32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda, Günışığı Kitaplığı tarafından düzenlenen “Eğitimde Edebiyat Yasakları ve Şikâyet Konusu Olarak Kitap” panelinde Türkiye’nin önemli gündem başlıklarından biri olan sansür, eğitim ve edebiyat bağlamında tartışıldı. Müge Sökmen, Can Öz, Necdet Neydim ve Mine Soysal’ın katıldığı panelde çocukları ve gençleri edebiyatla “yasaksız” buluşturmanın yolları arandı.
Ülkemizde düşünce ve yayınlama özgürlüğünün uğradığı hasarın ve eğitimde edebiyata sansür girişimlerinin yayıncılar tarafından değerlendirildiği paneli Günışığı Kitaplığı Genel Yayın Yönetmeni, yazar Mine Soysal yönetti. Soysal konuşmacılarına söz vermeden önce, yalnızca 2012 ve 2013’te yaşanan onlarca sansür ve şikâyet olayını hatırlattı. Aralarında; John Steinbeck’in ahlaki bulunmayan Fareler ve İnsanlar’ı; veli şikâyetlerine konu olan José Mauro de Vasconcelos’un Şeker Portakalı ve Muzaffer İzgü’nün Zıkkımın Kökü kitapları; İslam’ı aşağıladığı ve müstehcen olduğu gerekçesiyle şikâyet edilen Amin Maalouf’un Semerkant’ının da bulunduğu uzun listede, eserleri soruşturma konusu edilen, değiştirilen ve eksiltilen Yunus Emre, Melih Cevdet Anday, Edip Cansever, Zeynep Cemali gibi birçok yazar ve şair de vardı.
Barış ve ifade özgürlüğünün yılmaz savaşçısı, Metis Yayınları’nın kurucularından Müge Sökmen, edebiyattaki yasakların Türkiye’de özellikle 1980’den sonra başladığını; ancak günümüzde şaşılacak denli normal karşılanabildiğini ve hatta artık, kitapların henüz yayımlanmadan bile yasaklandığını vurguladı. Yayıncılardan saray soytarılığı yaparak, “aferin” denilecek kitaplar yayımlamalarının beklendiğini ifade etti. Yasaklamalardan ötürü gerçeklikten uzaklaştığımızı da belirten Sökmen, “Bize çocukluğumuzdan itibaren, kötülüğün ‘dışarıda’ olduğu öğretiliyor; o yüzden içimizdeki kötülükle savaşmayı öğrenemiyoruz. İşte, edebiyatın rolü tam da burada ortaya çıkar. Edebiyat, kötülüğümüzle bizi karşılaştırıp, onu terbiye etmemize yardımcı olur,” dedi.
Can Yayınları Genel Müdürü Can Öz, Türkiye’de her dönemde güçlünün kendi çıkarları için sansür uyguladığını, ancak durumun bugün daha da kötüleştiğine dikkat çekti. Edebiyatın özellikle eğitimde, kolayca sansür edilebilecek bir konu olarak görüldüğünü anlatan Öz; edebiyatın, komisyonlar ve kurullar tarafından belirlenip sansürlenemeyeceğini, kurumların yok olabileceğini, ancak sansürlenen eserlerin daha da önem kazanarak yaşayacağını belirtti.
Akademisyen, yazar Necdet Neydim edebiyatın, tek tip çocuk ve genç profili yaratmak için araç olarak kullanıldığına, bu nedenle sansür ve yasaklarla biçimlendirilmeye çalışıldığına işaret etti. “Eğitim edebiyatı asla denetleyemez. Ancak seçme, seçmeme hakkını sonuna kadar kullanabilir,” diyen Neydim; okurun da kitabı reddetme, okumama hakkına sahip olduğunu hatırlattı. Sözlerine, “İnsanların eleştirme, sorgulama, reddetme hakkı vardır. Edebiyatın kendi için kullandığı en acımasızca şey eleştiridir. Edebiyatın anlatma özgürlüğünü kimse kısıtlayamaz,” diyerek devam eden Neydim, “Ahlaklı olmak, söylenmesi gerekeni söyleyebilmektir. Edebiyat ahlakçı davranamaz, ancak ahlaklı davranır,” dedi.
Çok sayıda lise ve üniversite öğrencisinin de izlediği panelin sonunda, ülkede yaşanan bütün bu kargaşaya karşın, yayınları sansüre uğradıkça dik duran ve varoluş mücadelesi veren yayıncılara teşekkür edildi. Son yıllarda devlet sansürünün yerini özgürlükler ve haklar konusunda daha derin yaralar açabilecek toplumsal sansürün almakta olduğunu düşündüren panel; Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve medya gibi toplumun kültür altyapısına etki eden güçlerini de; yazarları ve yayınevleriyle yayıncılık sektörünü de cesaret ve kararlılıkla sansüre karşı çıkmaya davet çağrısıyla noktalandı.
edebiyathaber.net (5 Kasım 2013)