İnsanlık tarihinde farklı yürüyüş biçimleri olagelmiştir. Kimisi yürüyerek dünya tarihini değiştirmiştir, kimi de yürüyerek kendi iç dünyasına zorlu bir yolculuk yapmıştır. Sanırım Werner Herzog’un yürüyüşü son kategoriye girmekte. Yeni Alman sinemasının en önemli temsilcileri arasında yer alan Werner Herzog’un 1974 yılında kaleme aldığı ve geçtiğimiz dönemde Jaguar Yayınları’ndan neşredilen Buzda Yürüyüş kitabı insanın iç dünyasına, dostluğa ve doğaya dair incelikli bir anlatı. Herzog, Alman sinemasının en önemli eleştirmenlerinden ve yakın arkadaşı, akıl hocası Lotte Eisner’in hasta yatağında ölmek üzere olduğunun haberini alınca, alışılmadık bir şeye kalkışıyor ve Münih’ten Paris’e yürümeye karar veriyor. Herzog, Münih’ten, Paris’e yürümeyi başarırsa Eisner’in hayatta kalacağına inanıyor ve hemen sırt çantasını, botlarını, pusulasını hazırlayıp ve bu zorlu yürüyüşüne başlıyor. “Olamaz dedim, şimdi ölemez. Alman sineması şu an onsuz yapamaz, bu önemli kadının ölmesine izin veremeyiz”.
Dostluk, inanç ve yalnızlık
Buzda Yürüyüş, Herzog’un Münih’ten Paris’e olan yolculuğu sırasında not aldığı olaylardan oluşmakta. Herzog 23 Kasım 1974 yılında başlıyor yürüyüşüne. Aklında hep Eisner var, onu yaşatabilme ihtimali var ve şu satırları düşüyor ilk güne: “Her şeye ağır basan tek düşünce var: Buradan uzaklaşmak. İnsanlar beni korkutuyor. Eisner’imiz ölmemeli, ölmeyecek, buna izin vermeyeceğim. Şu an ölüyor değil, çünkü ölmüyor. Şimdi değil, hayır buna hakkı yok. Kararlı adımlarımın altında yer sallanıyor. Hareket ettiğimde bir bizon hareket ediyor. Dinlendiğimde bir dağ istirahata çekiliyor. O, buna cesaret edemez! Etmemeli. Etmeyecek. Paris’e vardığımda hayatta olacak. Ölmemeli. Belki daha sonra, izin verdiğimizde, ölebilir”
Herzog’u Münih’teki soğuk ve zorlu hava şartlarına dayanma gücünü veren Eisner’in yaşama ihtimali. Herzog attığı her kararlı adımda onun hayatta kalacağına dair geliştirdiği derin inanç. Kitap boyunca, Herzog’un satırlara düşürdüğü her cümlede hissedilen duygu yoğunluğu işte bu inanç oluyor. Avrupa medeniyetinin katı materyalist gerçekliğine karşı Herzog’un inancı oldukça spiritüel kaçıyor, ama onu tipide, karda, yağmurda ayakta tutan da o manevi hissiyat oluyor. Buzda Yürüyüş aynı zamanda, yalnızlık ve doğa üzerine de güçlü bir metin. Herzog, bu uzun yolculuğunda Almanya’nın taşralarından, terk edilmiş evlere, zor şartlar altında yaşayan göçmenlere, köylere, camları soğuktan buğulanmış müşterisi az lokantalara ve yalnızlık içinde kederli şekilde uçan kuzgunlara, sokak köpeklerine varana kadar ilginç yalnızlık anlarına yer veriyor kitap boyunca. Herzog, yine kitap boyunca tüm yönetmenlik maharetini kullanarak oldukça sinematografik bir şekilde aktarıyor yaşadıklarını. Mesela yoğun yağmurun altında yapayalnız bir şekilde duran kuzgunu görünce şu satırları düşürmüş sayfalara: “İçimi kardeşçe bir his kapladı ve göğsümü bir yalnızlık hissi doldurdu”. Buzda Yürüyüş bu anlamda sıklıkla Roland Barthes’ın “yaşam küçük yalnızlık darbelerinden oluşur ” sözünü akla getiriyor. Herzog’un yalnızlığı yoğun melankoli ve dramatize edilmiş değil aksine o yalnızlığını anlamlı kılmaya çalışıyor.
“Dünya kendini yürüyenlere gösterir”
Herzog dostuna ulaşmaya ve onu hayatta tutmaya çalışıyor bunu yaparken de kendi iç dünyasına bir yolculuk yapıyor aslında. Zaman algısını yavaşlatıyor, gündelik hayatta gözden kaçabilecek her ince detayı satırlarına düşürüyor. Yağmur tanelerinin toprakla olan ilk teması, rüzgarın uçuşturduğu ağaç dalları, karın yavaş yavaş kapladığı damlar gibi anlar Herzog’un etkileyici anlatımıyla satırlara düşüyor. Werner Herzog, yolculuğunun sonunda Paris’e ulaşıyor ve yakın dostu Eisner’e kavuşuyor ve onun ölümünü ertelemeyi başarıyor. “Kısa ve müthiş bir an için ölümüne yorgun bedenimden tatlı bir his akıp geçti. Dedim ki, pencereyi açın, son birkaç gündür uçabiliyorum.” Eisner ancak yıllar sonra hastalığı iyice ilerledikten sonra, Herzog ona izin verdiği zaman hayata veda ediyor.
Yürümek iyi gelir insana, her koşulda ve her şartta. Özellikle yolculuğunuzun istikameti kendinize doğruysa bu daha da anlam kazanır. Cevabı beklemiş sorular yanıt bulabilir, iç hesaplaşmalara nokta konulur ya da Herzog’un yaptığı gibi yakın dostunuzu ölümden döndürebilirsiniz. Herzog, 2014 yılında vermiş olduğu bir röportajda “dünya kendini yürüyenlere gösterir” demiş. Bu ifade Buzda Yürüyüş’te daha bir anlam kazanıyor, kitap boyunca Herzog’un kararlı adımları ona bambaşka bir dünyanın görüntüsünü sunuyor… Buzda Yürüyüş, etkileyici bir yol filmi tadında, doğaya, dostluğa ve hayata dair incelikli bir anlatı. Alman sinemasının usta yönetmenin iç dünyasına dair yaptığı epik bir yolculuk.
Can Öktemer – edebiyathaber.net (28 Haziran 2017)