Var olmamanın dayanılmaz hafifliği | Can Öktemer

Haziran 6, 2021

Var olmamanın dayanılmaz hafifliği | Can Öktemer

Hayaletler öyle de böyle şimdiye sızarlar. Onların bu yazgılarının ardında tamamlanmamış hikâyelerini nihayete erdirme arzuları vardır. Hikâyeler ancak bir bütüne tamamlanınca yaşam huzura kavuşabilir zaten. Türkiye edebiyatının nevi şahsına münhasır isimlerinden Oğuz Alplaçin namı değer Hayalet Oğuz’un da hikâyesi bu tanıma uyan cinsten. Kendisi 1950’li yılların bohem Beyoğlu atmosferinden günümüze kadar uzanan hatta sızan bir hikâyenin kahramanı… Ahmet Oktay, Arif Keskiner (Çiçek Arif), Aziz Nesin, Bülent Oran, Demir Özlü, Duygu Sağıroğlu, Ece Ayhan, Erden Kıral, Ergin Ertem, Ertem Eğilmez, Halit Kıvanç, Metin Eloğlu, Oğuz Aral, Onat Kutlar, Selahattin Hilav, Tezer Özlü, Yılmaz Güney  gibi isimlerin masalarının kıdemli konuğu. Lafını esirgemeyen, hayatı kendi kuralları göre yaşayan biri.

Oğuz Alplaçin, hem yaşam tarzı hem de edebiyata yaklaşımları bağlamında Türkiye edebiyat tarihinde önemli bir yerde yer alan 1950 kuşağı içerisinde yazdıklarından çok yaşam tarzıyla bilinen birisi. Mülkiyetten ve yazar egosundan uzakta, tüm hayatı boyunca varlığını görünmez kılıp ama yine de bir yerlerden bir şekilde insanın karşına çıkabilecek personanın sahibi. Hayalet’in maddi dünyadan bu nedenli uzak olması, varlığını silikleştirmesi, ürettiklerinden çok karakteriyle tanınır olması sebebiyle öyküsü kendisinden sonrada devam etmiş ve neredeyse mitolojik bir anlatıya dönüşmüştür. Ve her mitolojik anlatı gibi Hayaletin de hikâyesi zaman içerisinde farklı şekilde dile gelmiştir. Onun adımlarının geçtiği Beyoğlu Sokaklar’ı, meyhaneler, satıra araları, şiirler, öykülerin içerisinde hikâyesinin bir parçası vardır.

Temas ettiği her insanda her mekânda iz bırakan Hayaletin hikâyesini unutturmamak için onu tanıyan Tezer Özlü, Leyla Erbil, Sezer-Orhan Duru gibi isimler onu satırlarına taşımışlar. Hayalet’e bir kimlik kazandırmaya çalışıp onun öyküsünü zamansız kılmaya çalışmışlardır. Oğuz Alplaçin hakkında bugüne kadar yazılmış en kapsamlı çalışma ise geçtiğimiz günlerde yayımlanan Kaya Tanış’ın Burası Orası Değil isimli kitabı olduğunu söyleyebiliriz. Tanış, uzun yıllara yayılan bir emek ve iz sürmeyle varlığı ve yokluğu bir olan Hayalet’in peşine düşmüş. Gizemli bir maceranın peşinde dedektif gibi tozlu arşiv raflarında ondan bir iz aramaya çalışmış, geçtiği sokaklardan yürümüş, yaşadığı şehirlere uğramış, Hayalet’i tanıyanlarla hasbihal ederek ona bir kimlik kazandırmaya çalışmış.

Tesadüfler ve bir dizi karşılaşmalar Hayalet ve Kaya Tanış’ı yan yana getirmiş olduğunu söyleyebiliriz. Hayalet’in Kaya Tanış’a musallat olmaya başlaması üniversite yıllarına dayanıyormuş. Tanış, o yıllarda Tezer Özlü’nün öyküsünde adını ilk defa duymuş. Okul sonrası sahaflarda çalıştığı dönemlerde ise başka hikâyelerde Hayalet karşısına çıkmaya başlamış. Yazar, onun hikâyesini araştırdıkça kendi yaşamıyla onunkiyle paralelliklerin de olduğunu fark etmiş. Zaten, kendi yansımamızı bulduğumuz başka hayatlar bize en çok dokunmaz mı? Bu tuhaf karşılaşmalar silsilesi Kaya Tanış’ı uzun soluklu başka bir yolculuğa çıkarmış. Her satır aralığında, her sokak başında ondan bir iz aramış. Yazar, kentlerin, sokak isimlerinin, resmi tarihin alt üst ettiği anlatılar, mekanların da hayaletlere dönüştüğü bir ülkede Hayalet Oğuz’un peşine düşerken kısa memleket tarihiyle karşılaşmadan da durmamış. 6-7 Eylül pogromundan sonra Beyoğlu’nun değişen tarihi, sokak isimleri arasında fısıldayan başka hayaletler arasında, geçmişin izine düşmüş. Kitabı da yıllar içerisinde böyle tamamlamış.

Kim bu hayalet?

Geçmişi hiç bilinmeyen, lakabı Hayalet olan birisinin yaşamın kronolojiye bağlamanın çeşitli zorlukları var haliyle. Kaya Tanış da kitap boyunca bunun zorluklarını yaşadığını anlatıyor. Sezer ve Orhan Duru’nun O Pera’daki Hayalet kitabı, arşiv taramaları, tanıklardan toplanan ufak izler Hayalet’in gizemli hayatının bir kısmının aydınlanmasını sağlamış. Tüm bohem yaşamına, mülkiyet karşıtı bir duruşa sahip olan Oğuz Alplaçin, aslında varlıklı bir aileye mensupmuş. Annesinin nedeni halen tam bilinmeyen bir şekilde evi terk etmesiyle tüm hayatı boyunca taşıyacağı bir yaraya sahip olmuş. Babasının gazeteci yazar Nezihe Aras’ın ablası Samiye Hanım’la evlenmesiyle birlikte Ankara’ya taşınırlar. Ankara’da dönemin koşullarına göre lüks ve şatafatlı bir evde yaşamaya başlamışlar. Üvey evlat olması, öz annesinin kendilerini terk etmesi ve yeni taşındıkları evin maddiyat temelli kuralları Oğuz Alplaçin’in “Hayalet”e dönüşmesindeki en büyük nedenlerinden başında gelmiş. Ufak yaşlardan Ankara’daki evden, kurallardan ve maddi dünyadan kaçarak İstanbul’a gelmiş. Burada Tanış’ın aktardığı gibi nasıl öğrendiği meçhul İngilizce bilgisi sebebiyle çeviriler yapmaya, edebiyat dünyasına “sızmaya” başlamış. Yayınevlerinde çalışmış, mizah dergileri için fırkalar öyküler yapmış. Edebiyat dünyasında en büyük tanınırlığını ise yaptığı çevirilerle elde etmiş. Özellikle o dönemin popüler eserlerinden sayılan avantür, polisiye macera serisi Mayk Hammer çevirileri onun önemli geçim kaynağı olmuş. Bugün için klasik sayılabilecek yazarların yapıtlarını çevirmiş. Şiirler, hikâyeler yazmış. Senaryo kitapları çevirmiş, Yeşilçam’a “sızmış” Bülent Oran’la yüzlerce senaryo yazmış. Yeri gelmiş yardımcı yönetmenlik de yapmış. Lakin tam da onun karakterine uygun bir şekilde buralarda uzun soluklu kalmamış. Hem maddi kaygılar hem de yaşam tarzı sebebiyle yol ayrımına girmiş.

Geçmişinden konuşmaktan kaçınan biri olarak Hayalet yazdığı, çevirdiği tüm metinlere bir şekilde sızarak, hikâyesinden parçalar, izler bırakmış. Mayk Hammer çevirilerinden bazılarına kendince eklemeler yapmış örneğin; bu eklemelerde ailesinden, kendisinden mutlaka parçalar olmuş. Benzer şekilde, hem mizaç olarak hem de yazar olarak mizaha yakın olması da Kaya Tanış’ın kitapta belirttiği üzere onun geçmişi örten kalkan vazifesi sağladığı kadar, hikâyesini anlattığı mecralar olmuş. Yani Hayalet için mizah en iyi savunmadır anlayışı hakimdir. Belki de tüm bu girişmler onun iletişim kurma, anlaşılma biçimidir çabasıdır. Yazarlık onun için bir anlamda kimliğini açık ettiği mecralar olmuş. Yine Tanış’ın da belirttiği üzere her çeviride başka isim kullanması hem onun “Hayaletliğinin” bir parçası hem de kimliğini deşifre eden bir tutum olmuş.  Kaya Tanış’ın ona bir kimlik kazandırma çabaların da bu hiç şüphe yok ki bu izler önemli ipuçları olmuş.

Var olmak, beğenilmek, fark edilmek, onaylanmak gelip geçici dünyada birçoğumuzun kıymet verdiği şeyler. Sırf bu yüzden var olduğumuzu çevremize ispat etmeye çalışıyoruz, gürültü çıkarıyoruz, kalabalık içerisinde elimiz yukarıda zıplıyoruz. Suretler, personlar geçidine dönüşen sosyal medyada çağında ise bu görünme hali daha da başka boyuta evrildiğini söylemek mümkün. Üstelik çok azımız iddia ettiğimiz kişiyiz. Pürüzsüz bir şekilde inşa ettiğimiz kimliğimiz, hayatımızda tutarlı olmayı yine çok azımız becerebiliyor. Hayalet ise, iddia ettiği kişi olabilmeyi başarmış,  tüm cesaretiyle var olmamayı, mülk edinmemeyi tercih etmiş birisi. Varlığın içerisinden gelip, geride kendisinden hiçbir iz bırakmak için çabalayıp, mülk, para, aile sahibi olmamayı tercih etmiş. Devletin ve yerleşik tüm kültürel sınırların dışına çıkmış. Resmiyete diklenmiş, üzerine biçilen kimliği, sınırları her şeyi yırtıp atmış.

Metinlerin içerisine nasıl sızdıysa, başkalarının da hayatına, evlerine sızmayı başarmış. Kaldığı her evde kısa misafirlikler yapıp, kendi yoluna devam etmiş. Bir Hayalet olarak yıllar içerisinde edebiyat dünyasında onu bu denli unutulmaz kılan da tuhaf bir şekilde yazdıklarından ziyade kendi özgü kişiliği olmuş. Herkesin hayatın pozunu kestiği bir dünyada o bizzat o tribi yaşamış. “Köklerin”, kimliklerin, tanınırlığın her şeyden önemli olduğu bir yerde köksüz, aidiyetsiz olabilmeyi başarmış. Bunu da varlığını göstererek değil bizzat saklayarak yapabilmiş. Gökyüzünde süzülen bir şeytan tüyü gibi var olmamanın dayanılmaz hafifliği içinde dünyadaki zamanını tamamlamış. Lakin tümüyle Hayalete dönen imgesi ise zamansız bir şekilde sokaklara, kelimelere, anılara sızmaya başarmış.

Kaya Tanış, Burası Orası Değil kitabında zor bir işin altından kalkarak Hayaletin peşine düşmüş. Onu canlı kanlı yaşayan bir karaktere dönüştürmüş. Görünmeden yaşamaya çalışan birini görünür kılmanın ikilimine de düşmüş zaman zama. Yazar, Hayalet’in sızıntılarının bir benzer metne sızarak da kitabı klasik bir biyografi anlatısından uzak tutmuş. Böylelikle Tanış’ın hayat hikayesiyle paralellik kurduğu, onu zaman içerisinde takıntı haline getirdiği Hayalet’le bizzat hasbihal etmiş olmuş. Bununla beraber Kaya Tanış kitaba, Hayalet Oğuz’un külliyatını, (Türkiye’de yazılan ilk Rock’n Roll kitaplarından) Rock’n Roll kitabının da koyarak onun bugüne kadar biraz göz ardı edilen yazarlığını da kimliğe büründürerek üzerine konuşulması için bir alan açmış. Oğuz Alplaçin’in külliyatında kitapta derli toplu (Hala kayıplar olabilir tabii) bir hale getirilmesi onun tüm dağınık gibi görünen yaşamında aslında ne kadar çalışkan olduğunu, yazar ve çevirmen emekçisi olduğunu göstermesi bakımından da anlamlı. En nihayetinde bunları görünür olabilmek için de yapmamış olması da onun hikayesini daha anlamlı kılıyor.  Burası Orası Değil, Hayalet’in bohem olarak portresi, kısa memleket tarihi, hafızası, halen daha devam eden hikayenin bir bölümü; 46 yıllık 46 kiloluluk dev bir yaşamın hikayesi.

edebiyathaber.net (6 Haziran 2021)

Yorum yapın