Yirminci Yüzyıl’ın ütopya/distopya yazınına baktığımızda, Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya eseri öne çıkar. Huxley, distopik bir gelecekteki toplumu ele alarak insanın özgürlüğü ve kimliği üzerine derin düşünceler sunar. Benzer şekilde, George Orwell’ın 1984 adlı eseri de totaliter bir dünyanın tasvirini içerir ve bireyin devlete karşı direnişini konu alır. Yirminci Yüzyıl’ın ütopya ve distopya yazını, Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451 eseriyle de zenginleşir. Bradbury, kitap yasaklarının olduğu bir toplumda bireyin düşünce özgürlüğüne duyduğu arzuyu mesele eder. Bu yazarlar, farklı ütopya ve distopya tasvirleriyle insan doğası, toplum ve özgürlük gibi evrensel konulara Yirminci Yüzyıl’ın özgün perspektiflerinden bakarlar; okuyuculara, kendilerini bekleyen gelecek hakkında peşin bir deneyim sunarlar.
Barrhus Frederic Skinner’ın Walden İki eseri de geçtiğimiz yüzyılda kaleme alınan sayısız ütopik denemeden biri. Walden İki, Amerikalı doğabilimci Henry David Thoreau’nun Walden kitabından esinlenerek şekillenmiş, ismi de buradan geliyor. Thoreau’nun doğayla iç içe sade bir yaşam deneyimi paylaştığı eserinden yola çıkarak, Skinner deneysel topluluklar üzerine modern bir ütopya kurgulamış. Söz konusu tasarım, psikolojik prensiplere dayalı bir toplum modeli önerisi sunuyor. Yazar Skinner, aynı zamanda Harvardlı bir psikoloji profesörü. Skinner Kutusu olarak da bilinen bir edimsel koşullandırma aygıtı geliştirmiş; hayvanlar üzerinde denediği bu aygıtla davranış kalıplarının geliştirilebileceği, pekiştirme ve cezanın davranışı şekillendirebileceği gibi sonuçlara varmış. Dolayısıyla, davranış teorilerini toplumla ilintili olarak incelediği eserler kaleme alan Skinner’ın Walden İki’si, yine araştırmaları sonucu edindiği bilgiler üzerine inşa edilmiş. Walden İki bu bağlamda adlı hem psikoloji hem de ütopya yazını alanındaki katkıları ile öne çıkıyor.
B. F. Skinner’ın tasarladığı topluluk, kendine özgü özellikleriyle dikkat çeken bir yapıya sahip. Mutlu, üretken ve yaratıcı bir kırsal atmosfer içinde varlık gösteren bu topluluk, günlük birkaç saat çalışma prensibiyle işleyişini sürdürüyor. Topluluğun yaklaşık bin kişiyi içermesi, birbiriyle uyum içinde yaşayan bireyler arasında güçlü bir dayanışmanın varlığına işaret. Çocuklar, uzmanlar tarafından özenle bakılıp eğitiliyorlar. Bu özel ilgi, genç neslin sağlıklı bir gelişim sürecinden geçmesine, topluluğun geleceğine katkı sağlamalarına imkân sağlıyor. Yemeklerin lezzetli olması, sağlık hizmetlerinin kusursuz işleyişi gibi konular da topluluğun bireylerinin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığını desteklemesi bakımından özenle düşünülmüş.
Hepsi bir yana, bu dinamik toplulukta, bol miktarda boş zamanın olması, bireylerin kendi ilgi alanlarına yönelmeleri ve kişisel gelişimlerine odaklanmaları için bir fırsat. Sanat, müzik ve edebiyat, topluluğun kültürel zenginliğini oluşturan önemli unsurlar. Ayrıca, bilimsel araştırmaların teşvik edilmesi, topluluğun sürekli olarak ilerlemesine ve yeniliklere açık olduğunu gösteriyor. Romanın hem anlatıcısı hem başkahramanı olan Profesör Burris’in gözünden hikâyeyi takip ederken, “uzaktan bakılınca mükemmel gibi duran” bu komünün arka planına yolculuk ediyoruz.
Özetle, 1948’de yayımlanan bu polemik eser, topluluğun işleyişi üzerinden çeşitli hayati meselelere odaklanıyor. Aile krizi, özgürlük sorunu ve demokrasinin yaşayabilirliği gibi konular, Skinner’ın bu deneysel topluluk modeli üzerinden değerlendiriliyor. Kitabeın arka kapak yazısında da belirtildiği üzere, B. F. Skinner, okurlarını bilimsel bir insan davranışı teknolojisiyle çözümlenen bir toplumun içinde gezintiye çıkarıyor. Walden-İki, okuyucuları sadece bir varış noktasını değil, aynı zamanda sürekli bir başlangıç noktasını hedefleyen bir düşünsel yolculuğa davet ediyor. Üstelik, Süha Sertabipoğlu’nun özenli çevirisiyle Türkçede. İyi okumalar…
edebiyathaber.net (15 Ocak 2024)