Henry James’in kaleme aldığı “Aspern’in Mektupları’’ son derece dingin bir novella olarak karşımıza çıkıyor. Olay akışı, 19. yy sonlarını yansıtan Venedik manzaraları esintisiyle eski, virane bir saray ve bahçesinde geçer. Kişiler ise bir editör, yaşlı bir kadın ve onun oldukça yaşlı teyzesinden ibarettir.
Sade bir mekân ve az sayıda kahramanlar arasında kurulan olay örgüsü, Jeffrey Aspern’in gençliğinde sevdiği kadına yazdığı mektupların peşine düşen eleştirmen ve biyografi yazarı başkahramanın bu konudaki çabaları üzerine kurulu. Başkahramanın tek amacı, hayranı olduğu Aspern’in anısına, yaşamına dair katkıda bulunmaktır.
Kurgunun sadeliği, düğüm bölümünün ve merak unsurunun novellanın sonuna dek sürmesine engel değil. Bu özelliğiyle okuru yormadan ve sıkmadan dingin bir atmosferin içinde bir okuma yolculuğuna çıkartıyor “Aspern’in Mektupları’’.
Evlerinde yıllardır münzevi bir yaşam süren ve neredeyse hizmetlilerinden başka kimseyle görüşmeyen teyze – yeğeni, yazar şöyle tasvir eder: “Böylesine şiddetli bir gözlerden uzak yaşama peşin hükmüyle hiç karşılaşmamıştım; bu sessiz kalmanın da ötesindeydi -avlanmış yaratıkların ölü taklidi yapmalarına benziyordu. Bu iki hanımın ziyaretçileri ve dünyayla bağlantıları yok görünüyordu.’’
Yeğen Miss Tita’nın, kiracıları konumundaki kendisinden yaşça çok genç olan editöre duyduğu platonik aşk, olay akışı boyunca geçmişte Jeffrey Aspern’in, teyzesi Miss Bordereau’ya duyduğu aşk dışındaki tek sevgi bağıdır. Tutkulu bir aşk yerine bir yazarın edebî tutkusunun ön planda olduğu, bariz entrikalar yerine kibar çekişmelerin öne çıktığı kitap, sadeliğiyle kendine özgü bir tarzı yansıtıyor. Ana sahne, kurnaz bir yaşlı kadınla yeğeni gibi dış dünyadan kopmuş iki zorlu kadının arasında amacına ulaşmayı neredeyse sabit fikir haline getirmiş editöre ait. Öyle ki bu, çevresinden; “O mektuplarda evrenin bilmecesinin çözümünü bulmayı umduğunu sanacaklar,’’ tarzında yorumlar almasına neden olacak denli güçlü bir takıntı, belirlenmiş tek mesleki hedeftir.
Bir edebiyat âşığının, iki yaşlı kadını ikna ederek ellerinde olduğuna inandığı Aspern’e ait mektupları ele geçirmek için verdiği psikolojik savaş, dozunda ve tatlı bir gerilim oluşturuyor: “Yaşlı kadınlara zambaklarla saldıracaktım – kalelerini güllerle bombalayacaktım. Yığılmış karanfillerden oluşan dağın baskısına kapıları boyun eğecekti.’’
Henry James’in, sade üslûbu ile aktardığı anlatım tarzının okurun dikkatini çekmemesi imkânsız gibi görünüyor: “…çalıştım, bekledim, düşüncelere daldım, ümit ettim, altın saatler akıp gitti, bitkiler ışığı emdi, gizemli eski saray solup ardından gün biterken parlamaya başladı, nihayetinde kâğıtlarım Adriyatik’ten esen rüzgârla hışırdadı.’’
Venedik meydanlarının, sokaklarının ve gondollarının eşlik ettiği tasvirler, okuru olayların dışına sürükleyerek zihinsel bir şölen sunuyor: “Florian kahvehanesinin önünde oturuyor, dondurma yiyor, müzik dinliyor, tanıdıklarla sohbet ediyordum: Masaların oluşturduğu büyük küme ve küçük iskemlelerin dalgasız sakin bir gölü andıran Piazza’ya adeta bir kayalık çıkıntı gibi uzandığını gezmiş olanlar anımsayacaktır.’’
Kitap boyunca nesline göre oldukça uzun bir süre hayatta kalmış yaşlı kadının ruh durumu ve davranış tarzı ustalıkla ele alınmış. Öyle ki yaşlı kadının rolü, yeğeni Miss Tita’nın önüne geçiyor. Henry James’in bilinçakışı akımının öncülerinden olduğu ve romanlarında genellikle kahramanlarının sosyopsikolojik yapılarına ağırlık verdiği düşünüldüğünde bu eserindeki kahramanı üzerinde de titizlikle çalıştığı ortaya çıkmaktadır.
Yazarın, yaşlı kadının mektupları kendisine teslim etmeme konusunda gösterdiği direnci ve bu konudaki kendi takıntısını okura yansıtma tarzı, anlatıdaki duyguların içtenliği yansıtma başarısına bir örnek olabilir: “Gün içinde keşke Aspern’den kalanlardan hiç haberim olmasaydı dedim ve… benim başıma gelen bu bela, en ölümcül insan çılgınlığı olan ne zaman durmamız gerektiğini bilmemenin haklı cezasıydı.’’
Viktor Bensusan çevirisiyle Sia Kitap’tan çıkan “Aspern’in Mektupları’’ ilk kez 1888’de The Atlantic Mentley Dergisi’nde yayımlanarak aynı yıl kitap olarak basımı yapılmış. Henry James’in, sinemaya da uyarlanan kitabını Byron’un mektuplarından ilhamla kurguladığı bilinmektedir.
Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (10 Haziran 2021)