Varlık dergisinin “İletişim Çağında Yalnızlık” temalı 1400. sayısı çıktı.
Tanıtım bülteninden:
Dosya: “İletişim Çağında Yalnızlık”: İlknur Doğu Öztürk, Burcu Zeybek, Canan Arslan, Bilgehan Ece Şakrak, Zeynep Genel
“Kuru Otlar Üstüne” ve Nuri Bilge Ceylan Sineması: Hilmi Yavuz, Asuman Gül Biçen, Feridun Andaç
6 Şubat Depreminin Ardından: Yıkım, Yaratım, Dayanışma (I): Esra Yıldız, Edip Yeşil, Ali Uğur Ummo, Lal Laleş
Yazı: Kadın Çalışmalarında Konum Politikası Kavramı Hakkında (Fatma Fulya Tepe) – Heidegger ve Şiir (Tahir M. Ceylan) – Müzik Sanatı: Başak Günak ile Söyleşi (Fatma Berber) – Türkçe Günlükleri (Feyza Hepçilingirler) – Fikret Adil’in Hikâyeciliği (Erdem Danış) – Çocukluk ve İlkgençliğin Yaban Yurdunda Bir Şair: Metin Cengiz (Halim Şafak) – Uluslararası İlişkiler Nasıl Anlatılır: Pınar Bilgin ile Söyleşi (Mine Bican) – Kanı Balla Yıkayan, Balına Kan Karıştıran Bosna (Çiğdem Ülker) – Rüzgâr Odası (Yavuz Özdem) – Yeni Şiirler Arasında (Şeref Bilsel) – Yeni Öyküler Arasında (Jale Sancak)
Öykü: Kemal Ateş, Ercan y Yılmaz, Gaye Keskin, Ali Karadağ
Şiir: Hilmi Yavuz, Arife Kalender, Osman Serhat Erkekli, Tuğrul Keskin, Zeynep Arkan, Furkan Eren Ekici, Bahar Faris, Sema Ayşe Mercan, Serkan Topçu
Desen: Özge Ekmekçioğlu
Kitaplar Arasında: “Mürekkep Lekesi” – Mihail Şişkin (Hande Balkız) – “Gülüş Türkmen ile “Duygu Uygarlığı” Üzerine Söyleşi (Faruk Turinay) – “Dervişin Kulağı” – Doğukan İşler (İlayda Demirok) – Feride Çiçekoğlu ile “Milföy ve Arkadaşları Üzerine” Söyleşi (Burak Süme) – “Rastlantının Böylesi” – Metin Ağaçgözgü (Emre Dirim) – Ertuğrul Özüaydın ile “Karakırmızı” Üzerine Söyleşi (Zerrin Saral) Edebiyattan resme, felsefeden sanat tarihine, fotoğraftan sinemaya geniş bir alanda yazılar, söyleşiler yayımlayan Varlık bu ay da Çağdaş Sanat, Müzik Sanatı, Türkçe Günlükleri, Nasıl Anlatılır, Yeni Şiirler / Öyküler Arasında köşeleri ve son çıkan kitapların tanıtıldığı Kitaplar Arasında bölümüyle okurlarıyla buluşuyor.
Editörden
Varlık dergisinin Haziran 2024 sayısının dosya konusu, “İletişim Çağında Yalnızlık”. Dosyamıza katkıda bulunan yazarlar ise İlknur Doğu Öztürk, Burcu Zeybek, Canan Arslan, Bilgehan Ece Şakrak ve Zeynep Genel.
İlknur Doğu Öztürk, “İletişim/sizlik: ‘Anlatan İnsan’ın ‘Prosumer’a Dönüşümünde Yalnızlığa Gönüllü Olma Hikâyesi” başlıklı yazısında dijital çağda dönüşen iletişim biçimlerinin insanın toplumsal yönünü hangi açılardan sakatladığını inceliyor. Yankı odalarına hapsolan, dinlemeyi değil sadece görüşünü dile getirmeyi önemseyen, kendini artık bir toplumun parçası olarak tanımlamayan, iletişim krizinden kaçınarak yalnızlığa gönüllü olan birey için sosyal ağların bürokrasiyi ortadan kaldırmasının, uzakları yakın kılmasının ne anlamı olabilir?
Burcu Zeybek, “Nefret Söylemi Tartışması ve Siyasi Kutuplaşma” konusunda sosyolojik ve felsefi yaklaşımların bir özetini sunduktan sonra Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, tek partili dönemden çok partili döneme Türkiye’de kutupların temel dayanağı olan unsurlar üzerinde duruyor ve “Kutuplaşma insanın daha temelde yer alan duygusal ve güdüsel tarafına hitap eder. Bu yüzden rasyonel ve gerçekçi bir siyaset yürütmeye ve taraflar arasında hakkaniyeti gözetmeye çalışanlar, müzakere ve işbirliğine olumlu bakanlar, yani ılımlılar her iki taraftan da saldırıya uğrar veya yok sayılırlar. Sıklıkla iki tarafça da karşı tarafın adamı olmakla suçlanırlar,” diyor.
Canan Arslan, “Dijital Çağda Bireysel Tüketilen Sanat Pratikleri ve Sosyal İzolasyon” başlıklı yazısında “Dijital sanat platformları, izleyicilere sanat eserleriyle daha etkileşimli bir deneyim sunarken, bu etkileşimin gerçek dünyadaki sosyal bağları nasıl etkilediği üzerine önemli bir soru işareti oluşturur,” diyor ve dijital mecralarda daha fazla sanat eserine ulaşsak da eserlerle yüzeysel ve kısa süreli ilişki kurduğumuzu, ayrıca topluluk duygusunu zayıflatan bir izolasyona maruz kaldığımızı, bunun da demokratik katılımı azalttığını vurguluyor.
Bilgehan Ece Şakrak, “Sinemanın Yalnız Flanörleri: Dijital Dönüşüm ve Seyir Kültürü” başlıklı yazısında hem sanat hem de kitle iletişim aracı olan sinemanın büyüsünü, salonlardan evlere çekilen film izleme deneyiminin bireyler üzerindeki etkisini ve dönüşen flanörlük kavramını sorguluyor. Medyanın kamusal yaşamın yükselişi ve çöküşüyle özel bir ilişkisi bulunduğunu belirttikten sonra, “Elektronik iletişim, kamusal yaşam düşüncesine son verilmesini sağlayan unsurlardan biridir; toplumsal grupların birbirlerine ilişkin bilgi birikimlerini üst düzeyde artırırken, fiili yani somut bağlar kurmayı gereksizleştirir ve toplumsal etkileşimlerden çekilme yönünde kültürel itkiler oluşturur,” diyor.
Zeynep Genel, “İkinci Oyuncu da Hazır: Sosyal İletişimde Oyun Zamanı” başlıklı yazısında genellikle olumsuz bakılan, bireyleri dünyadan soyutladığından şikâyet edilen çevrimiçi oyunların –birçok bilimsel araştırmanın sonuçlarına dayanarak– “karakterler arası diyaloglar ve grup içi görevler sayesinde genç oyunculara empati ve iletişim kurma becerileri kazandırması”, “ileri yaş bireylerde bilişsel işlevleri ve hafızayı desteklemesi” gibi olumlu özelliklerini sıralıyor. Ama hemen sınırdaki sosyal izolasyon, depresyon ve anksiyete gibi tehlikelere de işaret ediyor ve “Güney Kore gibi bazı ülkeler, oyun bağımlılığını ulusal bir sağlık sorunu olarak tanıyıp, geniş çapta kampanyalar ve tedavi merkezleri kurarak bu konuda önlemler alıyor,” diyor. Dolayısıyla şöyle bir soru çıkıyor karşımıza: Oyunlarda insanlarla buluştuğumuzu sanırken büyük bir yalnızlığa mı sürükleniyoruz?
91. yılımızı dolduracağımız Temmuz sayımızda buluşmak üzere.
edebiyathaber.net (29 Mayıs 2024)