“Tuhaf bir yüzyılın başlangıcındayız” diyor Amin Maalouf. Gerçekten de “tuhaf” oldu bu yüzyılın ilk on dört yılı. Bitmek bilmeyen savaşlar dönemini yaşıyoruz. Aklımızın almadığı şiddet gösterileri, cinayetler, etnik kıyımlar…
Rojava, Kobani, Filistin ve neredeyse Orta Doğu’nun tamamı ateş altında. Geleceği olmayan bir coğrafyaya bürünüyor bu topraklar. Çocuklar ölüyor, kadınlar ölüyor. Biraz şanslı gibi görünenler de göç ederek köklerinden kopuyorlar.
Göç olgusu her zaman içimi acıtmıştır. “Göç” sözcüğünü duyduğumda gözü yaşlı kadınlar gelir gözümün önüne. Hüzünle bakan ama ışıldayan gözlerle çocuklar. Sıkıntıdan, çaresizlikten omuzları çökmüş, kararmış yüzünde kirli sakalıyla babalar…
Shaun Tan’in “Uzak” adlı kitabını da elime aldığımda tüm bu düşünceler geçti aklımdan. Çarpıcı, sarsıcı bir grafik roman bu kitap. Ya da başka bir ifade ile içerisinde hüzün barındıran, çaresizlik barındıran, acı barındıran bir albüm.
Kapağı açar açmaz bir hüzünle sarmalanıyorsunuz zaten. Tamamı elle çizilmiş olan resimler öyküye bir sıcaklık, yalınlık ve gerçeklik katmış. Aslına bakarsak anlatılan da gerçek bir öykü zaten. Edebiyatın, yaşamın kendisi olduğunu da düşününce yadırgamak olası olmuyor, masalsı gerçekliği.
Kitapta, göçmen bir babanın geride bıraktığı ailesiyle daha güzel gelecek kurma hayalini gerçekleştirmek için bilinmedik, uzak diyarlara yaptığı yolculuğu ve yeni topraklarda geçirdiği uyum sürecini anlatıyor Tan. Ve bir röportajında şöyle diyor: “Hepimiz az çok yalnız ve yabancıyız ve bunun üstesinden gelmeye çalışıyoruz.”
Güçlü görsel anlatımıyla adından söz ettirmiş olan sanatçı, 2011 yılında Astrid Lindgren Ödülü’nü ve “Kayıp Şey” adlı kitabından uyarlanan animasyonla Oscar almıştır. “Uzak” adlı bu çalışması da Desen Yayınları tarafından yayımlandı. Çocuk kitabıymış gibi görünse de sadece böyle görünüyor diyebilirim. Çocuklardan daha çok yetişkinler için aslında bu kitap/albüm. Vicdanları körelmiş yetişkinler için! Elitist düşünceye sahip, duyarsız insanoğlu bu albümü özellikle görsün ve fikirlerini vicdanında yargılasın isterim.
Tam da Suriye’den biçare insanların hayatlarını geride bırakıp, her şeyin yabancı ve geleceklerinin bilinemediği, kendileri için gizemli bir ülkeye belki de yarı çıplak belki de aç biilaç yolculuk etmeye mecbur bırakıldıkları bir zamanda, bu kitabı ellerine alıp harika çizimler aracılığı ile bu insanların yaşadıklarını belki bir nebze anlayabilirler bu kitapla. Kanlı canlı gerçeğini görüp ikna olmayanlar resimlere bakarak ikna olurlar mı bilemiyorum fakat bu kitap her göçmenin, her sığınmacının, yurdundan edilmiş herkesin olduğu gibi onların da hikâyesidir.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (30 Eylül 2014)