sonunda anlıyoruz ki şehir çemberinin merkezinden en sonuna kadar yara bere almadan yürümek kadar imkânsız ve zordur bu durum…
Şöyle diyor kitabın arka kapağında: Rolünü arayan, evini, sokağını sorgulayan, hep ötekini suçlayan üç kuşaktan kahramanlarının iç içe geçmiş, birbirini tamamlayan hikâyeleriyle sessiz hesaplaşmalarını dile döküyor.
Behiç Ak kitabında, 60-70 yıllık bir süreçte şehirlerde ve insan hayatlarında yaşanan değişim ve dönüşümleri, üç kuşak ve üç hayat üzerinden, üç ayrı bölümde ince ince anlatıyor. Yaptığı tespitler, nostaljik dokunuşlar ve yadsınamaz gerçeklerle bizlere de bir okuma şöleni yaratıyor.
Babası bütün bir şehirle ona karşı bir ittifak içine girmiştir sanki. Onun İstanbul’u farklıdır. Daha mavi, daha yavaş, daha çok deniz kıyısı, daha çok köpüğü, daha çok zamanı, daha çok martısı, kırlangıç kuşu, serçesi, kumrusu, daha çok vapuru, daha çok sandalı olan, daha çok yürüyen, çok daha eski, hafıza kaybına uğramamış bir şehirdir.
edebiyathaber.net (23 Mart 2024)