Bazı yazarlar vardır, okurken okuru kendi iç dünyasına çeker. Hırpalar, duvardan duvara vurur, nefessiz bırakır; onu okuyan bir daha eskisi gibi olmaz ve bir yüzleşme deneyimi sağlar. Anlattığımız ölçülerde bir yazardır E. M. Cioran, kendi dünyasına sizi öyle bir çeker ki ne okumaktan vazgeçebilirsiniz ne de elinize aldığınız bir kitabını yarıda bırakabilirsiniz. Ve onu okuduktan sonra yaşamınız artık aynı olmayacaktır, isteseniz de onun karamsar haklılığından sıyrılamayacaksınızdır.
Cioran’ın; Burukluk, Tarih ve Ütopya, Çürümenin Kitabı ve Ezeli Mağlup adlı metinleri Metis Yayınları tarafından çeşitli tarihler içerisinde basıldı. Bu kitaplardan Ezeli Mağlup, söyleşilerden oluşuyor. Kitabı önemli kılan şey ise Cioran okuru için, onu daha yakından tanıma fırsatı sunması. Yapılan söyleşilerde verdiği cevaplar, okuru üzerinde bu kadar etkili bir yazarı daha yakından tanımamızı sağlarken, onun çocukluğu, gençliği, etkilendiği yazarlar, çektiği sıkıntılar, edebiyat, felsefe ve tarih hakkındaki yorumları, kısaca Cioran’ı Cioran yapan pek çok şey hakkında fikir veriyor.
Her yazar için yazmanın bir anlamı vardır desek hata etmeyiz. Bazı yazarlar bir sorunu anlatmak için yazarlar, bazıları bir şeyi ispat etmek için, bazılarının ise dünyayı değiştirmek gibi bir derdi vardır. Cioran bunların dışında bir yazardır; o yazar, çünkü dünyadaki varlığının devamlılığı yazmasına bağlıdır. Kendi sözleriyle şöyle açıklar yazma sebebini; “Çünkü yazmak, ne kadar az olursa olsun, bana bir yıldan ötekine geçmeme yardım etti; zira ifade edilmiş saplantılar zayıflıyor ve bir ölçüde aşılıyor. Eğer kȃğıtları karalamasaydım, uzun zaman önce kendimi öldürmüş olurdum. Yazmak tesellidir… Daha ileri gideceğim; Eğer yazmamış olsaydım, katil olabilirdim. İfade etmek kurtuluştur.” Cioran için yazmanın böylesine bir anlamı vardır, kendisini teselli etmek hatta başka bir söyleşide dile getireceği gibi “tedavi etmek” için yazar. Birinden nefret ettiğinde onu öldürmeyi düşünürken kȃğıda ona duyduğu nefreti ifade edecek kelimeler yazar (haydut, domuz…) Çünkü o yine kendi ifadesiyle “hayata küfretmek için, kendine küfretmek için” yazar ve sonuç olarak; “Kendime daha iyi katlandım, hayata daha iyi katlandım” der.
Cioran yazdıkları nedeniyle hep eleştiri alır. Yazdıklarının söylenmeyecek şeyler olduğunu düşünür birçok eleştirmen. Mesela; “Siz farkında değilsiniz ama bu kitap gençlerinde eline geçecek diyecektir” Le Monde gazetesinden bir eleştirmen, Çürümenin Kitabı ilk basıldığında. Cioran’a göre ise bütün bunlar saçmalıktır. Çünkü ona göre; kitapların ne öğretici olması gerekir ne de bir şeyleri kanıtlaması. Kanıtlamak zaten profesörlerin işidir, yazarların değil. Ona göre; kitaplar yaralı olmalıdır. Okurun yaşamında iz bırakmalı, gözünü açmalı, her şeyi alt üst etmeli, gerekirse sopalamalıdır. Çünkü Cioran zaten kendisi için yazma çabası içerisindedir. “Edebiyata inanmıyorum, sadece yazarın haletiruhiyesine tercüman olan kitaplara inanıyorum” cümlesi bu durumun en açık ifadesidir. Cioran kitapları bu anlamda kendisini yaşatmak için yazdığı, birisine “şamar atmak” yerine, derdini kȃğıda döktüğü ve böylece yaşamdan intikamın alındığı kitaplardır. Okuru için ise okunduğunda hiçbir şeyin bir daha aynı olamayacağı bir duruma karşılık gelir, yaşam boyu üzerinde taşıyacağı bir karamsarlık, hiçlik, nedensizliktir çünkü artık umut gerçekten yoktur ki zaten Cioran okuyucusu kendi deyişiyle “depresyonlu, içi içini yiyen, saplantılı, mutsuz” kimselerden oluşur.
Cioran ilerleme fikriyle ve tarih ile de sorunludur. Elbette bu durumun onun yaşam anlayışıyla yakından ilişkisi kurulabilir. İlerleme hep umut vaat eder, gelecekte insan türünün çok daha iyi bir durumda olacağına dair fikirler öne sürer. Oysa dünyanın bu günü geleceğine dair umut olmadığının göstergesidir. Ve bu nedenle ilerleme fikri ütopya ile bağdaşır. Mükemmel bir topluluğun varlığını hayal eden ilerleme fikri gerçekliği gözden kaçırmaktadır. Tarih de benzer bir motivasyon ile hareket eder oysa Cioran’a göre tarih: “Bir takım atlıların (ya da zırhlıların) halkları çiğneyerek ilerlemesinden ibarettir.” Bu tarihsel ilerleme ise hep olumlu bir anlatıma karşılık gelir ancak Cioran için geçmişte kalmış ya da gelecekte olacak hiçbir şeyin anlamı yoktur. Önemli olan şimdinin gerçekliğidir. Ve bu durum gösterir ki ilerleyen gelecekte iyiye dair bir durum söz konusu değildir. Tarihten ilerleme fikrini çıkardığımızda görürüz ki “gelecekte olacak olanın, hiçbir önemi yoktur” der ve ekler Cioran; “erken doğmuş olmaktan şikȃyet etmek yerine, bizden sonra doğacak olanlara acımalıyız.”
Cioran gibi bir yazarın ölüm fikriyle de çok yakın bağı vardır elbette. İntihar üzerinde çok durur çünkü saplantılı bir şekilde ölüm fikriyle yaşar. Bu nedenle yazar çünkü intihar üzerine yazmak ona göre; “intiharı alt etmektir.” Efkȃrlıdır, yaşamına can sıkıntısı hükmeder çoğunlukla, gelecek hesap dışı geçmiş ise başka bir dünyadır. Çocukluğu ile daha sonra olup bitenler arasındaki çelişkiler ve aykırılık bunların getirdiği içsel yıkım ve çıkışsızlık. Kendine doğru yola çıktığı adeta dünyadan kaçtığı “metafizik bir vatansızın” yaşam yolculuğuna karşılık gelir bu nedenle onun için yazı. Ve o kendisi gibi olanlara ulaşır, dünyaya karşı attığı sessiz çığlık, okuru üzerinde bir haykırışa dönüşür.
Bir muhabbet esnasında şöyle söylemişti bir dost Cioran için; “Tanımasak daha umutlu olurduk belki ama tanıdığımız iyi oldu, görünmeyen gerçeği içimizde duyduk.” Evet, sanırım haklı, içimizde duyup söyleyemediklerimizi kim daha iyi dile getirebilirdi ki onun bir haklılığa dönüşen umutsuz cümleleri dışında…
Emek Erez – edebiyathaber.net (12 Haziran 2014)