İçimde bir çöl büyüyor cümlesiyle başlayan bir roman: Rüyası Bölünenler.
Almanya’dan Batman’a ve oradan Kandil Dağı’na uzanan bir yolculuk… Gerilla saflarına katılan Yusuf, Yusuf’un dağa çıkmasından sorumlu tutulan, babasının nefretine maruz kalıp kendisini yeryüzünde Kabil gibi lanetlenmiş hisseden İsmail…
Yavuz Ekinci’nin son romanı Rüyası Bölünenler, gerilla saflarına katılanların yakınlarının parçalanmış hayatlarını konu ediniyor. Romanın ana kahramanı İsmail, kardeşinin dağa çıkmasından sorumlu tutulup suçlanan ve nihayetinde Almanya’ya kaçan bir adamdır. On sekiz yıl sonra doğduğu topraklara, Batman’a döndüğünde ölüm döşeğindeki babasına bir söz verir: Kandil’e gidecek ve kardeşinin izini bulacaktır.
Yavuz Ekinci, romanın giriş kapısına Seyyidhan Kömürcü’den bir dizeyi kazımış: bütün evlerin en mükemmel hatasıdır baba.
Bu cümle, bu romanın sahibi gibidir; kapı isimliği gibi asılmıştır romana. Kandil’e uzanan yolculuk boyunca kendi coğrafyasının kaderini; yerinden, dilinden, kimliğinden edilmiş insanların, insani değerleri uğruna verdikleri savaşı, bu savaştan kaçmayı tercih eden bir adamın dilinden anlatan Yavuz Ekinci, “baba” imgesini kullanarak; ailevi, siyasi ve dini değerlerin birey ve toplum üzerindeki yıkıcı unsurlarını savaş olgusu üzerinden sergilemeye çalışıyor.
En mükemmel hatadır baba; çok sevdiği oğlu Yusuf’u kaybedince büyük oğlunu lanetleyecek kadar büyük bir hata. Babasının kalbinden sürgün edilen İsmail, devlet babanın topraklarında da sürgüne uğrayınca Almanya’da yaşamaya başlar. Zihninin derinliklerinde açılan kuyulara düşer her gece. Bilmediği toprakların dilinde çiçek açmaz uykuların çölüne… İçinde bir çöl büyür; kurak, verimsiz bir çöl…
“Almanya’ya kaçtığım o gece, umutlarım, hayallerim ve beklentilerim yere çakılan bir vazo gibi parçalanıp dağıldı”
Babasının evden kovduğu İsmail yeryüzünü tedirgin dolaşan Kabil gibi hisseder kendini. İsmail babasından çok, kardeşi Yusuf’u imrenme ve kıskançlık duygularını da içeren bir suçlamaya girer; kardeşi ondan cesaretlidir, amacı uğruna hayatını feda etmiştir, öldürülme korkusuyla kendisi gibi Almanya’ya kaçmamıştır. Bu yüzden imrenir Yusuf’a ama Yusuf dağa çıkarken babasının sevgisini de alıp götürmüştür; geriye kin ve öfke dolu, kendisinden nefret eden bir baba bırakmıştır.
Kaderin hayatına zar attığı Batman’a dönen İsmail, ölüm döşeğindeki babasına Yusuf’tan bir haber, bir iz getireceğine söz vererek Kandil’e gider. Bu yolculukta yakınlarından haber almak için dağa çıkan başka hayatlara rastlar; rüyası bölünenlerin hayatlarına…
Gerilla saflarına ölüm korkusu yüzünden katılmayan İsmail’in, Yusuf’un ardından yas tutan babasının, sevgilisini dağlarda arayan Şevda’nın ve diğer tüm kahramanların artık huzurlu bir yatağı yoktur. Hepsi taş zeminler üzerinde uyuya kalan, savaşıp ölen ya da bir daha haber alamadıkları yakınlarının ardından eksik hayatlar yaşayan rüyası bölünen kahramanlardırlar.
“Rüyası Bölünenler”, Kürt coğrafyasında yaşanan savaşa, geride kalanların karanlığının içinden fener tutmaya çalışıyor. Bu fener dağlarda savaşa katılanların yakınlarının yansımalarıdır. Çünkü hepsinin yüzünde dağa çıkmışların yüzü vardır.
“Gecelerden sabaha usulca kanayanlar
Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar
Hangi telefonu açsalar gökyüzü
Hangi telefonu açsalar gökyüzü
Ya da aç bir kuş sürüsü onları boşuna kollar
Çünkü onlar ki yalnız kendilerinde gömülü
Yüzlerinde dağa çıkmışların yüzü var.”
Edip Cansever
Nazê Nejla Yerlikaya – edebiyathaber.net (15 Ağustos 2014)