Yavuklum, sevgilim, canparem, eşim, ciğerparem, nuruaynım, aşkım… her biri iki insan arasındaki derin bağı, güçlü sevgiyi gösteriyor. Hangisini kimler tercih ediyor, birini söyleyerek diğerini niye diline kondurmuyor; kültürel şebekelerden kişisel tercihlere birçok sebebe dayanıyor.
Dedemin Sevgilisi kitabı, çok etkili isim seçimiyle bile kendisinden söz ettirmeyi başarıyor. Söylediği iki şey söylemediği yüzlerce şeyle birleşip okuru gülümsetiyor. Dede yaşlı olur, dede dendiğinde çoğu kişinin aklına bir entelektüel, ressam, bateri virtüözü, diplomat gelmez. Unu elemiş eleğini asmış yaşlı bireyin birçok şeyden uzakta, inzivasını sürdürmesi beklenir. Sevgilisiyle el ele tutuşması, diz dize konuşması, baygın baygın bakışmasıysa pek beklenmez. Karşıdaki de ninedir sonuçta örgü ören, gözlüklerinin arkasından sevimli sevimli bakıp ağrıyan dizlerini ovuşturan yaşlı kişi!
Hilal Gürsu, konu sıkıntısı, konuyu işleme sıkıntısı yaşayan çocuk edebiyatımıza ceryan yaptırıyor. Dedenin sevdasına torunun karıştırıp muzip bir metinle okuru alıp sürüklüyor. Cudi sekiz yaşında, en yakın arkadaşı Ferdi’yle hayvan kurtarıcılığı yapıyor. Dedesiyle yaşıyor ve dedesini çok seviyor, onu eğlenceli buluyor, kendisiyle dertleşen, elinden birçok iş gelen dedesi ne yapsa güzel yapıyor. Gelgelelim, gönül telleri titreye titreye anlattığı sevgilisine hiç katlanamıyor. Yaşlı insanların sevgilisi mi olurmuş! İspanyolca şifreler yazıp bırakan dedesini çiğken kötü, pişerken güzel kokan hain soğana benzetiyor.
Cudi’nin dedesinin sevgilisiyle giriştiği mücadelede, hırçın bir çocuğun isteklerini, ihtiyaçlarını, kaprislerini gözlemliyoruz. İnkar, kabullenme, iyileşme; salgırganlık, yaklaşma, uzlaşma ve benimseme gibi aşamalardan geçen Cudi marifetiyle toplumsal çıkmazları, önyargıları, kültür şoklarını ameliyat masasına yatırıyoruz.
Ağaca tırmanan kediyi indiremeyip televizyonlara kadar çıkıyor Cudi. Hayvan kurtarıcı, dedesini sevgilisinden ayırıcı süper kahraman olma muradı bir kez daha suya düşüyor. Söz oyunları, mantık canbazlıkları, espri adacıklarıyla iyi bir kitabın konu seçimiyle sınırlı olmadığını hatırlatıyor yazar. Okura tatlı tatlı sataşmaları ve patronun hala kendisi olduğunu okura hatırlatması bile hoşluk katıyor metne. Nereden bilecekmişiz; biz kitapta sizin yanında değiliz tabii (bunu kara defterime not ettim sayın yazar).
Çocuk edebiyatının iyi örneklerinde, kitap sizi danışıklı bir dövüşe sürükler: Kitaptakiler, marjinal görünümlü, toplumun kolayca kabul etmeyeceği birisinden şüphe ettiklerinde, yazarın bunu asla yapmayacağını bilirsiniz. Marjinal kişinin suçlu olması demek çocuk dünyasının örselenmesi, incitilmesi demektir, toplumsal önyargıların, çiğliklerin ortasında çocukların çaresiz bırakılması demektir. Yazar okur çocuğa çarpık resmi gösterip, çocuğu zekasıyla, iyi niyetiyle çözüme katkı sunmaya davet eder. Dedesinin sevgilisi, başka bir adamla sarmaş dolaş olunca, o adama “seni seviyorum” deyince, Cudi durumdan şüphe ederken, dikkatli okur gülümser ve merakla işin aslını soruşturmaya girişir. İleriye sıçrayıp Cudi’nin o tatlı yaşlı adamla dertleştiği satırlara göz atalım mı? Tadını kaçırmayalım sürprizin, azıcık sabredelim.
Politik ağırlığı ve güce meyilli kayganlığı yüzünden birçok kelime ve kavramı kullanmaktan kaçınırım; hain de onlardan biri. Toplumsal bellekte çirkin bir konumdaki “hain” sözcüğü-kavramını, çocuksu bir oyunbazlıkla metnin ağırlık noktasına taşıyor yazar. Hain aşağı hain yukarı koştururken kelimeyi “onlardan” kurtardığınızı hissediyorsunuz. İşimize gelmeyen her şey hainlik içindeymiş meğer, hain çay demini almamış, hain bardak tam çatlayacak zamanı bulmuş, hain kuş balkon demirlerine kaka yapıp durmuş, hain aynanın bugün beni çirkin gösterdiğini söylemiş miydim?
Ferdi’nin abisi Kerim, Kerim’in sevgilisi İrem, onların arkadaşlarıyla ilişkiler ağı biraz daha genişliyor. Bir taraftaki sevgililik dinamiği diğer taraftakiyle kıyaslanıyor, Cudi, yaşıtı çocu çocuk gibi, abla konumundaki İrem’e hafiften abayı yakıyor. Ferdi, meşhur sevgilinin yaptığı her şeye bayılıp Cudi’yle bozuşuyor, alın bir hainlik daha!
Sevgilisi olmasa çok iyi bir insan olan dedesi ve dedesinin sevgilisi olduğu halde Cudi’nin ayağındaki çatlakları iyileştiren ortopedist Aylin Hanım, Cudi’nin tüm çabalarına rağmen evlilik yolunda otuz altı güllük mis kokulu bir adım atıyorlar.
Dedesini paylaşmak istemeyen Cudi ile babaannesi sayesinde helikopter ebeveynlerine direnebilen, kurstan kursa yollanırken nefes alma fırsatını babaannesine borçlu olan Aylin bambaşka düşüncelerle aynı safta buluyorlar kendilerini.
Başkalarını suçlayıp dururken kendileri bozgunculuk peşinde koşan Cudi ve Aylin’in “dahiyane” planları kitabın sonlarına doğru iki harika karakterle tanışmamıza vesile oluyor.
İstanbulumuzun, Türkiyemizin tatlı mı tatlı Yorgoları, Dimitrileri, Melenileri, Zavenleri, Mıgırdiçleri, Hrantları, Zabelleri bir yürek sızısıyla aklımıza düşüyor. Ne kadar çoktular, ne kadar az kaldılar. Ne kadar çoktuk ve ne kadar azaldık!
Yalnızlık hastalığına karşı birbilerine derman olan Dimitri ve Meleni’nin hikâyesiyle sevgililik, evlilik ve yarenlik yerli yerine oturuyor.
Çocukların, fayda vermez sandıkları son pişmanlıkları yaşsız sevgililerin gülümseyen yüzlerinde feleğini şaşırıyor.
Herkes planını yapadursun sevginin de bir planı var caniiiiim!
edebiyathaber.net (1 Şubat 2023)