Yayıncılığın son hali üzerine | Emrah Polat

Ocak 2, 2022

Yayıncılığın son hali üzerine | Emrah Polat

Ülkenin kültür hayatının nefes alması için yaşamsal öneme sahip olan yayıncılık dünyası, pandeminin etkilerini en çok hisseden sektörlerden ne yazık ki; bunun nedenlerinin başında, bilindiği gibi, kitabın hammaddesinin büyük oranda dışalım yoluyla gerçekleşmesi ve son aylarda dünyada bir kağıt kıtlığının yaşanması geliyor. Buna, döviz kurlarındaki öngörülemez artış da eklenince kıt olan kağıt iyice kıymete bindi.

Yayınevleri kağıdı peşin olarak ve Euro ile alıyorlar, kitaptan elde edilen gelir ise vadeli olarak ve Türk Lirası ile geri dönüyor.  Büyük bir özveriyle de olsa sürdürülen yayıncılık artık iktisadi olarak varlık yokluk mücadelesi veriyor; küçük ve orta ölçekli yayınevleri için durum tam olarak böyle.

Benzer sorunları gazete ve dergiler de yaşıyor kuşkusuz, ama bu yazının konusu olmadığından ayrıntıya girmeyerek durumun vahametinin anlaşılması açısından çok kısa bir özet sunacağım: Geçen iki senede 800’e yakın yerel gazete kapandı. Dergilerin çoğu can çekişiyor. Bazıları kapandı, kapanmayanlarsa ya arkalarında yayıncılıktan bağımsız ve ciddi bir finansal destekle ya da periyod atlayarak varlıklarını sürdürüyor.

Yeniden yayınevlerine dönersek, küçük ve orta ölçekli yayınevleri maalesef  kapanmaya başladı. Bazıları da kapanmamış görünüyor, ama aslında çoktan “kapanmışlar”; varlıklarını “tabela” düzeyinde tutup, masrafları asgariye indirerek  zor günlerin geçmesini bekliyorlar. Bir kısmı ise başlık sayısını çok azaltarak, eskisinden daha büyük bir özveriyle yapıyorlar işlerini.

Büyük yayınevleri kar oranlarını düşürerek, şimdilik eski hızlarıyla üretimlerini sürdürüyor. Aralarında başlık sayısını azaltanlar da var. Tümü, daha kötü günleri düşünüp çeşitli önlemler alıyor haliyle.

Hala ayakta kalmayı başaranlar arasında, “Yayıncılığı bırakma vakti yaklaşıyor mu yoksa!” konulu sohbetler edildiği kulağıma geliyor. Umuyorum, bu kötü senaryo gerçekleşmez; nihayetinde yayınevleri –son kertede ticari kurumlar olsalar da- ülkelerin kültür hayatının en önemli varlıklarından. Ülkemizin karanlık günlerinde her biri birer fener oldular, oluyorlar.

Bu gerçeğin bilinciyle; hükümet, sivil toplum kuruluşları ve okurlar tarafından bu zor günlerde -çeşitli yollarla- maddi ve manevi olarak desteklenmeleri gerekir.  

Yalnızca yayınevleri mi krizde?

Öte yandan, yayıncılığın içinde bulunduğu kriz, bence sadece yayınevleri penceresinden bakılarak değerlendiriliyor. Bu eksik bir değerlendirme; nihayetinde yayıncılık bir bütün: Yayınevi, yazar, editör, çevirmen, düzeltmen, grafiker gibi parçalardan oluşan bir bütün.

Yayıncılığı bir vücuda benzetirsek, vücut küçüldükçe tüm organlar küçülüyor. Endişem odur ki çeşitli önlemler bulunmazsa (E-kitap, dijital kitap vb.) küçülen vücudun yaşam süresini uzatmak için bazı organlar feda edilecek. Sonra da feda edilen organlar nedeniyle vücut da ölecek; zamana yayılmış, yavaş bir ölüm yani.

İtiraf edelim, yazar olarak bitmiş dosyalarımızı yıllardır bastıramıyoruz ya da bastırmakta türlü zorluklar çekiyoruz. Kuşkusuz yayınevlerinin bu durumun yaşanmasında kabahati yok, ama elbette yeni çözüm yolları bulabilirler, bulmalılar da.

Yaşanılan durum bir yazar için son derece ıstırap verici, bunaltıcı. Unutulmasın, yazar için “mahalle baskısı”, “Yeni kitap ne zaman çıkıyor?” sorusuna veremediği yanıtta gizlidir ve bilinmesi gerekir ki yazarların geneli para için yazmaz; yazmak, esasen varoluşsal bir konudur.   

Yazar adaylarının çaresizliğinden, çıkışsızlığından hiç söz etmiyorum. Kalemi güçlü ve donanımlı olanların durumu daha da kötü: Türkiye’nin en iyi üniversitelerini bitirip iş bulamayan gençler gibiler… Edebiyatımızın geleceği yavaş yavaş kuruyor ve kimse buna dur, demiyor, diyemiyor.

Dilerim, yazarların/yazar adaylarının okurla buluşmasını sağlayacak ve yayınevlerinin tüm bileşenleriyle varlığını sürdürebileceği yeni yollar bulunur. Buna öncülük edecek olan da, yayın dünyasının en önemli unsurları; yani yayınevleri.

edebiyathaber.net (2 Ocak 2022)

Yorum yapın