Yazar Stella Aciman’ın uzun bir süreden sonra kaleme aldığı “Ateş, Su, Toprak”, ait olduklarını hissettikleri cinsel kimlikleri yüzünden yaşamları kâbusa dönen bir çiftin gerçek hikâyesini anlatırken, önümüzde hâlâ bir duvar gibi duran bu tabunun nelere mâl olduğunu da tüm gerçekliği ve yalın haliyle inadına yüzümüze vuruyor.
Stella Aciman, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak 1953 yılında İstanbul’da doğmuş. 1974 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden diplomasını aldıktan sonra ticarete atılmış. Birçok kuruluşta işletme müdürü olarak görev almış. Çeşitli radyo kanallarında müzik direktörlüğü ve program yardımcılığı yapmış. 2000’li yılların başında iş hayatından vazgeçip yazarlığa yönelen Aciman, ilk kitabı “Bella”yı 2002 yılında yayımlamış. Ertesi yıl “Kırlangıçların Ömrü” adlı ikinci kitabı çıkmış. Üçüncü kitabı “Bir Masaldı Geçen Yıllar 1926-1960” 2006 yılında okurla buluşan Stella Aciman, 2011 yılında Kuzey Kıbrıs’taki izlenimlerinden yola çıkarak yazdığı “Orda Bir Ada Var Uzakta” adlı dördüncü kitabını yayımlamış. 2003 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yerleşen ve yazarlık kariyerine orada devam eden Stella Aciman’ın yeni kitabı “Ateş, Su, Toprak” kısa süre önce Destek Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. “Yanlış bedende doğma”yı, günahmış gibi üstlerine yıkan bir toplumda yaşam mücadelesi veren Berrak ve Arif’le onların çocukları Toprak’ın gerçek hayat hikâyesini anlatan kitap, evrensel düzeyde seyreden acı bir gerçeğe parmak basarak birer suçlu olarak bizim de bu acıyla yüzleşmemizi sağlıyor.
Ateş, Su ve Toprak, mutlu bir aile olarak yaşamını Tayland’da sürdürmektedir. Ufak bir aile restoranıyla hayatlarını idame ettiren, birbirilerinden ve bir iki yakın akrabaları dışında kimi kimsesi olmayan bu sevgi dolu insanları büyük bir gün beklemektedir. Toprak, 18 yaşına basmak üzeredir ve annesi Su’yla babası Ateş, oğullarına ailenin gerçek “kimliğini” açıklamak üzere doğum gününde ona günlüklerden oluşan bir tomar mektup bırakırlar. Toprak, kendisine saçma gelen bu doğum günü hediyesine bir anlam veremese de ilk sayfadan itibaren okumaya başlayınca kendini Berrak ve Arif adlı iki çocuğun büyüme sancılarına tanık olur. Fakat bu satırlarda yazılanlar, klasik bir büyüme, ergenliğe geçiş sürecinden çok daha fazla şey barındırmaktadır.
Ailesinin tembihi üzerine, bir Berrak’ın bir Arif’in günlüklerini okur. Berrak ve Arif, çok küçük yaşlarda hayatlarında bazı şeylerin “farkına” varan iki çocuktur. Ne Berrak kendini diğer çocuklar gibi hissetmektedir ne de Arif’in akranlarıyla bir alakası vardır. İkisi de üzerlerine geçirilen “yanlış kıyafetlerle” boğulmakta, nefes almakta zorlanmaktadır ve bu her geçen gün artarak devam eder. Her ikisi de yaş almaya başlayıp kendi akranları arasındaki hemcinslerine dikkatle bakınca, aralarında bir “fark” olduğunu anlamaya başlarlar. Bu sıkıntılara ergenliğin getirdiği hezeyanlar da eklenince Berrak ve Arif kafalarına birer poşet geçirilmiş gibi debelene debelene yaşamak zorunda kalırlar. Ancak o “poşet” yırtılıp da gerçek ortaya çıktığında bu durumdan herkes kendine düşen payı ziyadesiyle alır. Çünkü Berrak kendini erkek gibi Arif de bir kız gibi hissetmektedir. Berrak’ın annesi kızının hasta olduğunu söyler. Hatta bu konu üzerinde diretip onu bir psikiyatra bile götürür. Arif’in ailesi ise nispeten daha ılımlıdır. Hayat ikisi için en çetin haliyle akarken birbirlerinden kopmadan, aksine, el ele tutuşarak tüm güçlüklere karşı mücadele ederler. Ve günlerden bir gün de karşılarına henüz bebek yaştaki Toprak çıkagelir. O zamana kadar başlarına gelmedik şey kalmayan iki hayat arkadaşı, şimdi bambaşka bir sürprize kapılarını açar. İşte o günler, şimdiki mutlu günlerin anahtarı olmuştur ve Toprak’ın tüm gerçekleri öğrenme vakti gelmiştir…
Stella Aciman, maalesef hâlâ kabullenilmeyen, “hastalıklı” olarak adlandırılan, hissettikleri, ait oldukları cinsiyetleri yüzünden canlarından olan insanların acı öyküsünü bir tokat gibi vuruyor suratımıza. Kitap boyunca her şeyi olduğu “doğallığın” içinde akışına bırakarak kısa kısa anlatımlarla üzerimizde vurucu bir etki yaratan “Ateş, Su, Toprak”, yeryüzünün doğuştan “öteki”si olan ruhlarının yara bereyle dolu hayatlarından sunduğu bu ufacık kesitle, belki bir şeylerin değişebileceği umudunu, “onların” var olduğu ve bunu kabul etmek zorunda olduğumuzu, bu kitap vesilesiyle bir kez daha hatırlatmayı kendine borç biliyor.
edebiyathaber.net (2 Şubat 2024)