Otuz yazıdan oluşmasını tasarladığım bu dizide, “Nasıl doğru yazılır” sorusunun yanıtını -çeşitli açılardan bakarak- sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
…
“Yazar olma sürecinde yaratıcı yazarlık atölyeleri faydalı mıdır?” Bu kadim soruyu yanıtlamadan önce başka bir soruyu dillendirmek gerekiyor; zira ilk sorunun yanıtı ikinci soruya verilecek yanıtta gizli: “Yazarlık öğretilebilir mi?”
Doğrusunu söylemek gerekirse, yaşamdaki çeşitli konular yanıtı ikili karşıtlık içeren bu tür sorularla sınırlandırılıyor maalesef. En basitinden, “Bu oğlan yakışıklı mı, değil mi?”, “Şu kız uzun mu, değil mi?” Peki ama kime göre ya da neye göre? Sürekli genelleme mi içermeli yanıtlar? İstisnalar ya da başka seçenekler olamaz mı?
Yanıtları göreli, bazen de muğlak olan sorular için kesin hükümler istenir bizden. Kuşkusuz yaşamın gerçeklerinden uzak, sınırlandırıcı bir yaklaşım bu. Yukarıdaki küçük örnekten ilerlersek; biri diğerinden uzunken, aynı insan başkasından kısa olabilir pekala. Ayrıca bu husus toplumdan topluma, zamandan zamana da değişebilir: Biri Japonya’ya göre uzun sayılabilecekten başka bir ülkeye göre kısadır örneğin.
Bu yaklaşımın kökeni esasen Aristo mantığının III. İlkesine dayanır: Bir şey; ya vardır ya yok ya doğrudur ya yanlış ya A’dır ya A olmayan… Bilindiği gibi bu ilkeye göre arada bir durum, bir üçüncü hâl olanaksızdır. Üçüncü şıkkın imkânsızlığı olarak da bilinen bu ilkeyi sorgulamamız gerekir. Zira hayat çok az durumda Aristo mantığına göre işler.
Konumuza dönersek: Yazarlığın yetenek (doğuştan gelen) kısmı vardır; bunu kimse öğretemez, ancak beceri kısmı (sonradan edinilen) kazandırılabilir, öğretilebilir. Dolayısıyla yazarlık söz konusu olunca, bir dolu başka konuda olduğu gibi –ikili karşıtlık tuzağına düşmeden- hem öğretilemez hem öğretilebilir demek yerinde olacaktır.
Tam da bu noktada yaratıcı yazarlık atölyelerinin önemli bir faydasından söz etmek gerekir: Bu tür atölyeler, çevresel nedenlerle açığa çıkmamış, uyku halindeki yazma yeteneğini pekala tetikleyebilirler.
Bu tür yerlerin doğru yazma konusunda edindirdiği beceri yanında, seçici bir sosyalleşme imkanı sunduğunu da belirtmek gerekir. Benzeri ilgi alanlarına sahip insanların bir araya gelmesi olarak tanımlayabileceğimiz bu sosyallik hali -iyi değerlendirilebilirse- bir yazar adayı için bulunmaz fırsattır. Esasen yalnızlık gerektiren yazarlığın belirli aşamaları için böylesi bir sosyallik, çok önemlidir. Ancak size tavsiyem; sadece boş zamanını değerlendirme ve -çeşitli nedenlerle- yeni insanlar tanıma amacıyla bu tür kurslara katılan insanlardan uzak durmanız. Sizin amacınız belli; o da, iyi yazmak.
Yaratıcı yazarlık atölyelerinin yararlı olduğuna inandığınızı varsayarak şu önemli soruyu sormak isterim: Hangi atölyeyi seçmek gerekir? Kritik bir sorudur bu; zira yanlış seçim size hem zaman kaybettirir hem telafisi zor hataların/alışkanlıkların kalıcılaşması gibi bir netice doğurur. Size bu konuda öncelikli olarak şunu söylemek isterim: Dikiş nakış öğrenmek istiyorsanız bir terziye gidin. Terzi olmayanların; yani kumaş biçmeyi, onu ustalıkla dikmeyi bilmeyenlerin size faydası da sınırlı olacaktır. Hatta zararlı da olabilirler. Hiç elbise dikmemiş birinin, gizli dikişin nasıl yapılacağını anlattığını düşünün. Aman yarabbi!
Edebiyatçı olmayan insanlardan yazarlık konusunda ne öğrenilebilir? Bunlara ne kadar güven duyabilirsiniz? Bu soruları dürüstçe yanıtlamak gerekir. Kuşkusuz, akademik birikimini yansıtan insanların derslerinden belirli ölçüde verim alınabilir; yazarlığı parçalara bölüp tanımlamak elbette önemlidir, ama yaratıcı yazarlık atölyesine gitme amacınız yalnızca “yazarlık nedir” sorusuna yanıt bulabilmek olmamalıdır; zira bilindiği gibi bu soruya yoğunlaşan onlarca kitap bulunmakta. Atölyeye gitmedeki en önemli amacımız “nasıl doğru yazılır?” sorusuna doyurucu yanıtlar bulabilmektir.
Bizden önce o yollardan geçmemiş insanların verebileceklerinin belirli bir sınır içinde kalacağı zorunluluğunu aklımızdan bir an olsun çıkarmayalım.
Peki bir atölyeye devam ediyoruz, hoca romancı ya da öykücü hem, ancak oranın doğru yer olup olmadığına dair kuşkularımız var. Bunu gidermenin yolu nedir? Bence şu soruyu yöneltin kendinize: Hoca, herkesin her yaptığı ödevi her zaman övüyor mu? Bu ölçüt doğru yerde bulunup bulunmadığınızı size gösterecektir. Bu tür kurslara gitmenizin başat nedenlerinden biri de eleştirilmektir esasen. Unutmamak gerekir ki: Yaratıcılığın yeşermesi çalışkanlık ve “doğru eleştiriden” geçer. Bu konuya ileride değineceğiz… Daimi övgü, arkadaş ya da okuma gruplarında kabul edilebilir, ama buralarda değil.
İki tarafta da yer alan biri olarak söyleyebilirim ki: Yazar adayı, kendini ispatlamış bir yazardan çok şey öğrenebilir. Bir yazar da iyi bir yazar adayından çok şey öğrenir. Böylesi diyalektik bir ilişki vardır aralarında.
Son söz olarak -yukarıda anlattıklarımla çelişkili olma riskini göze allıp- şunu söylemek isterim: Kimse size yazarlığı öğretmeyecektir; yazarlık, ancak ve ancak öğrenilebilir. Dilerim atölyelerden, yazarlardan ve önemlisi kitaplardan yararlanarak kendi yolunuzu bulursunuz.
Önceki Yazılar:
Yazarın başucu kitapları neler olmalı?
edebiyathaber.net (13 Nisan 2023)