İçinden geçtiğimiz şu günleri uykumuzda görsek, kabus gördüm diye uyanırız. Bir filmde izlesek, adamlar nasıl düşlemiş; bir kitapta okusak yazar nasıl da kurgulamış diyerek şaşkınlığımızı gizlemeyiz. Ama bu günler ne bir kabus, gözümüzü açınca yok olacak; ne bir düş ne de bir kurgu. Hiç olmadığı kadar gerçek. Ve öyle bir gerçek ki, insanoğluna büyük bir ders. Şimdi durup düşünme zamanı. Ne yapıyorum ben, demenin zamanı. Çünkü bu sadece bir kişinin başına gelen bir felaket değil. Olmamalıydı da. Mademki suçlu hepimiziz, sonuçlarına da hep beraber katlanacağız. Tabii yine en masumlarımız çocuklarımız. Umuyorum ki bu süreçten en hafif hasarla çıkabilsinler. İleriye dönük bir iz bırakır mı bu incinme, yaşayıp (umarım) göreceğiz. Sadece tatsız birer anı olarak kalsın onlara bu günler. Ya da yaşamlarını daha fazla renklendirerek güzel anılarla anmalarını sağlayalım. Yaşamlarına renk katacak kitaplara bakalım o halde.
Önümde dört kitap var bugün. Dört renkli kitap. Dördü de Ceren Kerimoğlu ve Ayşe Akıllıoğlu ortak çalışması. Kerimoğlu yazmış, Akıllıoğlu resimlemiş. Daha önceki çalışmalarda da gördüğümüz gibi kolaj tekniği ile. Bu ortaklığı bize sunan da Sia Kitap. Deneyimli isim İlknur Özdemir’in yayın yönetmenliğinde yola çıkan Sia Kitap’a da uzun bir yolculuk diliyorum bu yolda.
Ceren Kerimoğlu imzalı kitapların üçü dizi kitap. “Zozo Bulut Yiyen Zürafa” , “Zozo Şarkı Söylüyor” ve “Zıplamak İsteyen Zozo.” Küçük, sevimli bir zürafa ile tanışıyoruz ilk kitapta. Oyun oynamayı seven, meraklı bir zürafa Zozo. Türü ne olursa olsun, çocuk her yerde çocuk işte. Meraklı zürafa kocaman bir ormanda yaşıyor ve yaşı gereği içinde yaşadığı dünyayı tanımak, bilmek, anlamak istiyor. Uzun boyu sayesinde tepelerin ardını ve uzakları kolayca görebilse de bu boy uzunluğu her zaman avantaj sağlamıyor ona. Uzun boylu olmanın getirdiği bir sıkıntısı var. Bunun ne olduğunu açık etmeyeyim şimdi fakat bu yüzden fark etmeden sergilediği bencilce davranışlar, sonunda onu çok üzüyor. Neyse ki dostları yanında ve ona anlayış gösterip onu destekliyorlar. “Zozo Bulut Yiyen Zürafa” paylaşım üzerine sevimli bir hikâye.
Dizinin ikinci kitabı “Zozo Şarkı Söylüyor.” Bu kitapta da Zozo tüm sevimliliği ile karşımızda. Sevimli fakat sevimli olmak aklımıza gelen her şeyi gönlümüzce yapabileceğimiz anlamına gelmiyor. Bu kitapta olduğu gibi. Zozo şarkı söylemeye heveslenince gece gündüz demeden açıyor ağzını söylüyor da söylüyor. Şarkı söylemesi güzel de ormanda bir tek Zozo yok ki. Tıpkı bizim de içinde yaşadığımız apartmanlarda kafamıza göre davranamadığımız/ davranamayacağımız gibi. Toplu yaşam alanlarında saygılı olmamız gerektiğini anlatan bir kitap “Zozo Şarkı Söylüyor.”
Üçüncü kitaba geldiğimizde küçük zürafa Zozo ile arkadaşlığımız da epey ilerlemiş oluyor artık. Zozo oyuna, eğlenmeye devam etmek istesin, ormandaki arkadaşları da bir zıplama yarışına tutuşmuşlar. Çekirgeler, böcekler, kurbağalar… Zozo bunu duyarda durur mu hiç. Onlara katılmak ve yarışmak istemiş. Her ne kadar “uzun boylusun, irisin, ama zıplamak yetmez öne de atılmak gerek” deseler de Zozo’ya anlatamamışlar. Durumun çaresizliği karşısında yakın arkadaşı örümcek Nefila tedbiri almış da Zozo’yu büyük bir tehlikeden kurtarmış. Arkadaşlar bugünler için vardır zaten, değil mi? “Zıplamak İsteyen Zozo”da, yazar çocuklara diyor ki; yeteneklerinizin farkına varın ve o doğrultuda hareket edin. Herkes, herkesin yaptığını yapamaz/yapmamalı. Ha bir de iyi arkadaş olun. Arkadaşlarınızı sevin, kollayın, onlarla yardımlaşın.
Üç kitaplık diziden sonra yazara ve çizere ait bir başka kitap da “Küçük Bulut Sirus.” Bu kitapta kahramanımız bir bulut. Yine küçük, yine sevimli ve yine meraklı. Merak olmazsa nasıl öğrenilir ki zaten. O yüzden merak önemli, sormak, sorgulamak, bilginin peşine düşmek… Sirus, bulut ailesinin içinde kendine yer bulmaya çalışan fakat ne tür bir bulut olmak istediğine karar veremeyen bir bulut. Yağmur bulutu mu olsun, fırtına bulutu mu, yoksa yağmur damlası olayım da yeryüzüne mi düşeyim, diye düşünüp duruyordu. Yukarıdan bakınca aşağıdaki yaşamı da merak ediyordu. Yaşadığımız her ne varsa merak sonucunda olmuyor mu zaten! Yaşadığı dereye sığamayıp denizleri, okyanusları keşfetmek isteyen Küçük Kara Balık’tan bu yana böyledir bu. Karakterler, yaşam alanları değişir ama merak duygusu her aynıdır. Sirus’taki de aynısı işte. Sonunda yollara düşer küçük bulutumuz, merakının peşinden gider, sorularına yanıt arar. Çocukların da merak duygularının hiç körelmemesini dileyerek sözü noktalıyorum.
Ceren Kerimoğlu ve Ayşe Akıllıoğlu şu kara günlerine biraz olsun renk katacaklardır çocukların. Sağlıklı günlerde buluşmak umuduyla…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (6 Nisan 2020)