“Yaşamımdan Şiir ve Hakikat”i okurken │İhsan Kurt

Ağustos 31, 2023

“Yaşamımdan Şiir ve Hakikat”i okurken │İhsan Kurt

Goethe’nin “Yaşamımdan Şiir ve Hakikat” adındaki eseri dört bölüm ve her bölümde beş kitap olmak üzere yirmi kitaptan oluşuyor. Goethe’nin hayatının farklı dönemlerine dikkat çeken, edebiyat düşünceleriyle kişisel deneyimlerini de ortaya koyan otobiyografik bir eserdir. Bu kitapta aynı zamanda bir bakıma Goethe’nin okuma serüveni de anlatılmıştır.

“Önemli bir eser ortaya koymanın yolunun dış dünya ile bağları koparmaktan geçtiğini çok iyi anladım. En beğenilen yapıtlarım yalnızlığın çocuğudur” (s.670) diyen J.W.V. Goethe’nin  kitabı Mahmure Kahraman tarafından Türkçeye çevrilmiş. Kitap yazıldığı dönemin önde gelen “sanatçı, bilim adamı ve devlet adamlarının yaşamlarından kesitler” de sunmaktadır. Ancak kitap farklı konulara değinmesine rağmen benim en çok Goethe’nin “edebi etkilenme” endişesi konusundaki  düşünceleri dikkatimi çekti. Dolayısıyla ben de kitabın bu konusu üzerinde kısaca duracağım.

 Kitabı zevkle ve dikkatlice okurken aklıma birçok söz ve bu sözlerin çağrıştırdıkları geldi. Örneğin Fransız şair ve fikir adamı Paul Valery’nin, “Arslan’ın vücudu, yediği hayvanlardan oluşur” sözüyle birlikte “Üslubu lisan; aynıyla insan” veya “üslubu beyan, aynıyla insan” sözü de aynı doğrultuda yorumlanabilir. Ayrıca Refik Halit Karay’ın “Bu üslup, ruhumun yazıma akseden hâletini gösteriyor” demesi de, en azından Goethe’nin adı geçen eserinde aktardığı bazı fikirleri onaylar nitelikte sözlerdir. Öyle ki bu kitap şairin sadece yaşamından değil aynı zamanda okuduklarından, yazdıklarından, üslubundan da sahneler yansıtmaktadır. Bu konuda yapılacak bir çalışma ile örnekler çoğaltılabilir.

Goethe bu kitabında birçok konuya değinmiş olmasına rağmen ağırlıklı olarak hangi yazarları, şairleri ve eserleri okuduğunu okuyucuya haz veren bir üslupla yaşamöyküsü içinde anlatmaktadır. Her şeyden önce okuduklarından etkilenme gibi bir kaygısının olup olmadığını bu eserindeki anlatımlardan çıkarmak mümkündür. Örneğin Zimmermann’ın Deneyim Hakkında adındaki başarılı yapıtının üzerinde etkili olduğunu (s.690) çok rahat olarak ifade etmiştir. Goethe benzer anlatımlarla itirafta bulunurken ne bir eziklik, ne de bir yetersizlik duygusu yaşar. H. Bloom (2022; S. 15, 20) etkilenmeyi;  “Hepsi de doğası bakımından son kertede savunmacı nitelikte olan bir ilişkiler matrisini -imgeci, zamansal, tinsel, psikolojik- ima eden bir metafordur” şeklinde tanımlar ve “edebi etkilenmenin en büyük doğrusu bunun direnilemeyen bir endişe olmasıdır” der. Dolayısıyla edebi endişelenmeyi doğal karşılayan Goethe’nin, bu kitabı okunduğunda da onun çok kuvvetli endişe duymadığı için bu etkilenme kaygısının onu pek fazla etkilemediği anlaşılır. 

Bazı yazarlar gibi eleştirmen Harold Bloom, Batı Kanonu (2020; S.204) adındaki eserinde,  Alman şiirinin öncüleri arasında Goethe ile karşılaştırılabilecek güçte kimse olmadığından bahseder ve “Goethe’nin edebi gücü ve bilgeliği, rasyonelleştirmelerinin buharlaşmasına rağmen ayakta kalacaktır” der. “İnsan yazdığı şeydir” görüşü de dikkate alınırsa Goethe’nin neden güçlü bir şair ve yazar olduğu daha iyi anlaşılacaktır sanıyorum. Çünkü o fikirlerini oluşturan ve onu “Goethe” yapan yetiştiği ve etkilendiği kültür çevresine bu kitabıyla okurlarını büyük bir konukseverlikle davet etmekte, bunda da bir sakınca görmemektedir. Onun düşünce sofrası belki herkese değil ama onu her okuyana açıktır. Ne gibi eserleri okuduğunu, hangilerinden etkilendiğini de hiçbir komplekse kapılmadan yazmış, açıklamıştır. Eserinde bahsettiği kitap ve yazarların dönemi içerisinde tanınmış veya tanınmamış olmasına pek bakmadığı veya bu tür bir ölçüye gerek duymadığını da vermiş olduğu örneklerin bazılarından çıkarmak mümkündür.  Aslında bu tür bir davranışa psikolojik kişilik açısından bakıldığında; sadece kendisine güvenen, kendisini doğal olarak ifade eden bir kişiliğin ötesinde tam anlamıyla sahici bir kişilik yapısına sahip olduğu değerlendirilmesi de yapılır. Eğer söz konusu olan bir sanatçı, bir yazarsa benzer davranış daha da önem kazanır.

Goethe, bu hacimli eserinde bazıları Türkçeye de çevrilmiş olan Fénelon’un Telemakhos’undan, Daniel Defo’nun Robinson Kruso’sundan önemle bahseder. Bu eserlerin etkilerini kesinlikle inkâr etmez. Ancak o sanatçı tarafını oluşturan ve tesirlerini bir alçakgönüllülük üslubu ile kabul ettiği başka yazar ve eserlerinden de örnekler verir. Goethe, hayatında bir hakikat olarak etkilendiği bazı yazar ve eserleri sıralamaktan, hatta bunları eserinin sayfalarında birçok defa tekrar etmekten gocunmaz. Bu  tekrarların sebeplerini de sıralar. O aynı zamanda okuduğu yazar ve eserlerinden neden övgüyle bahsettiğini de açıklamaya çalışır. Bu açıklamalarında bilgiçlik taslamadan okuyucuya, özellikle düşünce avcılığına çıkmış dikkatli okuyucuya bazı mesajlar vermekten de geri durmaz.

Goethe’nin 840 sayfalık bu kitabını okuduğumuzda; Lord Anson’un “Dünya Seyahati”nin, Kopp’un “Kurtarılmış Kudüs”ünün, Klopstock’un “Mesih” (Messais)inin, Moser’in “Aslan İninde Daniel”inin,  onu şöyle veya böyle etkilemiş olduğunu anlıyoruz. Daha doğrusu yazar bunu açıkça ifade ediyor. Bu yazının başlarında da hatırlatıldığı gibi O etkilenmenin her zaman için olumsuz olamayacağı mesajını da vermiş oluyor.

J.J.Rousseau, Racine, Molière, Neukirch, Corneille, Herder gibi yazarlar da, Goethe’nin doğrudan eserinde ifade ettiği gibi etkilendiği, en azından takdir ettiği ve sevdiği yazarlar arasındadır. Bu yazarların eserleriyle karşılaşmasında aktardığı kadarıyla Goethe’nin babasının zengin kütüphanesi çok etkili olmuştur. Ancak onun bu kitabında sanki ana-babalara ve çocuk eğitimcilerine bir mesaj vermek istercesine; “Çocukluğumdan beri tuhaf bir alışkanlığım vardı, kitapların başlangıçlarını ve bir yapıtın bölümlerini her zaman ezbere öğrenirdim, önce Musa’nın beş kitabını, arkasından Aeneis ve değişimleri böyle çalışmıştım” diye yazması da anlamlıdır… Bu durum yetişkinlikte okuma alışkanlığının kazanılmasının temellerinin en azından ta çocukluk dönemlerinde atılması gerektiği gerçeği Goethe örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Goethe’nin eserini okurken bende birçok çağrışımların yanında özellikle bir konu dikkatimi çekti. Türkiye’den birçok yazarın benzer anlayışta eserlere sahip olup olmadığı konusunda zihnimde kocaman bir soru oluştu. En azından okuduğum eserlerde doğrudan bu tür itiraflara pek rastlamadığımı söyleyebilirim. Özellikle son dönem şair ve yazarlarında etkilendikleri veya sevdikleri eserlerden bahsetmeleri sanki onların sanat yönüne olumsuz şekilde yansıyacak gibi bir endişe içerisine girerek çekinildiği anlaşılmaktadır. Ya da politik, yuvarlak cümlelerle bu tür konular kapatılmaya çalışılmaktadır. Oysa özellikle “kendi” olabilen, “güncelin”, popülizmin geçici cazibesine kapılmamayı başaran ve aynı zamanda birçok kaygıdan uzak kültürel temellerini sağlam oluşturmuş olan sanatçı, yazar ve şairlerde işaret edilen kompleks oluşmayacaktır.

Zamanımızda veya bazı dönemlerde bir kısım yazarlara özel olarak “kimlerden etkilendiniz?” sorusu sorulduğunda çoğunluğu soruyu ya geçiştirmiş ya da kapalı cevaplar vermeye çalışmış, ancak birkaçı da açık ve anlaşılır cevap vermekten kaçınmamıştır. Çok ilgi çekici olan şu ki; Türk Klasikleri arasında eserleri olan, Türk edebiyatına ulusal ve evrensel anlamda katkı sağlamış olan çoğu yazarlar için böyle bir durum söz konusu değil. Onlardan bazıları Goethe gibi kendilerinin kültür temellerini açıkça ortaya koyan bağımsız bir eser kaleme almamış olsalar da kendilerine özel olarak sorulan sorularda etkilendikleri yazar veya şairleri ve okudukları eserleri açıkça ifade etmekten çekinmedikleri söylenebilir.

Kaynaklar:

Johann Wolfgang Von Goethe. Yaşamımdan Şiir ve Hakikat. Çeviren: Mahmure Kahraman. İş Kültür Y. 2009

Harold Bloom. Etkilenme Endişesi Bir Şiir Teorisi. Çeviren Ferit Burak Aydar, Şiir çevirileri: Emine Ayhan. 3.Baskı 2020 Metis Y. 

Harold Bloom. Batı Kanonu. Çeviren: Çiğdem Pala Mull. İthaki Y. 2022

edebiyathaber.net (31 Ağustos 2023)

Yorum yapın