Yaratıcılığın yönü/yordamı üzerine şunca yıldır düşünen, bunun eğitimini veren biri olarak, ülkemizin eğitim sisteminde yaratıcılık/sanat eğitimine yeterince ilgi gösterilememesini de bir açmaz olarak görmekteyim.
Tam da bu noktada Serdar Turgut’un “Yaratıcılığın Ölümü” yazısındaki şu düşünceleri beni gene bu konuya döndürdü. Turgut şöyle diyordu:
“Türkiye’de şu anda yaratıcı düşünceden, yaratıcı olanlardan korkuluyor. Hayal kurabilenler, yaratıcı olanlar, neredeyse hep sıradan düşünenler, bunu empoze edenler tarafından cezalandırılıyor. Farklı düşünmekten, genelde kabul edilenin dışına çıkmaktan, tepki çekmekten korkmak hep beklenilenin sınırları içinde kalmaya çalışmak ve şaşırtanı değil arzu edileni yapmaya çalışmak, hem hayal kurma yönümüzü hem de yaratıcılığı öldürür. Türkiye şu anda yaratıcılığın can çekişmekte olduğu bir ülke konumundadır.” 19 Haziran 2016, Haber Türk)
Toplumun giderek sıradanlaştırıldığı bir ülkede sıradışı olmak, yaratıcılığınızla bunu göstermek “aykırı”/ “muhalif”/ “zararlı” görünmekle eş tutulur durumda.
Ya benim gibi olacak, düşüneceksin; ya da “öteki”leşeceksin.
Oysa yaratıcılık özgür düşünceden doğar. Evet, doğasında itiraz var, aykırılık ve sıradışılık vardır.
Hele hele sanat, edebiyat böyle düşünen/yaratanların bakışları, verimlilikleri üzerinde gelişmiş, yenilikleri yaratmıştır.
Bunu basitleştirerek söylersek; “normal olmayan şey…”
Salvador Dali’yi, Picasso’yu, Mayakovski’yi, Lorca’yı, Nâzım Hikmet’i var eden şey bu sıradışılıklarıdır.
Sinemada bir Carlos Saura, Pedro Almadovar, Ingmar Bergman, Stanley Kübrick, Nuri Bilge Ceylan benim gözümde bu hanedeki kişilerdir.
Sait Faik de edebiyatta öyledir. Bilge Karasu’yu, Vüs’at O. Bener’i, Yusuf Atılgan’ı, Hasan Ali Toptaş’ı da bu kanonun içinde sayabiliriz pekala.
Ülkenin her alanda sıradanlaştırılması, vasatı egemen kılma çabası, bence; yaratıcılığa gereken önemi/özeni göstermemenin sonucudur.
“Recep İvedik” vari filmlerin sıradan kitlelerce izlenmesi, Canan Tanların on binlerce satması vasatlığın, yaratıcısızlığın göstergesi değil de nedir?
Cumhuriyet aydınlanmasıyla başlayan bir sürecin sonuna mı geldik ne?! Çünkü vasatın egemenliği yaratıcılığın alanlarını kapatan, hatta bunu öldürendir.
Kentlerin görünümüne bakın, giyim kuşamımıza, yeme içme halimize, sokakların durumuna, trafiğin cinnet geçirten haline, siyasetin kirliliğine bakın ve görün…
Evet, yaratıcılığın ölümü galiba böyle oluyormuş… Ülkenin irtifa kaybetmesi “Soğuk Savaş” döneminden beri sürüyor…
Futboldaki kaybımıza ağıt yakarken, dönüp ülkenin geldiği bu durumun neden/niçinlerini düşünelim derim.
Bir toplumda yaratıcılığı öldürdüğünüzde ortaya nelerin çıktığını görmeli artık.
“Vasatın egemenliği” diyor sosyologlar buna. Ben de; göç geri dönünce topallar önde gider demekle yetiniyorum şimdilik!
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (28 Haziran 2016)