Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır.
Eflâtun
Patricia Forde’un yarattığı, doğal kaynakların tükendiği ve özgürlüğün konuşurken bile kısıtlandığı distopik dünya Ark’ta macera devam ediyor.
İkilemenin birinci kitabı olan Liste’de Ark’taki dünya ile tanışmış, Erime’den önce ve Erime’den sonra olarak zamanı ikiye ayırmayı öğrenmiştik. Ark’ta, bizim bildiğimiz terimle Küresel Isınma, dünyadaki doğal kaynakların çoğunun tükenmesine, çevrenin tahrip olmasına sebep olmuştu. Üstelik kötü niyetli ve dünyanın karşılaştığı bu durumun tek suçlusu olarak insanı gören baskıcı hükümet, bu bahaneyle halkın ifade özgürlüklerini bile kısıtlamış, onları bir zorbalık rejiminin yönetimine mecbur bırakmıştır. Bu dünyada dil, yalnızca yöneticilerin halkı zapt etmek ve fikirlerini benimsetmek için kullandığı bir araçtır, sıradan insanların dil ile ilgilenmesine ve üzerinde düşünmesine gerek yoktur. Bunun için de halka kullanabileceği kelimelerin listesi verilir ve konuşurken bu listenin dışına çıkmak yasak hâle gelir.
Erime’nin verdiği zararı asgari seviyeye düşürmek için çalışmalar yürüten hükümet, yönetimi kendi çıkarına göre sömürmeye başlarsa ne olur?
Yönetim, toplumun ortak paydada buluşabilmesini sağlayan, yaşamı “anlamlı” yapan şey olan dili elimizden almaya çalışabilir, ortak akıl denilen şeye ulaşılamayabilir, düşünmek-umut etmek, hayal kurmak-sır tutmak-rüya görmek kelimelerini bile bilmezken özgür düşünce diye bir kavram ortadan kalkabilir. Bu baskıcı yönetimi fanatikçe destekleyen, onların istediği gibi söylenen şeylere yalnızca boyun eğen ve itaat eden insanlar çoğalabilir, umutun anlamı yitebilir. Diğer yandan toplum belli bir fikre, dünya hakkında tek bir bakış açısına mahkûm edilirse, bu fikrin ne olacağına liderlerin karar vermesine mecbur bırakılırsa, istediği şeyleri söyleyebilen, istediği gibi düşünebilen toplum sinebilir, müzik, sanat, değer gibi şeylerin önemi ve anlamı yok olabilir.
Belki eski günlerdeki gibi vadiden aşağıya doğru bir kuğu gibi usulca akıp gitmeyecekti nehir, daha çok çağlayacaktı, o kül rengi sonbaharda… Ama hiç değilse bunun hayalini kurabilirlerdi. Letta ve arkadaşları dili zarar veren ve yıkan bir silah olmaktan kurtarıp, yapıcı ve güzelleştirici etkisiyle kullanmayı öğretmeyi ve hâlâ bunun mümkün olduğunu göstermek için şanslarını sonuna kadar kullanacaklar.
Dünyanın bir madde, bir gezegen, bir kaynak bütünü olarak karşı karşıya kaldığı en önemli sorun şüphesiz ki küresel ısınmadır. Küresel ısınmanın ne olduğunu herkesin anlayacağı dilden kısaca özetleyecek olursak, çeşitli insan etkinlikleri sonrası (sanayi devriminin getirdiği fabrikalaşma, makineleşme, hızla şehirleşme, kontrolsüz nüfus politikaları vb.) atmosfere salınan zararlı gazların, insanların soluduğu en alt tabaka atmosferde birikerek ısınması olduğunu söyleyebiliriz. Meydana gelen bu ısınma buzulların erimesine, kurak bölgelerin daha da kuraklaşmasına, karbondioksit emiliminin artmasına, okyanus seviyelerinin yükselmesine ve daha birçok bozulmaya yol açarken, çevremiz, dünyamız, nefesimiz, gün geçtikçe bize zarar veriyor.
Esma Fethiye Güçlü’nün çevirisiyle Türkçe’ye kazandırılan Son Kelime, gençlere etrafımızı saran tüm bu güzelliklerin bir gün yok olma ihtimaliyle yüzleştirip artık gerekli dersleri çıkarmamız için bizleri teşvik ederken, bir yandan da kelimelerin ve dilin gücünü nasıl kullanabileceklerini gösteriyor.
Seda Sevinç – edebiyathaber.net (5 Kasım 2020)